Frank Herbert 1950’lerden kapitalizmin çöküşünü, dijital feodalizmi, AI’ın yükselişini görmüş bir dahidir. Bu öngörülerini insan doğası ile birleştirmesi ile temellerini attığı Dune roman serisinde insan aklının (zeka anlamında değil, zihnin eş anlamlısı) teknolojiye üstün geleceği hipotezini ortaya atar. Bu hipotezden yola çıkarak din olgusunun evrimsel bir adaptasyon olduğunu söylemek mümkündür. Dini benimseyen toplumlar daha düzenli olurlar. Dinin de temsilcisi olan lidere mutlak biat olduğundan organizasyon kusursuza yakın bir şekilde işler.
Baraj benzetmesini yaptığım din olgusu kusursuz değildir. Aradaki çatlaklardan sızıp dini terk eden bireyler günümüzde hiç olmadığı kadar fazladır. Ancak din, buna da bir çözüm bulmuştur. Tüm dünyadaki dindar insanların sayısındaki artış hiç olmadığı kadar yüksek. Aydınlanmacı düşüncenin küresel olarak yaygınlaşması, Hıristiyan ve Müsluman cemaatlerinin batıda daha iç içe yaşaması cemaatlerde doğurganlık oranını artırmaktadır. Dinsizliğe 1 katkı varsa dindarlığa katkı 5 şeklinde diyebiliriz.
Ezcümle, Herbert’ın romanından günümüze okuma yaptığımızda çıkarabileceğimiz sonuç dünyada mistisizmin yerini hiç olmadığı boyutlarda güçlendirdiği; yeni feodal beylerin, teknoloji baronları olarak karşımıza çıktığı; evrimsel adaptasyon gereği toplumda büyüyen dini cemaatlerin seküler ve efendi baronlara karşı isyanlarının her geçen gün tetiklendiği (Fatih Erbakan önderliğindeki YRP’nin aşı karşıtlığını ve Bill Gates düşmanlığının toplumda bayraktarlığını yapması çok güzel bir örnek) söyleyebiliriz. Dünya yeni bir orta çağ zihniyetinin içine sürükleniyor.