İslam Hakkında


KALKTI!!!!

Husband of World
Katılım
2 Tem 2023
Konular
54
Mesajlar
11,550
Beğeni sayısı
3,639
PG Nakit
1,545
RPG Karakteri
Val Venis
Favori Güreşçi
John Cena
Bugün dış dünyadan bütün şekilde izole olmuş, mızrakla dolaşan kabile üyelerine Kuran dediğimizde yüzümüze boş boş bakacaklar. Bu mızraklı kardeşlerimiz öteki tarafta ne şekilde neye göre sorgulanacak? Cübbeli @KALKTI!!!! hocam bunu senden dinlemek isterim, ateist değilim.​

Gayet mantıklı ve güzel bir soru. Çünkü hayatın olağan akışında var olan bir şey. Buna doğrudan cevap veren bir ayet var:

"... Biz bir elçi gönderinceye kadar (kimseye) azap ediciler değiliz." İsra 15.

Önceki soruda demiştim. Allah, herkesi din üzere yarattığını iddia ediyor. Bunun manası şu ki, insan özü gereği Tanrı'ya ihtiyaç duyar ve inanmaya meyillidir de. Bir çok ayette, ayetler veya peygamberler "gerçeği hatırlatıcı" sıfatıyla tanımlanır.

"Elçilerin haberlerinden senin kalbini pekiştireceğimiz her şeyi sana anlatıyoruz. Bunlarda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve (gerçeği) hatırlatıcı (mesaj) gelmiştir." Hud 120.

"Doğrusu, bu bir hatırlatmadır." Abese 11.

Hiç bilmediğin bir şeyi hatırlamazsın. Daha önce bildiğin bir şeyi hatırlarsın. İnsan ahlakın doğasına, insan ilişkilerine, erdemlere, doğaya baktığında birçok tuhaf şeyle karşılaşır. Eğer bugün, şu anki yaşımızda ve analitik zekamızla ama bir çocuk gibi de sıfır bilgiyle doğacak olsaydık şaşkınlıktan ağzımız açık kalırdı. İlkel kabilelerin beyaz insanla karşılaştıklarında cin görmüş gibi davranmaları gibi veya küçük çocukların kısıtlı analitik becerilerine rağmen harika sorular sormaları gibi. Bu tuhaflıkları, modern toplumların kutsal kitaplara ulaşan insanları gibi ilkel insanlar da fark eder ve sorgular. Doğamız böyledir. Yani evet bu insanlara din ulaşmıyor ama sorgulayarak Tanrı'yla ilgili bir fikir edinebilirler. Böyle bir olayla ilgili bir şeyler de okumuştum. Yani ilkel bir ortamda doğup sonra modern hayata karışan biriyle ilgili. Çocuk konuşmayı söktükten sonra o ilkel döneminde bile "niye varım, nasıl var oldum, nereye gideceğim" gibi evrensel sorular sorduğunu söylüyor. Peki ya bu çocuk kadar şanslı olmayan, amazondan çıkamayan mızraklı kardeşlerimize ne olacak? Bilmiyorum. Ayetlerde belirtilmediği için bu konuda en fazla tahmin yürütebiliriz. Fakat emin olabileceğimiz şey şu ki, Tanrı bu insanlara adaletsizlik yapmayacaktır.

Bir de, şu an biz geleneksel din anlayışının hakim olduğu bir toplumda (?), rahatlıkla Kur'an'a, İncil'e ulaşabildiğimiz bir çağdayız ama bu bolluktan yüzde kaçımız ne kadar faydalanıyor o da çok önemli. Gözümüzün önünde gelişen apaçık bir olayı bile farklı açılardan yorumluyoruz. Hıristiyanların protestanı, katoliği gibi İslam dünyasında da inanılmaz bir bölünme var. Bu insanların hepsi Kur'an'a ulaşıyor da ne oluyor? Kaçı anlayarak okuyor? Şu an Türkiye'deki hakim düşünce tamamen şekilci, geleneksel bir din anlayışı. Allah'ın mesajlarını anlamadan onu güzel okuma, nameli söyleme aşamasına geçmişler. Yani bizim kendimizi, ilkel kabilelere karşı üstün görüp büyüklenmemiz de bundan ne derece faydalanabildiğimize bağlı. Belki de mızraklı kardeşlerimiz işin tam ortasında olmadıklarından, politize edilmediklerinden, kendini müslüman addeden birçoğuna göre daha doğru bir Tanrı ve din algısına sahipler.

Son olarak Hz. Muhammed de Kur'an indirilene kadar Hıristiyan veya Yahudi değildi. Aslında bir açıdan amazon ormanlarında başıboş bırakılmış insanların kaderini yaşıyordu. 30'lu yaşlarındayken çevresindeki kitap ehli, yani Yahudi ve Hıristiyanların Hz. Muhammed'e bugün bizim ilkel insanlara baktığımız gibi baktıklarını tahmin etmek zor değil. Ama neticede Tanrı, Yahudilerden veya Hıristiyanlardan değil, tam bir boşlukta, vahiyden noksan birine peygamberlik bahşetti.
Sabahın bu saatinde gördüm konuyu, ilgimi çekti şöyle bir baktım. Eline sağlık Özer. Ben Müslüman değilim ama inanan birinin inandığı şeyi öğrenmesi, olduğu gibi anlatmaya çalışması kıymetli bir şey.

Uzun uzun burada bir şey yazmak istemiyorum, vakit olursa bir gün seslide konuşuruz, yalnızca şunu söylemek istiyorum. Rabb'in ilk sözü, en az son sözü kutsal ve ebedidir. Burada şu iki sorun çıkıyor karşımıza. Birincisi, Rabb'in ilk sözü, son sözü kadar kutsal ve ebedi değil ve dolayısıyla sürekli güncelleme atıyor; ikincisi, Rab o kadar güçsüz ki onun kutsal ve ebedi sözleri tahrif edilebiliyor, bu da hem Rabb'in kudretine hem de Kur'an'ın gerçekliğine bir leke bırakıyor. Bu konuyla ilgili düşünceni merak ediyorum.​

Rabb'in ilk sözü ve son sözünden kastın Kur'an'daki neshedilmiş ayetler muhabbetiyse onun bir geçerliliği olmadığını söyleyebilirim. Yani müslümanların çoğu Tanrı'nın Kur'an'ı indirirken süreç boyunca hüküm değiştirip durduğunu, bazı yeni ayetlerin eskileri geçersiz kıldığını iddia edip bu boşluğu hadislerle doldurmaya çalışıyorlar ancak öyle bir şey olamaz. Kur'an tastamam olduğunu ve Kur'an'dan başka bir kanıt aranmaması gerektiğini defalarca söyler. İlk yazımdaki 2. soruda da buna temel olan ayetlerin bazıları vardır.

Demek istediğin şey önce Tevrat'ın yollanması ve sonra tahrif edilince İncil, sonra yine Kur'an, ve bu süreçte Tanrı'nın insanlara rağmen hiçbir şey yapamamış gibi görünmesiyse, dediğin gibi Tanrı'nın sözü daimdir. Sapma yoktur. Her şeyi bilen yanılabilir mi?

" O, sana Kitab’ı önceki kitapları(n aslını) doğrulayıcı olarak bir amaç ile indirmiştir." Al-i İmran 3.

Hz. Musa aracılığıyla inen Tevrat haktı ve İslam'dı, yani Allah'ın sözüydü. Allah herkese irade verdiğini ayetlerde söyler.

"Hanginizin daha güzel davranacağınızı denemesi için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O güçlüdür, çok bağışlayandır." Mülk 2.

Hz. Musa daha yaşarken kavmi ona ihanet ediyor. A'raf 150'de Hz. Musa, kardeşi Harun'a iki dakika yok olduk kavmime göz kulak olmamışsın minvalinde veryansın ediyor. Bu insanlar denizin ikiye yarıldığını görüp canlarını Hz. Musa'ya borçlu olan insanlar ama yine de üzerlerinden korku gidip rahata kavuştuklarında gevşiyorlar. Para ve güç hırsı, aynı vicdan ve akıl gibi insanın özünde bulunan bir şey, kısaca nefs. İnsanların inandığını iddia ettikleri şeye, kişisel çıkar ve hırs uğruna zarar vermesi şaşılacak bir şey değil. Hele hele bu çağda bu topraklarda yaşayan bizler için norm kabul edebiliriz maalesef.

"İndirdiğim Kur'an'a inanın. Sizdeki kitabı da doğrulayıcıdır o. Ona ilk inanmayan siz olmayın. Delillerimi az ve değersiz bir parayla değişmeyin, ancak benden sakının." Bakara 41.

"Küfre sapanlar derler ki: "Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Allah dilediğini/dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir." Ra'd 27.

İnsanlar sapmak istiyorsa, iradeleri bu yöndeyse Tanrı buna engel olmaz. Kötülük problemi, Tanrı'nın sınamasıyla çelişmez, örtüşür. İnsanların günah işlemesi Tanrı'yı bağlamadığı gibi Tanrı'nın ayetlerini eğip bükmeleri de bağlamaz. Bu Tanrı'nın güçsüzlüğünü göstermez. Tanrı, Kur'an'da olduğunun tersine Tevrat ve İncil'de de bu kitabı sonsuza dek koruyacağını iddia etmemiş olacaktır ki bozulmasına müsamaha göstermiş.

"Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz." Hicr 9.

Fakat Kur'an'ın orijinal metni en eskisinden en yenisine kadar aynıdır. Bu da korunduğuna delildir. Bunlar bildiklerimdi. Yorumuma gelecek olursak, Allah Kur'an'da çok küçük bir kısmını zikretse de farklı farklı topluluklara onbinlerce peygamber indirdiğini söyler. Bence bunun sebebi, dini sürece yaymak. Diyorum ya daha Hz. Musa yaşarken ona ihanet eden kavmi... Hz. Muhammed yaşarken ondan ayetin şurayı şurayı değiştir gibi saçma sapan isteklerde bulunan insanlar.. Besle kargayı, oysun gözünü misali kötü ve aptal insanların zırvalıklarından peygamberler de nasibini almış. Allah'ın ayetlerinin tahrif edilmesine uzun bir süre boyunca izin vermesi fakat en sonunda bunu engellemesinin sebebinin mesajlarını insanoğlunun tarihsel sürecine yaymak olduğunu düşünüyorum. Tanrı istemeseydi tahrif edilmezdi zaten.​
 
Son düzenleme:

KALKTI!!!!

Husband of World
Katılım
2 Tem 2023
Konular
54
Mesajlar
11,550
Beğeni sayısı
3,639
PG Nakit
1,545
RPG Karakteri
Val Venis
Favori Güreşçi
John Cena
5. İSLAM, ESKİLERİN MASALI MI?

Bugün İslam hakkında dönen bir tartışmada, ateistlerin klasik argümanlarından biri, İslam'ın eskilerin masalı-hikayesi-destanı oluşudur. Kimi bunun toplumsal bir anlatı olduğunu düşünür dilden dile aktarılan, kimi de Hz. Muhammed'in tüm Kur'an'ı kendisi yazdığını ima eder. Aslında bu zihniyet sadece günümüz bilgi çağının(?) egosu şişkin çokbilmiş insanına ait bir şey değil. Müşrikler eskiden de böyleymiş.

"Ona ayetlerimiz [tilavet] edildiği (okunup aktarıldığı) zaman “Öncekilerin masalları!” der." Kalem 15.

Öncelikle bu ayeti biraz açıklamak istiyorum. Hz. Muhammed ortaya çıktığında Tevrat, İncil var. Hıristiyanlık ve Yahudilik var. Müşrik olsun, Hıristiyan-Yahudi olsun hemen hemen herkes az çok bu konular hakkında farklı seviyelerde bilgi ve fikir sahibi. Hz. Muhammed, insanlarca değiştirilip ilahiliği bozulmuş bu kitaplardakine benzer mesajlar getirdiğinde insanlar bu benzerliği fark ediyor. Kimileri aradaki bağlantıyı fark edip inanıyor. Müşrikler de doğal olarak, zaten inanmadıkları kitaplara benzeyen mesajları görünce yukarıdaki tepkiyi veriyorlar. Bu tepki bizi şöyle bir sonuca götürüyor. İnanın veya inanmayın, insan ömrü açısından bakacak olursak aralarında uzun yıllar olan bu kitaplar arasında belli başlı benzerlikler var ve Kur'an'ın kendisi bizzat "ben öncekilerin doğrulayıcısıyım" der.

"Bu (Kur’an), şehirlerin anasını ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı bereket kaynağı bir kitaptır. Ahirete inananlar buna (Kur’an’a) da inanır ve onlar ibadetini yapmaya devam ederler." En'am 92.

Hatta geçtim semavi dinleri; lokal dinlerde veya halk destanlarında bile kutsal kitaplarla inanılmaz örtüşmeler, tesadüfler var. En bilinen örnek, Sümer'deki tufan muhabbeti mesela. Bazı ulusların efsanelerinde de Nuh Tufanı'na çok benzeyen anlatılar vardır. Tüm bunlar, zaten inanmayanları ilk bakışta mutlu eden tesadüflerdir. Fakat yaptıkları sadece peşin hüküm vermektir. Çünkü tüm önyargıları bir kenara bırakıp düşündüğümüzde görürüz ki, eğer Tanrı gerçekse ve kutsal kitaplar O'na aitse, son mesajı da Kur'an ise farklı zamanlarda farklı coğrafyalarda yorum farklılıkları dışında özü itibariyle birbirinin tıpta tıp aynı hikayelerin anlatılışı, zannettiğimizin aksine, onu haklı çıkaran bir argüman da olabilir. Çünkü Kur'an'da zaten farklı coğrafyalara farklı dönemlerde peygamberler gönderildiği geçer.

"Her şehre peygamber gönderdiğimizde boyun eğsinler diye onları çeşitli sıkıntı ve darlıkla denemiştik." A'raf 94.

"Yemin olsun ki senden önce de elçiler göndermiştik. Onlardan kıssasını sana anlattıklarımız da var; kıssasını sana anlatmadıklarımız da var. Hiçbir elçi, Allah’ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti (mucizeyi) getiremez. Allah’ın (azap) emri gelince de hüküm verilmiş (olur); [batıl]ı seçenler orada kaybetmiş (olacak)lardır." Mü'min 78.

"Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın." Fatır 24.

Kur'an'da ismi geçen peygamber sayısı 24'tür. Daha nicesinin olduğu da belirtiliyor. Ve bu peygamberler, birbirinden farklı şeyler anlatmıyorlar. İslam sadece Hz. Muhammed’in değil, diğer peygamberlerin de getirdikleri mesajın temsil ettiği inanç sistemidir. O halde kestirip atmak isteyenlerin yaptığı gibi, birbirine benzeyen hikayeleri farklı kültürlerden duyup "aaa orada da aynı masal var" demek yerine bu olguyu, isminden bile bihaber olduğumuz peygamberlerin farklı coğrafyalarda İslam'ı tebliğ edişi ve insanların ondan anladıklarını dilden dile anlatışı olarak yorumlamak da mümkündür. Slavların Hz. Nuh'un adını Miroslav olarak değiştirip aynı hikayeyi anlatmaları Kur'an için bir çelişki değil, tasdikleyici olabilir. Ki bir inançlı olarak, ben bu şekilde olduğuna inanıyorum. Bir de başta dediğim gibi, Kur'an'ı temelli Hz. Muhammed'in uydurduğu iddiası var ki bana göre en saçması budur.

"Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı." Ankebut 48.

Hz. Muhammed'in okuma yazma bilmediği zaten açıkça belirtiliyor Kur'an'da. Yani kutsal kitapları okuyup ben bunun daha iyisini yazarım, diyebilecek bir durumda değil. Diğer dinlere dair algısı, duyduklarından ibaret biri. Öte yandan Kur'an'daki farklı farklı alanlardaki bilimsel mucizelerin, muhtemelen o zamana dek Mekke'den çıkmamış basit bir tüccarın zihninden çıkması ne derece doğru olabilir? Hz. Muhammed bir bilim adamı değildi. 40 yaşında ilk vahyi alana kadar, bilim adamı olsaydı, çoktan kendini kanıtlardı. Çünkü Kur'an'daki bilimsel bilgilere dair imalar çok çarpıcı ve iddialıdır. Evrenin genişlemesinden, çocuğun cinsiyetini belirleyenin anne değil baba oluşu gibi spesifik bilgilere kadar.. Bu bilgilerin çok büyük çoğunluğu döneminde bilinmiyordu. Zamanla bilimsel gelişmelerle keşfedildi ve ayetlerde görüldüğünde denildi ki, evet bugüne kadar gizli bulunan bu ayetin manası buymuş.

"Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz." Zariyat 47.

Örneğin bu ayeti düşünün. 1929’da Edwin Hubble evrenin genişlediğine dair delillerini ortaya koyana kadar bu ayetteki ".. ve şüphesiz biz genişletmekteyiz" kısmı inananlar için bile bir anlam ifade etmiyordu. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, Kur'an bazı ayetlerini apaçık bazı ayetlerini de muhkem-örtülü olarak niteliyordu. 1929'a kadar bu kısım da ikinci sınıfa dahil oluyordu. Fakat bilimsel keşifle hangi manaya geldiğini anladık. 610'lu yıllarda berbat kokuşmuş bir toplumda yaşayan sıradan bir insan böyle bir bilgiyi nasıl bilebilir? Hadi tüm bunları salladığını düşünelim. Salladı ve tutturdu. Peki bu ayeti nasıl yorumlamalıyız?

"Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekler." Rum 2-3

Rum suresi Hz. Muhammed'in peygamberliğini çoktan kanıtladığı, birçok insanı peşinden sürüklediği bir dönemde, peygamberliğinin sonlarına yakın inmiştir. Böyle bir durumda, böyle bir güç elde ettiğinizi düşünün. İnsanları kandırmayı başardınız ve etrafınızda bir savaş potansiyeli var. Nasıl bir insan, bugüne kadar öyle ya da böyle elde ettiği bu gücü, %50 şansının olduğu Romalılar kazanacaktır iddiasıyla riske atar? Hz. Muhammed için uzak gelecekle ilgili bir iddiada bulunmak risk içermese de yakın tarih öyle değildir. Fakat kazanan, dediği gibi Romalılar olmuştur. Persliler kazansaydı şu an İslam diye bir şey olmayacaktı öyle mi?

Özetle, başka kültürlerde birbirine benzeyen anlatıların bulunması İslam'ı eskilerin masalı yapmaz. Hatta elini güçlendirir. İnsanlar önce inanıyor veya inanmıyorlar, sonraysa onu temellendiriyorlar. Bu yanlış anlaşılma da onlardan biri. Aynı, evrim teorisinin ilk bakışta dini çürüttüğünü zannetmek gibi. Oysa Kur'an'ı doğru anladığımızda çelişki sandığımız yerlerde tutarlılıkları görebiliriz.​
 
Son düzenleme:

KALKTI!!!!

Husband of World
Katılım
2 Tem 2023
Konular
54
Mesajlar
11,550
Beğeni sayısı
3,639
PG Nakit
1,545
RPG Karakteri
Val Venis
Favori Güreşçi
John Cena
6. İNTİHAR HARAM MI?

İntihar olgusu hep vardı. Günümüzde ise çoğalarak arttığını düşünüyorum. Birinci sebep, nüfusla doğru orantılı olarak normal bir artış. İkincisi ise günümüz insanının eskiler kadar psikolojik bağışıklığı olduğunu düşünmüyorum. Psikoloji ve psikiyatrinin bir bilim olmaktan çok bir endüstri halini alması da bunda çok etkili. Çözüm üretmekten ziyade problem yaratan bir sektör. Zaten sağlığa "sektör" dediğimiz an bir yere kadar boka battığımızı kabul etmemiz gerekir. Neyse konu bu değil.

Genel kanı, İslam'da intiharın haram olduğuna yöneliktir. Peki bu doğru mu? Doğruysa niye, değilse niye? İrdelemek istedim. Öncelikle sadece Kur'an'dan konuşan bir Müslüman olarak yine oraya bakacağımı belirteyim. Kur'an'da intihara değinen bir ayet olduğu iddia edilir. O ayetin birkaç mealini paylaşayım:

"Ey iman edenler! Mallarınızı, kendi aranızda karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka, (hile, hırsızlık, faiz, karaborsa, yalan ve aldatma gibi) haksız ’nedenler ve yollarla’ (bâtılca) yemeyin. Ve kendi nefislerinizi de öldürmeyin (helâl ve meşru nimetlerden de kendinizi mahrum etmeyin ve intihara yönelmeyin)! Şüphesiz Allah, size çok Merhametlidir." Nisa 29.

"Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir." Nisa 29.

"İnananlar! Birbirinizin malını haksızlık ve hile ile yemeyin; karşılıklı rıza ile yapılan ticaret olursa başka. Birbirinizi öldürmeyin. ALLAH size Rahimdir." Nisa 29.

"Ey iman edenler! Velev ki aranızdaki rızaya dayalı ticaretle bile olsa mallarınızı [batıl] (yollar) ile aranızda yemeyin [*] ve kendinizi öldürmeyin! Şüphesiz ki Allah size karşı çok merhametlidir." Nisa 29.

Bu dört farklı mealde de aynı ayete farklı anlamlar verildiğini görüyoruz. Önce mealin başında verilmek istenen mesajı anlamak gerekir. Ayetin başında ticarette menfaat sağlamak için hile hurda, yalan dolan gibi şeylere girilmemesi gerektiği anlatılıyor. Sonra mealden meale konu ya değişiyor ya da aynı doğrultuda, işte böyle böyle hile hurdaya meyledildiği taktirde kişinin kendi nefsini öldürdüğüne parmak basılıyor. Kur'an'ın diğer ayetlerinden referans alacak olursak, bir ayet içinde iki farklı konuya birden geçiş yapılması çok karşılaşılan bir durumdur. O yüzden burada verilen dört çevirinin de mümkün olduğunu düşünüyorum. Yani ayette ticarette hile yaparsak kendi nefsimize zulmettiğimiz gerçeğine de vurgu olabilir, önce ticaretle ilgili uyulması gereken birkaç kural ve sonra aniden intiharın yasaklanması şeklinde de olabilir. Konudan konuya atlamak Kur'an'ın yapısına ters düşmez. Peki haram mı değil mi kardeşim? Net cevap ver diyenler olabilir.

Sadece bu ayeti baz alırsak muğlak kaldığını söyleyebilirim. Yani bir fikir birliği yok. Bu yüzden kestirme yoldan "haramdır" diyerek konuyu kapatmak doğru bir yaklaşım değil. Allah adına hüküm koymak tahmin edersiniz ki Allah taklidi yapmaktır. Fakat diğer ayetlerden böyle bir çıkarım yapılabilir mi? Bir önceki ayete gidelim:

"Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek istiyor; (çünkü) insan zayıf yaratılmıştır." Nisa 28.

"Allah hiçbir canı gücünün yetmeyeceği şeyle sorumlu tutmaz.... Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük [*] yükleme! Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyler yükleme!..." Bakara 286.

"Onların söylediklerinden dolayı, göğsünün daraldığını kuşkusuz biz biliyoruz." Hicr 97.

" Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır." Bakara 214.

Özellikle son ayet çok çarpıcı. Adamlar peygamberin tanıdığı, günlük hayatta gördüğü kanlı canlı şahitler... Onlar bile yaşadıkları karşısında öyle bezgin bir psikoloji içine girmişler ki peygambere soruyorlar artık. "Allah'ın yardımı ne zaman?" Herkes farklı sebeplerden bu kişilerin hissettiği bu noktaya gelir. Kimi bir travma yaşar, kiminin yaşamasına bile gerek kalmaz. Kendini bildi bileli öyledir. Herkes farklı sınanır.

"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!" Bakara 155.

Ve intiharın, sınav bitmeden sınıftan çıkan isyancı bir davranış olduğunu görmek zor değil. Sınavımı beğenmedim ve gidiyorum, demek gibi. Hayatta zorlanacağız. Bazen de kolaylaşacak. Bu bir döngü. Bazen geceler uzun sürecek. Bazen gündüz gelmeyecek sanacağız ama...

"Demek ki, zorlukla beraber bir kolay var." İnşirah 5.

Sonuç olarak, intihar Kur'an'da açık açık yasaklanmamış olsa da birçok ayetin bağlamından bu sonuca varmanın güç olmadığına inanıyorum. Düz mantıkla yaklaşırsak, herkesin bir gün karar verip toplu halde intihar ettiği bir varsayımda bu sınavın bir anlamı kalmaz. Tanrı bir sistem yaratmış ve insanlardan, başına gelen iyi-kötü ne varsa sabredip sona kadar devam etmelerini istemiş. İntiharın doğrudan Tanrı'ya bir başkaldırı ve dolayısıyla büyük bir günah olduğunu anlamak güç değil.

Ek olarak, inançlı olmak intihar etmemenin garantörü değil. Birçok inançlı insan psikolojik olarak dayanamayıp bu yolu tercih edebiliyor maalesef. Fakat o insanların İslam felsefesine tam hakim olmadıklarını düşünüyorum. Ne olursa olsun, delirme pahasına da olsa devam etmek gerekir. İnançsız insanların durumu zaten çok daha zor. Hayat bu kadar zorken nasıl oluyor da ayakta durabiliyorlar, anlamak güç. Bunun ancak kendini kandırmada usta olmakla sürdürülebileceğini düşünüyorum. 😎👌
 
Son düzenleme:

Cyber

PG.com Kullanıcısı
Katılım
2 Tem 2023
Konular
9
Mesajlar
932
Beğeni sayısı
231
PG Nakit
0
Favori Güreşçi
Brock Lesnar
İnanamam, yalnızca Atatürk.

@Cyber 🙂
Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır.
 

Styles Clash

littlefinger
Katılım
3 Tem 2023
Konular
101
Mesajlar
5,564
Beğeni sayısı
2,129
PG Nakit
550
Konum
Eyrie
Favori Güreşçi
AJ Styles
Müslümanlar'ın en büyük sorunu bariz bir şekilde Kur'an'ı tam manasıyla okumamış olmalarıdır. Bu da dini başkalarından duymalarına ve onların aktardığı şekilde inanmalarına neden oluyor.

Dini anlatan kişiler ise art niyetli ise inanan kişinin inancına gölge düşürüyor.

Maide Suresinde Habil ve Kabil'in hikayesi anlatılır. Allah Habil'in sunusunu kabul etti çünkü Habil bunu Allah'ın rızasını kazanmak için yaptı. Takva sahibiydi. Fakat Kabil buna sahip değildi ve Allah onun sunusunu kabul etmedi. Takva ile yapılmayan ibadet Allah katında kabul olmaz. Bunu bu hikayeden çıkartabiliyoruz. Ve kul takva sahibi değilse günaha düşebilir. Bu hikayenin devamınd malum Kabil kardeşi Habil'i öldürerek ilk günahı da işlemiş oluyor.

Takva nedir. Takva Allah'ın emir ve buyruklarına uyma, Allah korkusu taşıma ve iman etmektir. Bir kul ibadetini her şeyden önce Allah rızası için yapmalıdır. Bir teslimiyet olmalıdır. Bunu yerine getirirse şayet bu dünyada iç huzuru yakalayıp, daha iyi bir insan daha iyi bir Müslüman olacaktır. Çünkü edilen ibadet bir noktada kişinin dünyevi problemlerinden arındığı bir nevi kafasına reset atması gibi bir şeydir. Fakat bu yerine getirilmezse örneğin namaz esnasında dünyevi problemler üzerine düşünülürse namaz yalnızca bedensel bir aktiviteye dönüşmüş olur. Çünkü senin bedenin namaz kılsa da alnın secdeye değse de ruhun başka yerdedir. Yine oruç tutarken orucu bahane edip çevrene huzursuzluk yayarsan da bu sadece senin bedenini aç ve susuz bıraktığın bir işkenceye dönecektir. Zira oruç kulların bedenen değil ruhen de sınandığı bir sınavdır. Bedenini açlık ve susuzluk ile ruhunu ise kötü söz ve davranışlardan sakınarak terbiye etmiş oluyorsun.

Bir diğer konu ise cennet ve cehennem üzerine verilen vaazlar. Bu durum öyle tehlikeli bir hale dönüşmüştür ki bazı din adamları çıkıp cennette şu kadar huri olacak şeklinde insanları bir nevi imana teşvik etme gayesi içerisindeler. Bakınız bana katılır mısınız bilmem ama bu durum açık bir şekilde küfre girer. Çünkü Allah'a olan iman huriler veya cennet için değil bizzat Allah'ın varlığına onun kudretinedir. Ondan ötesi yoktur. Ona teslim olmalısın. O cennetten de hurilerden de uludur. Çünkü onları da O yaratmıştır. Şayet birisi yine cehennem korkusu uğruna iman ediyorsa o kişi de Allah'ın gücünü, kudretini ve merhametini tam manasıyla kavrayamamış, idrak edememiş demektir. Ve ya cehennem varsa şeklinde edilen iman da eksik kalacaktır. Ve cehennem azabı üzerinden kulları imana davet etmek de Allah'ın kullarına karşı olan merhametini ve sevgisini kullara tam aktaramamak olur.

Evet takva Allah korkusunu da içerir. Ancak beşer şaşar, kulda hata olur. Allah hiçbir kulunu sol elle yemek yedi diyerek cehennemde yakmaz örneğin. Ayrıca tövbe kapısı herkes için açıktır. Yalnızca kul hakkının affı yoktur. Fakat günümüzde içeriye hangi ayağımızla adım atacağımıza bile dikkat ediyor titizlik gösterebiliyorken kul hakkı konusunda sınıfta kalıyoruz. Bu da inancı şekilciliğe indirmiş oluyor.

Oysa ki Allah bu kainatın en merhametlisidir ve kullarını sever. Yalnızca öte alemde değil bu dünyada da ona iman edenlerin yanında olur ve onları Kabil'in düştüğü fenalıktan kurtatırır. Zaten bu dünya için Allah'a mal mülk için ibadet edilmez. Allah'a iman edersin ki ona yakınlaştıkça onun rahmeti ve bereketi üstünde olur. Fenalıklardan korunmuş olursun. Allah da senin için en hayırlısı neyse onu sana nasip eder.

Günümüzde inanç politik bir duruşa dönüştürülmüş durumda. Elbette kişinin imanını tartacak kudrete sahip değilim. O kudret yalnızca Allah'a mahsustur. Ancak şu bir gerçek ki bu yol yol değildir. Ve kişi sözde inançlı özünde ise imana sahip değilse Kabil'in yolunda demektir.

---------------

Bu yazı benim İslam üzerine Kur'an ve diğer kutsal kitapları da referans alarak çıkarımda bulunduğum bir yazı oldu. Katılıp katılmamak size kalmış. Bunun dışında elbette Allah'ın emrettiği farz kıldığı ibadetleri kul yerine getirmeli. Emrettiği şekilde yaşamını sürmeli. Ancak yine Kur'an'dan yapmış olduğum çıkarıma göre aldığın her nefes attığın her adım ettiğin her ibadet Allah rızası için olmak zorunda.
 

Netuno

The Last World Beater
Katılım
2 Tem 2023
Konular
226
Mesajlar
11,585
Beğeni sayısı
2,276
PG Nakit
1,095
RPG Karakteri
Will Ospreay & Don Callis
Favori Güreşçi
Hana Kimura
Ben inanmıyorum, din konusunda bir inancım yok ancak inanan için de lafım yok. Ancak "hAa iNanMıon HawLı OluoN kıZ düŞüYo" diye yorum yapanları görünce inanılmaz bir soğuma yaşıyorum. Sorun dinde değil, sorun sözde inandığını söyleyip, dinle alakası olmayanlarda.
 
Anasayfa Üst Alt

Kolay Giriş Yapın: