İslam Hakkında


KALKTI!!!!

Husband of World
Katılım
2 Tem 2023
Konular
52
Mesajlar
10,027
Beğeni sayısı
3,073
PG Nakit
1,295
RPG Karakteri
Val Venis
Favori Güreşçi
John Cena
Bu konuda sadece Arap'ın değil, tüm insanlığın dini olduğuna inandığım İslam hakkındaki yanlış algıları fark ettirmek ve ayetler eşliğinde doğruları göstermek istiyorum. Kur'an, 1400 yıldır değişmemesine rağmen hala nasıl oluyor da yanlış anlaşılabiliyor? Bunun birçok sebebi olmakla birlikte kendi açımdan bunu 3 şekilde özetleyebilirim:

1) Müslüman görünümlü, fakat asıl amacı din üzerinden para, şan, güç elde etmek, vb. olanların kötü niyetli çabaları.
2) Özünde iyiniyetli bir Müslüman, fakat Kur'an'ın açık emirlerinden biri olan "akletmeyi" dinlememiş ve bu yüzden 1. sırada tanımladığım insanların manipülasyonlarına kapılanların fazlalığı.
3) Müslüman olmayan ve açık açık İslam düşmanlığı yapanların çabaları. Bunlar sorgulama sürecinin daha en başından dine karşı katı önyargıları olan, bu yüzden 1. ve 2. kategoriye girenlerin yansıttığı çarpık din anlayışını "gerçek din" kabul etmeye meyilli kişilerdir.

Dikkat edileceği üzere bu 3 opsiyonun 2'si Müslüman olduğunu iddia edenlerdir. Yani, İslam'la ilgili bugün bu bilgi çağında hala inanılmaz basit yanlış anlaşılmaların sorumlusu ekseriyetle yine Müslümanlardır. Hayat kısa, yarın ölebiliriz. Tanrı sorununa içimize sinecek bir cevap bulmadan iş derdi, aşk meşk problemleri gibi zırva şeylerle oyalanmak kendini kandırmaktır. Müslüman olun veya olmayın, iyiniyetli herkesin Tanrı sorununu aklından çıkarmaması ve cevap araması gerekir. Bu süreç içinize sine sine "buldum" diyeceğiniz güne kadar - belki de daha da fazla - devam edecektir. Ben de bu konuyu din problemine iyiniyetiyle yaklaşanlar için açtım. Sorunlar ve cevapları sırayla değil, rastgele gidecektir. Konu bir aksilik olmazsa sık sık güncellenecektir.

1. HADİS VE SÜNNET NEDİR? İSLAM'IN KAYNAĞI SADECE KUR'AN MI YOKSA ALİMLERCE YAZILMIŞ HADİS/SÜNNETLER DE BUNA DAHİL MİDİR?

Muhammed Gazali: "Dünyanın her yerinde insanlar bir şey öğrenmek için okurlar. Müslümanlarsa Kur'an'ı sadece okumak için öğrenirler."

Hadisin kelime anlamı "söz"dür. Peygamberin söylediği veya yaptığı iddia edilen şeyleri kapsar. Sünnet ise "takip edilen yol, yöntem" gibi anlamlara gelir. Peki hadis ve sünnet Kur'an'da geçiyor mu? Geçiyorsa ne anlamda geçiyor? "Kur'an eksikse x aliminin, y şeyhinin kitabını alın, eksik olanları oradan doldurun" anlamlarına gelebilecek bir ayet var mı? İçinde "sünnet" ve "hadis" kelimeleri geçen bazı ayetleri gözden geçirelim.

"Nebi, Allah’ın emri gereği bir şeyi yapmasından dolayı suçlanamaz. Bu, daha önceki toplumlarda da geçerli olan Allah’ın sünnetidir (uygulaması/yasasıdır). Allah’ın emri, kesinleşmiş bir yazgıdır." Ahzab 38

"Daha önce geçenler arasında da Allah’ın sünneti (kanunu/uygulaması budur). Allah’ın sünnetinde (kanununda) asla bir değişme bulamazsın." Ahzab 62

"Hadis (söz) bakımından Allah’tan daha doğru kim vardır!" Nisa 87

"İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah’tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanıyorlar?" Casiye 6

"Bu (Kur’an), uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir." Yusuf 111

Ayetlere baktığımızda sünnet kelimesinin yukarıda belirttiğim anlamlarda kullanıldığını görürüz. Geleneksel anlamda kabul edilen "Hadis ve Sünnet" külliyatını temellendirecek/ tasdik edecek cinsten herhangi bir kullanım yok. Yani bu ayetlerden, Kur'an'ın yetersiz kaldığını düşündüğümüz alanları (bu soruna da birazdan açıklık getireceğim) sünnet, hadis kitaplarından doldurmamız emrediliyor gibi bir sonuç çıkmaz. Üstelik son 3 ayette Allah, sanki ileride yaşanacak tahrif ve manipülasyonlara karşı insanları uyarıyor.

2. KUR'AN YETERSİZ Mİ?

Ateistler Kur'an'ı reddederken farklı farklı sebepler öne sürerler. Bu argümanlardan en sık dillendirilenlerden biri de hayatın bazı "önemli" alanlarına değinilmediğine yönelik, Kur'an'ın yetersiz olduğu eleştirisi. İşin tuhaf yanı, aynı eleştiriyi Müslüman olduğunu iddia edenler de kabul ediyor. Hatta Müslümanların ezici çoğunluğu bu şekilde düşünüyor diyebiliriz. Hadisçi, sünnetçi, tarikatçı, şeyh meraklılarının da neden öyle oldukları sorulunca getirdikleri izahat, Kur'an'ın eksik olduğu ve bu eksiklerin geleneksel külliyatla giderilmesidir. Ayetlere gelmeden evvel mantığın bizi buluşturacağı bazı gerçekleri hatırlamakta fayda var: Eğer bir Tanrı varsa ve insanlara bir mesaj indiriyorsa bunun eksik olması düşünülmez. Girizgahta belirttiğim gibi Kur'an 1400 yıldır var olmasına rağmen verdiği mesaj hakkında ortak bir kanıya varılamamışken Tanrı, işleri daha da bulanıklaştıracak olan "mesajı farklı kaynaklarla indirme" hatasına mı düşecektir? Yani iletmek istediği mesajın bir kısmını peygamber üzerinden, bir kısmını şeyhlerin, alimlerin aracılığıyla? Peygamberler, adı üzerinde, zaten bu kutsal görev için seçilmiş kimselerdir. Allah'ın mesajını tebliğ etmekle yükümlüdürler. Bu görevin dışına çıkma iradeleri vardı ancak yerine getirmediler. Fakat alimlerin böyle bir sorumluluğu yoktur. Var, deniyorsa peygamberle - hacı hoca arasında ne fark vardır? Bu konuda bize ışık tutacak ayetlere de göz atalım.

"Kendisiyle (insanları) uyarman için ve müminlere (gerçeği) hatırlatma olsun diye sana indirilen bu kitaptan dolayı kalbinde hiç bir sıkıntı olmasın! Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) uyun! O’nun peşi sıra (onu bırakıp da) başka dostlara uymayın! Ne kadar da azınız (gerçeği) hatırlıyorsunuz!" A’raf 2-3

"Sana da daha önceki Kitabı doğrulayıcı ve onu koruyucu olarak Kitabı (Kur’an’ı) bir amaç ile indirdik. Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet! Sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma! Hepiniz için bir kanun ve bir yol belirledik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı fakat size verdiği imkânlarla sizi denemek için (böyle yaptı). İyiliklerde yarışın! Hepinizin dönüşü yalnızca Allah’adır. (Allah) hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n içyüzünü) size bildirecektir." Maide 48

"(De ki): “Size (gerçekler) apaçık ortaya konulmuş olarak Kitabı indiren Allah’tan başka bir hakem mi arayacakmışım!” Doğrusu kendilerine kitap verdiğimiz kişiler, onun (Kur’an’ın) Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!" En'am 114.

"... Artık onlara saygınlık yakıştırmayın; bana saygı duyun! Bugün, sizin için dininizi olgunlaştırdım, üzerinize nimetimi tamamladım...." Maide 3.

Allah'ın Kur'an'da açıklamadığı şeylerin, açıkladığı şeylerle yorumlanarak çözümlenebileceği açıktır. Eğer bir problemde referans alınacak bir ayete ulaşılamıyorsa Allah bu konuda herhangi bir hüküm vermemiştir ve inisiyatifi bizlere bırakmıştır. Bunlar Allah'ın bilinçli suskunluklarıdır. Çünkü dileseydi Allah o konularda da hüküm verirdi. Muhakkak spesifik olarak her olayın en doğru yorumunu Kur'an'a iliştirebilirdi ancak onu okumaya bizim ömrümüz yetmezdi. Bu bilinçli suskunlukları dinle doldurmaya çalışmak, helal haram günah sevap yaratmaktır. Allah'ın dinini yeterli görmemek, onun işine karışmaktır.


Odaya sağ ayakla mı sol ayakla mı girilir? Su çömelerek mi içilmelidir? Sigara içmek haram mıdır? Bu soruların cevapları Kur'an'da yoktur. Kur'an tastamam olduğuna göre bu konularda herhangi bir hüküm de yoktur. İnsanın inisiyatifine kalmıştır. İlk soru saçma olsa da diğer ikisi sağlık açısından cevapları olan sorulardır. Oturarak su içmek daha faydalı, sigara ise uzun vadeli intihardır gibi... Fakat bunlar dini sorular değildir. Sigara sağlığa zararlıdır. Aklı olan içmemelidir. Ancak Allah bu konuda "doğrudan" bir hüküm vermemiştir. O halde mesul de değiliz. Bir örnek sebebiyle "X, Kur'an'da yok. O halde Kur'an eksik." diyorsak bu durum; Kur'an'ın eksik olduğunu değil, X olayının iradesel bir durum olduğunu gösterir.​
 

KALKTI!!!!

Husband of World
Katılım
2 Tem 2023
Konular
52
Mesajlar
10,027
Beğeni sayısı
3,073
PG Nakit
1,295
RPG Karakteri
Val Venis
Favori Güreşçi
John Cena
3. İSLAM'DA ZORLAMA VAR MI?

Akıl - mantık gereği Tanrı'nın, dinin, sınavın olduğu bir senaryoda zorlamanın olmaması gerekir. Zorla edilen ibadetin bir anlamı olmayacağı apaçık ortadadır. Önemli olan akıl süzgecinden geçirip inanmak ve hür iradeyle ibadet etmektir. Soru başlığını öne sürerek İslam'ı eleştirmeye çalışan ateistler aslında gayet mantıklı, normal bir soru sormaktadırlar. Çünkü zorlama varsa o dinin doğru olmayacağı ortadadır. İlk yazıda da belirttiğim gibi, İslam'ın yanlış anlaşılmasından sorumlu sayıca en büyük kesim Müslüman olduğunu iddia edenlerdir ki bugün 2024 yılında dahi, çoğu Müslüman bu soruya maalesef evet, der.

Genel kanıya bakarak hükmedilmez. Bu, bizi ancak standart biri haline getirir. Bu sorunun bir cevabı varsa o da İslam'ın tek kaynağı olan Kur'an'dadır. Ayetlere bir bakalım:

"Bu sözü yalanlayanı bana bırak! Biz onları bilmedikleri bir şekilde helake sürükleyeceğiz. Onlara zaman tanıyorum. Şüphesiz benim tuzağım çok sağlamdır." Kalem 43, 44.

"Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl." Müzzemmil 10.

"Nimet sahibi o yalanlayıcıları bana bırak; onlara zaman tanı!" Müzzemmil 11.

"Onlara zaman tanıyorum. Şüphesiz benim planım çok sağlamdır." A'raf 183.

"Kafirlere mühlet ver, onlara biraz zaman tanı." Tarık 17.

"Sizin dininiz size, benim dinim bana." Kafirun 6.

"De ki: "Ben sadece bir uyarıcıyım. Bir ve hakim olan Allah'tan başka ilah yoktur." Sad 65.

"Sen onlar üzerine bir zorba değilsin." Gaşiye 22.

Gelenekçi Müslümanlar, bu ayetlerin sadece kafirlere karşı indiğini, Müslüman olanların bundan muaf olduklarını iddia ederler. Bu yüzden kafirlere karşı gösterdikleri - ve Allah'ın gerçekten de emrettiği - hoşgörüyü Müslümanlara göstermezler. Namazı bırakanı öldürmek gibi birtakım uygulamalardan haberleriniz vardır. Bu iddialar da Kur'ani değildir. Hadislerle desteklemeye çalışırlar. Zaten akla ve vicdana da uygun değildir. İnsanın düşünceleri ve inancı stabil değildir. Daima değişiriz. Doğru tektir, yanlış ise sonsuz. İnsanın hata yapması bu sebepten çok doğaldır. Bir insan Müslüman olduktan sonra bir sebepten pekala inancını kaybedebilir. Bu, o kişinin ileride tekrardan Müslüman olmayacağı, gerçeği hatırlamayacağı anlamına gelmez. Zaten örnekte belirtilen ilk ayetlerde Allah'ın kafirlere vakit vermesinin sebebi de budur. Olur da hatalarını fark edip dönerler diye onlara süre verdiği açık açık belirtilmese de mantıken ortaya çıkar. Aynı şanstan Müslümanlar neden muaf tutulsun?

Kur'an'ın birçok yerinde Hz. Muhammed'den bahsederken onu "sadece bir uyarı, bir elçi, tebliğci" gibi sıfatlarla tanımlar. Allah'ın varlığının müjdesini, emirlerini ve yasaklarını iletici rolü vardır. Gaşiye 22'de koskoca peygambere "sen onlar üzerine bir zorba değilsin" diyen Allah, biz gibi cennete mi cehenneme mi gideceği meçhul herhangi biri için böyle bir emir verir mi? Kur'an'ın hiçbir yerinde "gidin, müslüman olan veya olmayan insanlara, zorla namaz kıldırın, ibadet ettirin" minvalinde yorumlara sebep olacak bir hüküm geçmez. Bunu iddia edenler, kaynak olarak Kur'an'ın izin verdiği savunma savaşıyla ilgili ayetleri delil gösterirler. Oysa bazı ayetler tek tük özerk, sure içinde bağlamdan kopukken bazıları da önceki ayetle nedensellik ilkesiyle bağlantılıdır ve böyle değerlendirilmelidir. Savunma savaşına izin veren ayetler ikinci kısma girer, tek başına yorumlanamaz. O zaman Ma'un 4'e göre Kur'an'da ibadet etmek yasaklanmıştır:

"Vay haline o namaz kılanların ki..." Ma'un 4.

Şimdi bu ayet tek başına yorumlanabilir mi? Öncesi ve sonrasına bakmak gerekmez mi? Bir bütünlük varsa o şekilde yorumlanmalı. Böyle bir emir yokken, ayetleri eğip büküp Allah'ın mesajını bozmak ve insanları dinden soğutmak ne kadar etiktir? Üstelik böyle bir emrin varlığını iddia edenlerin alt metinde gizli kalmış kibirleri de takdire şayandır. Yani beyfendiler Kur'an'ı okumuş, sorgulamış, anlamış. Kur'an doğrultusunda yaşamış. Cenneti garantilemiş. Orası artık tamam. Bari diğerlerini de kurtarayım diyorlar. Vay kardeşim yüreğini çıkar da gölgesinde serinleyelim. Yoksa sen Allah'tan cennete gideceğine dair bir söz mü aldın?

"Onlar (yahudîler), “Ateş bize sayılı birkaç günün dışında asla dokunmayacaktır!” dediler. (Resûlüm! Yahudîlere) de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? Eğer böyle ise Allah verdiği sözden/vaadinden dönmez. Yoksa (Allah adına yalan söyleyerek) bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” Bakara 80.

Müslüman oldum demekle sınavının bittiğini mi sandın?

"İnsanlar sadece, inandık demeleriyle bırakılacaklarını ve imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?" Ankebut 2.

Özetle, sen önce kendine bak kardeşim. Önce kendini kurtar. Sonra başkaları için çabalarsın. Bir Müslümanın, diğer herkes için yapabileceği tek şey peygamberin yapmakla sorumlu olduğu gibi haber vermek/tebliğdir. Ötesi değildir.​
 
Son düzenleme:

KALKTI!!!!

Husband of World
Katılım
2 Tem 2023
Konular
52
Mesajlar
10,027
Beğeni sayısı
3,073
PG Nakit
1,295
RPG Karakteri
Val Venis
Favori Güreşçi
John Cena
4. UMUT HER ZAMAN VAR MI? DİN DALLI BUDAKLI, ANLAŞILMASI ZOR MU YOKSA İNSAN ZATEN DİN ÜZERE Mİ YARATILMIŞTIR?

"Ufak tefek kusurlar dışında, büyük günahlardan ve çirkinliklerden kaçınanlara gelince, Rabbinin bağışlaması çok geniştir. O, sizi topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında saklı (ceninler hâlinde) bulunduğunuz sırada (bile) sizi iyi bilendir. (Bu nedenle) kendinizi temize çıkarmayın! O, [takvâ]lı (duyarlı) olanı iyi bilendir." Necm 32.

Bu ayet ilk başta tuhaf gelir. İlk cümlede, sınıfta nasıl davranmanız gerektiğini size söylerken ufak tefek şımarıklıklarınıza gülüp geçen bir öğretmen havası vardır. Tuhaflığın sebebiyse bu değildir. Cümleyi okuyunca birçoğunun aklında şu soru belirebilir: Madem ufak tefek kusurlar affedilecek, o halde neden günah olarak nitelendiriliyor?

Bazı insanlar o kadar boka batıyorlar ki bir süre sonra battı balık yan gider psikolojisine girebiliyorlar. Ya da özeleştiri konusunda kendine acımasız davranan insanlar da azımsanmayacak sayıda. İstenmeyen bir durum olduğunda, suçlu olmadıkları halde suçluluk psikolojisine girebiliyorlar. O olayda takılıp kalıyorlar ve kendilerini o olayla özdeşleştiriyorlar. Bu iki örneğe benzer şekilde, hata yaptığının farkında olan veya hatalı olduğunu zannedenler Tanrı inançları olduğu halde ondan ümidi kesebiliyorlar. Bu soruyu cevaplandırarak varmak istediğim sonuç şu ki, İslam eli sopalı gaddar bir Tanrı profili çizmez. O, nolursanız olun sizi her halinizle kabul eden bir psikolog/ psikiyatrı andırır. İnsan olduğumuzu, hatalar yapacağımızı, çünkü doğamızın buna yatkın olduğunu bizden daha iyi bilir.

Öte yandan birçok eylem veya durumda ahlaki yön vardır ve her şeyi bilen Tanrı'nın, o olay özelinde de ideal bir ahlaki hükmü vardır. Her şeyin en ince ayrıntısına kadar bilmesi Tanrı'ya bir yük olmadığı ve günah/ sevapları küçük - büyük olarak kategorize etmek Tanrı'nın enerjisini veya zamanını çalmadığı için her konuda standartlar olması tuhaf değildir. Biz insanlar, Kur'an'ın iddiasına göre zaten İslam üzere yaratılmışızdır.

"O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler." Rum 30.

İnançlı-inançsız, Müslüman-Yahudi-Satanist fark etmez, herkes din üzere yaratılmıştır. İnsan öldürmenin canice bir şey olduğunu bilmemiz gibi örnekler bunun en somut örnekleridir. Aylar önce açıp yarım bıraktığım Ahlak Felsefesi konusunda da varmak istediğim noktalardan biri buydu. Bazı ahlaki değerleri sezgisel olarak biliriz. Birinin sezdiği ahlaki bir değeri, bir başkası sezmeyebilir. Her şeyde olduğu gibi ahlak konusunda da insanların algı düzeyleri farklı farklıdır. X eyleminin ahlaksızca olduğunu sezen biri için kanıt Kur'an'dır. Böylece zaten inandığı bir şeyi temellendirmiş olur.

"Kitapta hiç bir şeyi ihmal etmedik." En'am 38.

"Biz sana her şeyi apaçık beyan eden kitabı indirdik." Nahl 89.

Kur'an eksiksiz olduğunu iddia eder. Öyleyse ahlaki konulardaki emir ve yasakları da kayda değer "büyük ahlaki değerler"dir. Bunlar en önemli kurallardır. Bir de Kur'an'da yazmadığı halde ihtiyaç duyduğumuz, ihtiyaç duymayıp sezinlediğimiz ahlaki değerler vardır ki onlar "ufak tefek kusurlar/ iyilikler"dir.

Özetle, "Kur'an'da bir odaya girerken sağ ayakla girin yazmıyor, o halde Kur'an eksik" diyerek dertsiz başımıza dert açmak yerine Kur'an'da belirtilen büyük ahlaki değerleri (bunlar aslında herkesin bildiği ve biz, İslam bunu emrediyor dediğimizde küçümsenen; haksız yere cana kıymamak, fakire-yetime yardım etmek, hoşgörülü olmak, vs...) referans alarak yaşanması gerekir. Ahlakın temellendirmesinde Tanrı'ya ihtiyaç duymayan materyalist mentalitedekiler de şunu söyler: "Fakire-yetime yardım etmek, güzel konuşmak, nazik olmak, iyiyi güzeli tavsiye etmek, hoşgörülü olmak... Sahiden, din bundan mı ibaret?" Zaten doğuştan sahip oldukları bazı ahlaki yargıların, reddettikleri kitabın özünü oluşturması nedeniyle şaşarlar. Dinin bu kadar basit olmadığı, arkada başka şeyler döndüğü yanılgısına kapılırlar. Hadisçilerin Kur'an'a sıra gelmeyen tonlarca ciltlik kitapları da bu paranoyalarına malzeme verir.

Aslında iyi bir insan olmak kolay, kötü olmaksa zordur.

"En güzeli (Kur’an’ı) doğrularsa, kolay olanı (cennete gitmeyi) ona kolaylaştıracağız." Leyl 6, 7.

"En güzeli (Kur’an’ı) yalanlarsa, ona da zor olanı (cehenneme gitmeyi) kolaylaştıracağız." Leyl 9, 10.
 
Son düzenleme:

Kara

-
Katılım
3 Tem 2023
Konular
158
Mesajlar
2,898
Beğeni sayısı
1,278
PG Nakit
740
Favori Güreşçi
Roman Reigns
Bugün dış dünyadan bütün şekilde izole olmuş, mızrakla dolaşan kabile üyelerine Kuran dediğimizde yüzümüze boş boş bakacaklar. Bu mızraklı kardeşlerimiz öteki tarafta ne şekilde neye göre sorgulanacak? Cübbeli @KALKTI!!!! hocam bunu senden dinlemek isterim, ateist değilim.
 

eta

PG.com Kullanıcısı
Katılım
2 Tem 2023
Konular
6
Mesajlar
112
Beğeni sayısı
75
PG Nakit
0
RPG Karakteri
Roman Reigns
Favori Güreşçi
Bruno Alves
Sabahın bu saatinde gördüm konuyu, ilgimi çekti şöyle bir baktım. Eline sağlık Özer. Ben Müslüman değilim ama inanan birinin inandığı şeyi öğrenmesi, olduğu gibi anlatmaya çalışması kıymetli bir şey.

Uzun uzun burada bir şey yazmak istemiyorum, vakit olursa bir gün seslide konuşuruz, yalnızca şunu söylemek istiyorum. Rabb'in ilk sözü, en az son sözü kutsal ve ebedidir. Burada şu iki sorun çıkıyor karşımıza. Birincisi, Rabb'in ilk sözü, son sözü kadar kutsal ve ebedi değil ve dolayısıyla sürekli güncelleme atıyor; ikincisi, Rab o kadar güçsüz ki onun kutsal ve ebedi sözleri tahrif edilebiliyor, bu da hem Rabb'in kudretine hem de Kur'an'ın gerçekliğine bir leke bırakıyor. Bu konuyla ilgili düşünceni merak ediyorum.
 
Anasayfa Üst Alt

Kolay Giriş Yapın: