- Katılım
- 2 Tem 2023
- Konular
- 52
- Mesajlar
- 10,027
- Beğeni sayısı
- 3,073
- PG Nakit
- 1,295
- RPG Karakteri
- Val Venis
- Favori Güreşçi
- John Cena
Bugün dış dünyadan bütün şekilde izole olmuş, mızrakla dolaşan kabile üyelerine Kuran dediğimizde yüzümüze boş boş bakacaklar. Bu mızraklı kardeşlerimiz öteki tarafta ne şekilde neye göre sorgulanacak? Cübbeli @KALKTI!!!! hocam bunu senden dinlemek isterim, ateist değilim.
Gayet mantıklı ve güzel bir soru. Çünkü hayatın olağan akışında var olan bir şey. Buna doğrudan cevap veren bir ayet var:
"... Biz bir elçi gönderinceye kadar (kimseye) azap ediciler değiliz." İsra 15.
Önceki soruda demiştim. Allah, herkesi din üzere yarattığını iddia ediyor. Bunun manası şu ki, insan özü gereği Tanrı'ya ihtiyaç duyar ve inanmaya meyillidir de. Bir çok ayette, ayetler veya peygamberler "gerçeği hatırlatıcı" sıfatıyla tanımlanır.
"Elçilerin haberlerinden senin kalbini pekiştireceğimiz her şeyi sana anlatıyoruz. Bunlarda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve (gerçeği) hatırlatıcı (mesaj) gelmiştir." Hud 120.
"Doğrusu, bu bir hatırlatmadır." Abese 11.
Hiç bilmediğin bir şeyi hatırlamazsın. Daha önce bildiğin bir şeyi hatırlarsın. İnsan ahlakın doğasına, insan ilişkilerine, erdemlere, doğaya baktığında birçok tuhaf şeyle karşılaşır. Eğer bugün, şu anki yaşımızda ve analitik zekamızla ama bir çocuk gibi de sıfır bilgiyle doğacak olsaydık şaşkınlıktan ağzımız açık kalırdı. İlkel kabilelerin beyaz insanla karşılaştıklarında cin görmüş gibi davranmaları gibi veya küçük çocukların kısıtlı analitik becerilerine rağmen harika sorular sormaları gibi. Bu tuhaflıkları, modern toplumların kutsal kitaplara ulaşan insanları gibi ilkel insanlar da fark eder ve sorgular. Doğamız böyledir. Yani evet bu insanlara din ulaşmıyor ama sorgulayarak Tanrı'yla ilgili bir fikir edinebilirler. Böyle bir olayla ilgili bir şeyler de okumuştum. Yani ilkel bir ortamda doğup sonra modern hayata karışan biriyle ilgili. Çocuk konuşmayı söktükten sonra o ilkel döneminde bile "niye varım, nasıl var oldum, nereye gideceğim" gibi evrensel sorular sorduğunu söylüyor. Peki ya bu çocuk kadar şanslı olmayan, amazondan çıkamayan mızraklı kardeşlerimize ne olacak? Bilmiyorum. Ayetlerde belirtilmediği için bu konuda en fazla tahmin yürütebiliriz. Fakat emin olabileceğimiz şey şu ki, Tanrı bu insanlara adaletsizlik yapmayacaktır.
Bir de, şu an biz geleneksel din anlayışının hakim olduğu bir toplumda (?), rahatlıkla Kur'an'a, İncil'e ulaşabildiğimiz bir çağdayız ama bu bolluktan yüzde kaçımız ne kadar faydalanıyor o da çok önemli. Gözümüzün önünde gelişen apaçık bir olayı bile farklı açılardan yorumluyoruz. Hıristiyanların protestanı, katoliği gibi İslam dünyasında da inanılmaz bir bölünme var. Bu insanların hepsi Kur'an'a ulaşıyor da ne oluyor? Kaçı anlayarak okuyor? Şu an Türkiye'deki hakim düşünce tamamen şekilci, geleneksel bir din anlayışı. Allah'ın mesajlarını anlamadan onu güzel okuma, nameli söyleme aşamasına geçmişler. Yani bizim kendimizi, ilkel kabilelere karşı üstün görüp büyüklenmemiz de bundan ne derece faydalanabildiğimize bağlı. Belki de mızraklı kardeşlerimiz işin tam ortasında olmadıklarından, politize edilmediklerinden, kendini müslüman addeden birçoğuna göre daha doğru bir Tanrı ve din algısına sahipler.
Son olarak Hz. Muhammed de Kur'an indirilene kadar Hıristiyan veya Yahudi değildi. Aslında bir açıdan amazon ormanlarında başıboş bırakılmış insanların kaderini yaşıyordu. 30'lu yaşlarındayken çevresindeki kitap ehli, yani Yahudi ve Hıristiyanların Hz. Muhammed'e bugün bizim ilkel insanlara baktığımız gibi baktıklarını tahmin etmek zor değil. Ama neticede Tanrı, Yahudilerden veya Hıristiyanlardan değil, tam bir boşlukta, vahiyden noksan birine peygamberlik bahşetti.
Sabahın bu saatinde gördüm konuyu, ilgimi çekti şöyle bir baktım. Eline sağlık Özer. Ben Müslüman değilim ama inanan birinin inandığı şeyi öğrenmesi, olduğu gibi anlatmaya çalışması kıymetli bir şey.
Uzun uzun burada bir şey yazmak istemiyorum, vakit olursa bir gün seslide konuşuruz, yalnızca şunu söylemek istiyorum. Rabb'in ilk sözü, en az son sözü kutsal ve ebedidir. Burada şu iki sorun çıkıyor karşımıza. Birincisi, Rabb'in ilk sözü, son sözü kadar kutsal ve ebedi değil ve dolayısıyla sürekli güncelleme atıyor; ikincisi, Rab o kadar güçsüz ki onun kutsal ve ebedi sözleri tahrif edilebiliyor, bu da hem Rabb'in kudretine hem de Kur'an'ın gerçekliğine bir leke bırakıyor. Bu konuyla ilgili düşünceni merak ediyorum.
Rabb'in ilk sözü ve son sözünden kastın Kur'an'daki neshedilmiş ayetler muhabbetiyse onun bir geçerliliği olmadığını söyleyebilirim. Yani müslümanların çoğu Tanrı'nın Kur'an'ı indirirken süreç boyunca hüküm değiştirip durduğunu, bazı yeni ayetlerin eskileri geçersiz kıldığını iddia edip bu boşluğu hadislerle doldurmaya çalışıyorlar ancak öyle bir şey olamaz. Kur'an tastamam olduğunu ve Kur'an'dan başka bir kanıt aranmaması gerektiğini defalarca söyler. İlk yazımdaki 2. soruda da buna temel olan ayetlerin bazıları vardır.
Demek istediğin şey önce Tevrat'ın yollanması ve sonra tahrif edilince İncil, sonra yine Kur'an, ve bu süreçte Tanrı'nın insanlara rağmen hiçbir şey yapamamış gibi görünmesiyse, dediğin gibi Tanrı'nın sözü daimdir. Sapma yoktur. Her şeyi bilen yanılabilir mi?
" O, sana Kitab’ı önceki kitapları(n aslını) doğrulayıcı olarak bir amaç ile indirmiştir." Al-i İmran 3.
Hz. Musa aracılığıyla inen Tevrat haktı ve İslam'dı, yani Allah'ın sözüydü. Allah herkese irade verdiğini ayetlerde söyler.
"Hanginizin daha güzel davranacağınızı denemesi için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O güçlüdür, çok bağışlayandır." Mülk 2.
Hz. Musa daha yaşarken kavmi ona ihanet ediyor. A'raf 150'de Hz. Musa, kardeşi Harun'a iki dakika yok olduk kavmime göz kulak olmamışsın minvalinde veryansın ediyor. Bu insanlar denizin ikiye yarıldığını görüp canlarını Hz. Musa'ya borçlu olan insanlar ama yine de üzerlerinden korku gidip rahata kavuştuklarında gevşiyorlar. Para ve güç hırsı, aynı vicdan ve akıl gibi insanın özünde bulunan bir şey, kısaca nefs. İnsanların inandığını iddia ettikleri şeye, kişisel çıkar ve hırs uğruna zarar vermesi şaşılacak bir şey değil. Hele hele bu çağda bu topraklarda yaşayan bizler için norm kabul edebiliriz maalesef.
"İndirdiğim Kur'an'a inanın. Sizdeki kitabı da doğrulayıcıdır o. Ona ilk inanmayan siz olmayın. Delillerimi az ve değersiz bir parayla değişmeyin, ancak benden sakının." Bakara 41.
"Küfre sapanlar derler ki: "Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Allah dilediğini/dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir." Ra'd 27.
İnsanlar sapmak istiyorsa, iradeleri bu yöndeyse Tanrı buna engel olmaz. Kötülük problemi, Tanrı'nın sınamasıyla çelişmez, örtüşür. İnsanların günah işlemesi Tanrı'yı bağlamadığı gibi Tanrı'nın ayetlerini eğip bükmeleri de bağlamaz. Bu Tanrı'nın güçsüzlüğünü göstermez. Tanrı, Kur'an'da olduğunun tersine Tevrat ve İncil'de de bu kitabı sonsuza dek koruyacağını iddia etmemiş olacaktır ki bozulmasına müsamaha göstermiş.
"Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz." Hicr 9.
Fakat Kur'an'ın orijinal metni en eskisinden en yenisine kadar aynıdır. Bu da korunduğuna delildir. Bunlar bildiklerimdi. Yorumuma gelecek olursak, Allah Kur'an'da çok küçük bir kısmını zikretse de farklı farklı topluluklara onbinlerce peygamber indirdiğini söyler. Bence bunun sebebi, dini sürece yaymak. Diyorum ya daha Hz. Musa yaşarken ona ihanet eden kavmi... Hz. Muhammed yaşarken ondan ayetin şurayı şurayı değiştir gibi saçma sapan isteklerde bulunan insanlar.. Besle kargayı, oysun gözünü misali kötü ve aptal insanların zırvalıklarından peygamberler de nasibini almış. Allah'ın ayetlerinin tahrif edilmesine uzun bir süre boyunca izin vermesi fakat en sonunda bunu engellemesinin sebebinin mesajlarını insanoğlunun tarihsel sürecine yaymak olduğunu düşünüyorum. Tanrı istemeseydi tahrif edilmezdi zaten.
Son düzenleme: