5. Bölüm “Kuzey Unutmaz”
Güneş Mızrak’ta Dorne’un sıcak havası hakimdi. Bu topraklar daimi yaz mevsiminin yaşandığı sıcak topraklardı. Thalion Suncrest onun lakabı Çöl Kuzgunu olarak bilinirdi. Mızrakta oldukça usta birisiydi ve yapabileceklerinin hiçbir sınırı yoktu. O Dorne Prensi ve Koruyucusu Arthas’ın küçük kardeşiydi. Esasında Dorne’da doğmamıştı Kral’ın Şehri’nde doğmuştu. Babası zamanının Kral Eli’ydi. İlk doğduğu zamanlar bir Dornelu’dan çok bir Dragonshade yüz yapısına sahip olması Dorne’un kuzeyinde onunla ilgili çeşitli dedikodulara neden olmuştu. Zaman içerisinde Thalion Dornelular’a benzemişti ama onda gariplik vardı. Davranışsal olarak ağabeyi Arthas’tan daha Dorneluydu. Fakat yüzüne baktığında onun bakışlarında bir Dornelu’da olmayan tuhaflık seziliyordu.
Thalion yeğenlerine aşırı düşkündü. Greenhall’a Krallığın 300. Yılı için mızrak dövüşüne katılmakla ilgilenmemişti. O kendisini bir şövalyeden ziyade mızrak dansçısı olarak tanımlıyordu. Sert zırhlar onun için uygun değildi. O rahat rahat dans etmeliydi. Onun yerine yeğeni Deny katılmıştı. Thalion ise abisi ve yeğenlerinin yokluğunda zamanını Aegor ile geçirmeyi tercih etmişti. Aegor da bir nevi onun yeğeniydi. Ağabeyinin piç oğluydu. Ve yeğenine babasından daha çok ilgi gösterdiği söylenebilirdi. Aegor ve Thalion karşılıklı mızrak alıştırması yapıyorlardı. Aegor sağlam hamleler yapsa da Thalion onun karşısında oldukça ustaydı ve her defasında yeğenini yere sermeyi başarıyordu. Tam bu esnada içeriye bir haberci girdi. Haberci, Ashara ile Kral Arthur’un evleneceğini duyurdu. Thalion yalnızca Thalion düğüne davetliydi. Haber Arthas Suncrest tarafından gönderilmişti. Haber karşısında Aegor’un yüzü düştü.
Thalion Suncrest: Abimin bu huyu beni benden alıyor. Biz Dorneluyuz ve kimseye ihtiyacımız yok. Seni öz oğlunu düğüne davet etmemiş olması büyük kabalık.
Aegor Heat: Benim için sorun değil. Dorne’un kuzeyinde benim gibiler için yani piçler için hoş görü olduğu söylenemez. Prens babamı…
Thalion Suncrest: Prens baban sikimi yiyebilir. Prens babacığına küfür ettiğim için beni affet evlat ama o da benim ağabeyim ve onu senden daha uzun süredir tanıyorum. Bizim kültürümüzde piçler dışlanmaz ve sen de benimle geliyorsun. Bütün Westeros, Dornelu bir piçin Westeroslu herhangi bir pembe götlü lorddan daha kıymetli olduğunu öğrenmesi lazım değil mi?
Aegor Heat: Gelmeyi çok isterim ama…
Thalion Suncrest: Aması ne evlat? Biliyorsun ki ‘Prens’ babacığının yokluğunda buranın yönetimi bana ait. Benim emrime karşı gelmek istemezsin herhalde. Sen de benimle birlikte geliyorsun… Üstelik esas doğduğum toprakları bir kez daha görmek nasıl olacak merak içerisindeyim…
Aegor amcasının sözü üzerine tek kelime edemedi. Artık onunda mecbur gitmesi gerekiyordu…
Sükunet Demir Adalarına uzun yıllar sonra yeniden yaklaştı. Demir Adalılar Dexter Ironcliff’i görmeyeli uzun zaman olmuştu. Onun neye benzediğini bile unutmuşlardı. Dexter memleket özlemi yaşıyor gibiydi ve Demir Adaları’nın kokusunu ciğerlerine kadar çekti. Daha sonra ise atına atladığı gibi Pyke’a doğru gitti. Pyke’a vardığında birkaç muhafız onun önünü kesmişti ama muhafızlar gelenin Dexter olduğunu anladıklarında önünde saygı ile eğilip Bandan’ın huzuruna kadar eşlik ettiler.
Bandan ise kardeşinin gelişinden habersiz şöminenin başında yanan ateşe bakmaktaydı. Yanında Agatha da vardı ve Agatha onun sağ kalan tek çocuğuydı. Bandan geçmiş anıları ilk eşini mutlu zamanlarını düşünüyordu. Onların ölümleri gözüne geldiğinde ise içten içe üzülüyordu. Bandan’ın dikkatini içeriye giren Dexter Ironcliff bozmuştu. Dexter Ironcliff coşkulu bir haldeydi. Bandan kısık gözlerle Dexter’ı tanımaya çalıştı ve onun sesini duyar duymaz büyük bir heyecan ile kardeşine sarıldı. Bandan, Dexter’ı o an ne kadar çok özlediğini fark etmişti. Dexter ise ağabeyinin karşılamasını garip karşılasa da kendisini geri çekmedi. Dexter daha sonra Agatha’yı gördü ve ona ne kadar büyüğünü söyledi. Agatha da amcasının hiç değişmediğini söyledi. Sözlerindeki rahatsızlık hissediliyordu.
Akşam olduğunda ise mutlu bir aile tablosu hakimdi. Bandan uzun zaman sonra mutluluğu kardeşinin gelişi ile tatmıştı. Aileden birilerini görebilmek onu mutlu ediyordu. Yemek esnasında Dexter yaşadığı maceraları anlattı. Agatha ise amcasının yüzüne gülüyor olsa da ona hiç güvenmiyordu. Sanki bir şeyler yapacakmış da tüm ailenin huzurunu bozacakmış gibiydi. Babası o küçükken amcasının Sükunet gemisinden bahsederdi ve bu bile amcasına karşı onu dehşete düşürürdü. Dexter uzun zaman sonra birileriyle sohbet edebilmenin tuhaf olduğundan bahsetti. Aylardır denizde dilsiz adamlarla birlikte bulunduktan sonra bu hissin başka olduğunu esprili bir dille itiraf etti.
Dexter Ironcliff: Demir Doğumluların zamanı geldi. Kral Arthur’dan sonra tahta onun fahişe kızı geçecek. Helena Dragonshade… Diyarın orospusu (iğrenç bir kahkaha attı). Eminim ki bu kaltağın tahta oturması diyarda karışıklıklara sebep olacaktır. Biz bize ait olanı almalıyız.
Agatha Ironcliff: Aldığım habere göre Kral Arthur, bir Suncrest Prensesi ile evlenecekmiş. Erkek bir varisi olabilir. Hem ayrıca kral halen daha sağlıklı.
Dexter Ironcliff: Benim güzel yeğenim bu kadar korkak olma. Demir Doğumlular korkmaz. Ölen Bir Daha Ölemez! (Agatha ve Bandan da aynı sözü söyledi) Helena’nın nasıl bir kaltak olduğunu bilmiyorsun. Artık diyarın kaçınılmaz bir iç savaşın içine gireceğinden adım gibi eminim. Suncrestler ve Goldspirelar birbirlerine düşeceklerdir. Biz bize ait olanı almalıyız…
Bandan Ironcliff: İki karımı ve iki çocuğumu kaybettim. Bir tanesi nerede hiç bilmiyorum. O soylu aileler hiçbir zaman yanımda olmadı. Demir Doğumlular hak etmedikleri kötü muameleyi gördüler. Onların uydurma tanrılarını reddettiğimiz için hep dışlandık. Artık bizim zamanımız gelecek buna inanıyorum. Kim bilir belki bir gün Boğulmuş Tanrı’nın sofrasında oğullarım ve karılarım ile birlikte ziyafette bulunabilirim. Biz Demir İrade’ye sahibiz!
Kadehler tokuştu. O gece Agatha babasını ilk defa bu kadar mutlu ilk defa bu kadar hayata dair heyecanlı görmüştü. Onun adına mutluydu ama gelecek adına kaygılıydı…
Duvar’da ise soğuk bir iklim hakim olmaktaydı. Her yer kan içerisindeydi. Brynden Ironcliff, çaylaklara kılıç eğitimi veriyordu. Brynden çok iyi bir kılıç ustasıydı. Dexter ve Bandan’ın küçük kardeşiydi ve garip bir huylara sahipti. Geceleri garip rüyalar görüyordu ve bunun neticesinde kendisini Duvar’da buldu. Üstün yetenekleri sayesinde baş kolcu olma görevine getirildi. Brynden kılıç eğitimi verirken Kara Kale’ye şişman bir genç girmişti. Ürkek tavırları vardı. Bu Vadi’den babası tarafından kovulan Nigel Rockvale’den başkası değildi. Nigel korkuyordu. Brynden onu uzaktan izledi. Ona dair olumlu hisleri olduğunu hissetti. Fakat diğer kardeşler onunla uğraşmayı denemişlerdi. Brynden çocuğu uzaktan izledi. Tam bu esnada Reynold Snowwolf uzaktan bağırdı “Çekilin adi herifler” dedi ve kara kardeşler Nigel’ın üzerinden çekildiler. Reynold Snowwolf Kara Kale’nin Lord Kumandanı’yı ve yeni gelen bir kardeşin bu şekilde soğutulmasına karşıydı… Reynold Snowwolf daha sonra Nigel’a seslendi “Sen de kız gibi davranma, eşyalarını yerleştirdiğin gibi mutfağa geç! Oyalanma” dedi. Nigel ise titrek sesi ve tüm saygısıyla “emredersiniz” diye seslendi ve odasına doğru gitti gözden kayboldu. Brynden’ın hisleri çok garipti.
Sancaksız Kardeşler Nehir Toprakları’nda bir ateşin başında oturmaktaydılar. Diken üstünde olduklarını hissediyorlardı. Birden bire bir ses duyuldu ve kardeşlerden bir tanesi aldığı ok darbesi ile yere yığıldı kılıçlar çekildi. Kuzey Askerleri onların üzerine atla geliyordu ve kardeşlerden bir tanesinin kellesini aldı. Kardeşler neye uğradığını şaşırmıştı. Aliy ve Jacob da kuzey askerleri ile mücadele ediyordu. Aliy bir tanesini attan düşürmeyi başarmıştı. Jacob da yine bir tanesi ile uğraşıyordu. Fakat o esnada karşısında Ziggy Wolfguard belirdi. Ziggy önüne çıkan bir Sancaksız Kardeşi kılıcı ile indirdi. Sonrasında ise Jacob ile kılıçları çarpıştırdılar. Ziggy, William için intikam almak istiyordu. Jacob ise bunu kullanıp Ziggy’i zayıf düşüreceğini düşündü ama Ziggy daha çok hırslanmıştı. En sonunda Jacob River kılıcını yere düşürdü. Jacob dizlerinin üzerine çöktü ancak Ziggy onun tam kalbine kılıcı indirdi. Jacob ağzından kanlar akıtarak oracıkta yığıldı. Aliy Fire ise buradan sağ çıkamayacağını anladığı gibi bir kuzeyli askerin atını gasp etti ve dört nala koşup oradan uzaklaştı.
Ziggy Wolfguard, Jacob River’ı öldürdüğü gibi onun kellesini de kesmişti. Jacob’un ölümü ve Aliy Fire’ın kaçması ile birlikte ise Sancaksız Kardeşlerden sağ kalan üç beş kardeş teslim olmuşlardı. Ziggy onların canını Sur’a gitmeleri halinde bağışladı. Artık onlar da gece nöbetinin birer parçasıydı. Ziggy Kış Yarı’na geldiğinde ise amcası Sigurd tahtta oturuyordu onun huzuruna çıktı ve Jacob’ın kellesini onun önüne yuvarladı. William’ın intikamı alınmıştı. Sigurd ise bundan etkilenmemiş görünüyordu.
Sigurd Wolfguard: Savaşmayı ve risk almayı seviyorsun değil mi? Bir grup askerimi alıp çetelere karşı savaşıyorsun ve bana haber vermiyorsun. Ölen benim oğlum ve onun intikamını alacak kişi ise yalnızca benim.
Ziggy Wolfguard: Amca unutma ki Kuzey’in tek lordu benim. Sen sadece bana vekaleten o tahta oturuyorsun. Kuzenim William’ın son sözü Kuzey’in Lordu olmuştu. Kuzenim benim kollarımın altında hayatını kaybetti ve ben kendi askerlerim ile oraya gittim ve bu piçin kellesini aldım. Senden izin alacak değilim!
Sigurd Wolfguard: Saygısızlık ediyorsun. Kuzeyin Lordu benim, küçük yeğenim. Henüz daha olgunlaşmadın. Şimdi doğru odana git.
Ziggy Wolfguard: Sanırım artık benim olanı alma zamanım gelmiştir amca. O tahttan inmeni ve önümde diz çökmeni emrediyorum. Artık Kuzey’in tek lordu benim!
Ziggy’nin gözlerinde öfke vardı. Amcasına bir süre baktı. Sigurd ise ona gülmeye başladı. Ziggy’nin askerleri tetikteydi. Fakat arkalarından mızrak yediler ve her biri o an yere yığıldı. Ziggy ne olduğunu anlamadan etrafı mızraklarla sarılıydı. Ziggy’nin teslim olmaktan başka bir çaresi yoktu…
BÖLÜM SONU…