Yazı | 2022-2023 Sezonu Şampiyonu Galatasaray'ın Değerlendirmesi


Beast Incarnate

#uncensored☝️
Katılım
27 Haz 2023
Konular
7,048
Mesajlar
17,477
Beğeni sayısı
4,454
PG Nakit
3,780
Konum
İzmir
RPG Karakteri
Hologram
Favori Güreşçi
Brock Lesnar
1 1
Yazan ve Hazırlayan: Doğan "Beast Incarnate" Yavuzer

350330402_1387901688655053_7092706176801161610_n.png


Spor Toto Süper Lig 2022-2023 sezonunun en büyüğü, 1959’dan beri tescilli olan Süper Lig tarihi boyunca bunu 23. defa yaparak bu alanda en yakın rakibine 4 şampiyonluk fark atmayı başaran Galatasaray oldu. Her şampiyonluğun bambaşka bir hikayesi, bambaşka bir gidişatı ve bambaşka bir rotası vardır. Ben bugün futbolu ve Galatasaray’ı bilinçli olarak takip etmeye başladığım 2007-2008 sezonundan beri gördüğüm 7. şampiyonluğun hikayesini, Galatasaray’ın her sezonunda olduğu gibi bu sezonun da tamamını pür dikkat takip eden bir taraftar olarak çizmeye çalışacağım. Belli başlı parametrelerle saha içine de değineceğim, psikolojik tahlillerde de bulunmaya çalışacağım, bazı bireysel oyuncu ve teknik direktör değerlendirmeleri de yapacağım ve en önemlisi bu sezona dair eleştirel gördüğüm, gelecek sezona giderken onarılması gerekenlerden de bahsedeceğim. Biraz kapsamlı ve uzun bir yazı olacak ama ben yazarken son derece keyif alacağımdan eminim, siz okuyanlara da aynı keyfi hissettireceğimi düşünüyorum. Keyifli okumalar…

Bu Sezonun “Şampiyonluk Oyunu” Profili: Galatasaray

Futbolun klasiğidir, bahsedilen şampiyonluk oyununu izleyiciye hissettiren bir takım varsa ve bu oyun istikrarlı bir şekilde sezonun geneline yansıyorsa bir taraftar olarak takımının şampiyonluğuna inanırsın. Galatasaray bu sezon bunu çok iyi yaptı ve günün sonunda bu ligdeki 23. zaferine ulaştı. Tabii yer yer aksadığımız maçlar oldu, özellikle sezon başında oturmayan kadro ve tamamlanmayan transferlerden ötürü ciddi alarmlar veren bir Galatasaray izledik. Ama Galatasaray, sezonun ilerleyen seyrinde 14’te 14 gibi tarihi bir galibiyet serisine imza attı ve bu galibiyet serisi içerisinde 3 adet derbi galibiyetini de barındırıyor. Akabinde yaşanan ufak çaplı düşüşü de meşhur mayıs ayı turnesindeki şahane galibiyetleriyle unutturan ve nihayetinde şampiyonluğa ulaşan Galatasaray’ın bu oyununu mercek altına alalım.

Sezonun başında ileri uçta Seferovic’in olduğu sistemde Galatasaray’ın amacı Seferovic’in sırtı dönük oyun bilgisinden de faydalanarak yer yer Kerem’in çizgiden merkeze devrilerek forveti çiftlemeye çalışması ve bu şekilde hedefe ulaşmaktı. Ama bu sistem özellikle Seferovic’in son derece kötü performansı, Kerem ve Yunus’un formsuzluğu, Emre Akbaba’nın yetersizliği yüzünden pek işlemedi ve bu durum Galatasaray’ın sezona görece vasat bir başlangıç yapmasına sebebiyet verdi. Akabinde kadroya dahil edilen Icardi, Mertens, Torreira, Rashica gibi yıldız futbolcuların ardından daha oturaklı bir kadro ve daha iyi işleyen bir sisteme sahip olundu. Aslında bu sezonki Galatasaray’ın oyununda tek bir sistem yoktu, her zaman rakibe ve takımın o maçta neler yapabilip yapamayacağına göre farklılık gösteren, sadece ana hattının sabit kaldığı, çok yönlü sistemlere sahipti Galatasaray. En basit örnekle, ligin ilk yarısının ortalarında saha içinde ciddi bir tahakküm kurmak isteyen 3-6-1 build-upı izlediğimi de hatırlıyorum, ikinci yarısının başlarında 2-3-2-3 yahut 3-2-3-2 şeklinde değişkenlik gösteren son derece esnek set hücumlarıyla rakibi tabiri caizse ambale etmeyi hedefleyen bir oyun sistemi de gördüm. Galatasaray’ın oyunu hiçbir zaman tek bir sistem üzerinden okunamadı ve rakiplerine karşı sergilediği eşsiz dominasyonun da hiç kuşkusuz en büyük sırrı bence buydu.

Bu sistemlerin ana hattının sabit kaldığından bahsetmiştim. Bahsettiğim ana hattı çizen oyuncular Sergio Oliveira ve Dries Mertens. Koca bir sezon boyunca oyunun hangisi üzerinden kurulduğuna dair tartışmalar yapıldığını hatırlıyorum. Bence ikisi üzerinden de oyun kuruluyordu. Mertens topsuz oyunda, Oliveira ise topla oynanan oyunda meziyetlerini konuşturarak takımın oyun kurmasında ve topyekün 2. bölgeden 3. bölgeye taşınmasında aslan payına sahip oldular. Özellikle son 1-1.5 aydır formsuz oldukları da gözden kaçmamalı tabii, ama bu eleştiri başlığının konusu. Sistemin ana hattını bu iki adam çizdi, ama bu ana hattı çizerken iki oyuncu da farklı rollerde oynayarak bunu yaptı. Mesela Sergio sezonun bir bölümünde asıl rolü olan ofansif 8, diğer bir deyişle 8.5 olarak görev yaptı; fakat ciddi bir bölümünde de derin oyun kurucu rolünü üstlendi. Mertens bilhassa sezon başında ilerleyen yaşından da ötürü beklenmeyecek bir şekilde şahane bir modern 10 numara performansı sergileyip savunmaya bu noktada ciddi katkılar sağlarken özellikle sezonun son diliminde iyiden iyiye forvet arkasına konumlandı. İşte ana hattın sabit, içindeki alt faktörlerin her daim değişken olmasından bahsederken tam olarak bunu kastediyordum. Saha içi build-uplardaki farklılıklar, oyuncuların rollerine de hep yansıdı. Bir diğer örnek, zorunluluktan da olsa zaman zaman 10 numarada izlediğimiz Rashica, klasik bir çizgi/defansif kanat oyuncusuna göre oldukça farklı bir rolde işini gayet iyi yaptı. Ya da mesela sezonun ikinci yarısında hep merkeze devrilen ve sürpriz paslarıyla göze çarpan bir Kerem izledik, ama bu çocuk aslında bir çizgi oyuncusuydu öyle değil mi?

Saha içinin yanında konuşulması gereken bir diğer şey hiç kuşkusuz oyuncu ve takım psikolojisi. En basit sosyolojik analiz mutlu bireylerin mutlu toplumlar oluşturduğudur. Bu sosyolojik analiz, futbolda mutlu oyuncular-mutlu takım matematiği ile tezahür eder. Bu sezon Galatasaray’da herkesin gözlemlediği en can alıcı faktör ilk 11 oyuncularından yedeklerine kadar, takımdaki hemen hemen her oyuncunun birbiriyle oynamaktan, dahası antrenman yapmaktan üst düzey keyif aldıklarıdır. Bu keyif, bir noktada uyumu da beraberinde getirdi. Kerem & Icardi uyumu, Sergio & Torreira uyumu, Mertens’in özellikle formda olduğu dönemde Icardi ve Kerem ile ayrı ayrı oluşturduğu uyumlar, Torreira’nın (bence) bütün oyuncularla uyumu ve en en en önemlisi de Abdülkerim & Nelsson uyumu. Florya ne kadar mutluysa Sami Yen de aynı nispette mutlu olur ve bu sezon Galatasaray’ın bütün futbolcuları bunu en güzel şekilde kanıtladılar. Ligdeki diğer takımlara nasıl bir takım olunur, nasıl kenetlenilir ve nasıl ahenk yakalanır dersini bu sezon çok güzel verdiler. Bu tip durumlar şampiyonlukların en büyük kahramanlarıdır ve Galatasaray bu sezon birlik olmayı, takım ruhunu asla bozmadan ilerlemeyi başardı.

Şampiyonluk Parametreleri

Galatasaray’ı bu sezon şampiyon yapan istatistiklerden bahsedelim. Sezonun geride kalan 38 haftası boyunca 88 puan toplayan sarı-kırmızılı ekip, 2.4’lük bir puan ortalaması ile sezonu kapattı. Bu sezonu hariç tutarsak önceki 5 şampiyon arasından en yüksek puan ortalamasına sahip olan takım, 38 maçta topladıkları 81 puan ile 2.13’lük bir ortalama yakalayan geçtiğimiz sezonun şampiyonu Trabzonspor. Tabii bu noktada ligin şu anki ikincisi Fenerbahçe’nin de 35 maçta topladığı 77 puan ile 2.2’lik bir puan ortalamasına sahip olduğunu ve son 5 sezonun şampiyonlarının ortalamasının üstünde bulunduklarını hatırlatmakta da fayda var. Yani Galatasaray’ın bu sezon yakaladığı 2.4’lük puan ortalamasının ne denli ezberbozan düzeyde olduğunu buradan anlayabiliriz. Bununla birlikte, bu sezon İngiltere Premier Lig’de ipi göğüsleyen Manchester City’nin de 38 maçta topladığı 89 puan ile 2.34 puan ortalaması yakaladığının da altını çizelim. Serie A’da ciddi bir dominasyonla birkaç hafta önceden şampiyonluğunu garantileyen Napoli’nin ligin bitimine 1 maç kala tutturduğu puan ortalaması 2.35, Bundesliga şampiyonu Bayern Münih’in puan ortalaması 2.08, La Liga şampiyonu Barcelona’nın yine bitime 1 maç kala sahip olduğu puan ortalaması 2.37 ve Ligue 1 şampiyonu PSG ise 2.29 puan ortalamasına sahip. Değerli Avrupa liglerinin şampiyonları arasında kalburüstü bir puan ortalaması yakalayarak ipi göğüsleyen Galatasaray’ın puan ortalamasının ne denli yüksek olduğu buradan da okunabilir.

Hükmen 3-0 galip gelinen Hatayspor ve Gaziantep FK maçlarını denklemden çıkarırsak Galatasaray’ın bu sezon ligdeki maç başına gol ortalaması 2.3 çıkıyor. Bu ortalama, üstteki paragrafta ele aldığım 5 büyük ligin şampiyonlarının maç başına gol ortalaması arasında Galatasaray’ı 4. sıraya yerleştiriyor. Bu noktada Galatasaray’ın en yakın takipçisi Fenerbahçe’nin yine hükmen galip gelinen maçların denklemden çıktığı hesaplamada maç başına gol ortalamasının 2.5 olduğunu ve bu noktada Galatasaray’ı da geçerek yine aynı ortalamaya sahip olan Manchester City ile ikinciliği paylaştığını da belirtmem gerekir. Aslında Galatasaray’ı ön plana çıkaran şey savunmadaki başarısı oldu. Bu sezon kalesinde 27 gol gören Galatasaray ligde kalesinde en az gol gören takım konumunda iken (maç başına ortalama 0.81) Fenerbahçe yediği 39 gol ile bu alanda 5. sırada yer alıyor. Ayrıca Galatasaray bu sezon 15 maçta kalesini gole kapatmayı başarırken Fenerbahçe 10 maçta bunu yapabildi. Savunmamız hakkındaki detaylı değerlendirmeyi bir alt başlıkta yapacağım. Fakat bu parametreler de cepte dursun, zira bu parametrelerin mimarları hakkında söyleyeceğim çok güzel şeyler var…

Üçüncü bölgeye ve oyun gücüne dair bazı parametreler ise şu şekilde: maç başına isabetli şut 7.3, gol beklentisi (xG) 2.63, rakip ceza sahasında topla buluşma 26.44 top kazanma 55.16 ve kazanılan ikili mücadele 83.06. Bu verilerin Ankaragücü maçından önceki ortalama veriler olduğunu da belirteyim, Ankaragücü maçından sonraki verilere ulaşamadığım için bu verileri paylaşmış oldum şimdilik. Ama tabii ufak düşüş yahut yükselişler verilere çok da ciddi yansımayacağı için yeterli bir okuma yapılabilir. 2.63 ortalama xG inanılmaz bir veri… Bu verinin bize verdiği en büyük sonuç, Galatasaray’ın her maçta kaleye mutlaka 3-4 tane ciddi gol fırsatı yaratan şutlar çektiğini gösteriyor. Ki bu sezon Galatasaray’ın maç başına yaratılan büyük şans ortalaması ise 3.2. Bu gerçekten çok değerli bir şey ve maç başına 2.3’lük gol oranıyla bu parametreleri
birleştirirsek bitirmeyi başaran, gole rahatlıkla gidebilen bir takım ortaya çıkıyor. Ki bu ortalamalar, sezon başında asla bitiremediği için eleştirdiğimiz Galatasaray’ı da ihtiva ediyor. Sezon başında öyle bir süreçten geçmeseydik kim bilir nasıl rakamlarla konuşuyor olurduk şu an…

Bireysel Performanslar: Sezonun Enleri

Muhtemelen genel olarak okumaktan en çok keyif alınacak kısma geldik, bireysel performans övgüleri… Bu sezonki başarının mimarları olarak gördüğüm 6 ismi 5 ayrı başlıkta inceleyip değerlendireceğim ve bence bu 6 ismin 6’sında da bütün taraftarlar mutabık, tam da o yüzden burası yazının en keyifli kısmı olacak. Bir de bu 6 ismin yanında bir bonusum olacak.

Mauro Icardi

Eh tabii bu adamla başlamasak olmazdı… Yani bir santrafordan ne isterim diye sorarsanız bitiriciliği yüksek olsun, sezgileri kuvvetli olsun, oyunu okumayı bilsin, mümkün mertebe çözülebilir olmasın, soğukkanlı olsun gibi unsurlar sayarım. Yani çok fazla iyi santrafor izlemişizdir dünya futbolunda, ama bu özelliklerden 1-2 tanesi illaki eksik olabiliyor. Hepsine birden sahipsen zaten dünya klası bir santraforsun demektir. Icardi ise tam olarak böyle, bu saydığım özelliklerin hepsine sahip ve bu yüzden de dünya klası bir santrafor. Bu ligin gerçekten çok çok üstünde ve bu öznel bir fikir de değil. Biz Galatasaraylılar zaten öyle düşünüyoruz tamam ama Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, Trabzonsporlusu da öyle düşünüyor. Bu bir gerçek. Ligde sadece 23 maça çıkmasına rağmen 21 gol ve 7 asist ile 28 gole doğrudan katkı yapan Arjantinli dünya yıldızı, Galatasaray’ın bu sezon ligde attığı gollerin 3’te 1’inden fazlasına doğrudan katkı sağlamış. Bu inanılmaz bir istatistik gerçekten, Galatasaray’da 17-18 Gomis’inden beri bu kadar net bir santrafor performansı izlediğimi hatırlamıyorum. Ki 17-18 Gomis’ini derbilerde atamadığı için eleştiriyorduk, bu adamın geldiği günden beri boş geçtiği derbi maçı yok. İnanılmaz değerli bir şey bu. Ama derbi performanslarından daha değerli olan şey bence son 8 maçın 7’sinde gol sevinci yaşaması ve bu 7 maçta attığı gol sayısının tam tamına 12 olması. Galatasaray’ın 8 maçta attığı 23 golün 12’sinde Icardi’nin imzası var, yani bu şampiyonluk yolundaki son ve en kritik virajda takımın gol yükünü ciddi manada çektiği anlamına geliyor. Dahası, mayıs ayı boyunca bugüne kadar onun dışında gol sevinci yaşayan bir futbolcumuz da yoktu. Mayıs ayındaki şampiyonluk 4/4’ünün hepsinde Icardi’nin imzası var yani, açık açık bu adam bizi şampiyon yaptı, daha ne söylenebilir ki üstüne? Ben Icardi’yi çok sevdim ve ona gerçekten bir taraftar olarak inanılmaz bağlandım. Bir futbolcuya bu denli aidiyet hissettiğimi en son Sneijder’de hatırlıyorum. Bu sezonun “kiralık katili” olan Icardi’nin bonservisinin alınması bence şu an Galatasaray’ın en önemli gündemi olmalı. Gerçekten bedeli neyse ödeyip verelim, bütün Galatasaray taraftarından çıkıp 10’ar TL isteseniz bu adam için o parayı vermeyecek taraftar yoktur şu an, o derece… Icardi de burada bu denli mutluyken Gomez-Beşiktaş buhranını yaşamayalım. Bu adamı bonservisiyle alın, rica ediyorum…

Lucas Torreira

Icardi transferini saymazsak yaz transfer döneminde beni en çok heyecanlandıran transferdi Torreira transferi. Üst liglerde kendisini göstermiş, oralarda kalburüstü bir performans sergilemiş ve henüz yaşı 26 olan bir futbolcudan bahsediyorduk zira. Gündeme geldikten sonra kendim de biraz oyuncuyu araştırdım ve birçok yorumcunun söylediği şey şuydu: “Rakibin geçiş hücumunu bitirip takımına geçiş hücumu başlatma konusunda bir usta.” Bu noktada önceki kariyerinde onu bu konuda usta yapan müdahalelerini de gördüm ve Torreira’nın bu takımda tutmama ihtimalini kocaman bir sıfır olarak değerlendirdim. Beklentimin en yüksek olduğu transferdi yani, ama hangi insan evladı çıtayı bu kadar yüksekte tutabilir ki? Ben bile bu kadarını beklemiyordum, koca bir sezon boyunca insan üstü bir performans sergiledi. Kötü oynadığı belki 1, belki 2 maç vardır. Onun dışındaki maçlarda çok iyiydi, genel olarak ise fevkalade idi. Bu performansın neden insan üstü olduğunu tek bir parametre ile açıklayacağım. Torreira’nın bu sezonki maç başına top çalması 2.7. Bu sezonun başında yaşadığı talihsiz sakatlığa kadar modern zamanın en iyi 6 numarası olarak kabul gören ve benim de çok beğendiğim Kante’nin prime dönemini oluşturan 2020-21 ve 2021-22 sezonlarındaki ortalama top çalma istatistiklerine bir bakayım dedim, sırasıyla 2.6 ve 2.3’lük ortalamalara imza atmış bu iki sezonda Kante. Demek istediğimi şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi, bu bambaşka bir seviye ya gerçekten. Bana ilk başta geçen sezonki Taylan performansından sonra fazla üst düzey geldiğini düşünüyordum ama Torreira’nın bu performansının onunla alakası yok, gerçekten olağan gerçekliklerin dışında bir performans gösterdi. Bu sezonki orta saha kurgusunda beraber oynadığı Sergio ve Mertens’in son 1 aydır yaşadığı düşüşü onların da yerine, toplamda 3 kişi oynayarak kapattı. Böyle olağanüstü performanslar, 3 kişilik oynanan maçlar illaki olur; her iyi futbolcunun yaşadığı bir anıdır bu. Ama 1 ay boyunca her maçta durmadan 3 kişilik bir performans göstermek çok nadir karşılaştığım bir şey, hatta hayatımda ilk defa karşılaştım diyebilirim. Tek eksisi bu sezon hiçbir gol katkısı olmaması, ama benim Torreira’dan beklediğim de bu değildi zaten. Ki golle burun buruna geldiği anlar oldu, onlarda da şansı yaver gitmedi. Ama gerçekten önemli değil, önemli olan asli görevini yerine getirmesiydi ve o kendisinden beklenenin en az 3-4 katını sergiledi. Bu sezonki takdire şayan savunma performansımızda inanılmaz bir payı var, 2. bölgedeki dominasyonumuzu kesinlikle Lucas’a borçluyuz. Ve biliyor musunuz, ben bu adama yazın 50 milyon avroluk bir teklif gelse dahi satılmamasını ve takımda tutulmasını istiyorum. Bazen finansal olarak kar etmek her şey değildir, elimizde böyle bir silah varken Torreira da takımda kalmak istediği sürece bizimle devam etmeli kesinlikle. Kariyerine başka bir yelken açmak istiyorsa canı sağ olsun tabii o ayrı konu…

Kerem Aktürkoğlu

Burada Galatasaray hakkında sezon boyu yaptığım değerlendirmeleri okuyan bilir, sezon başında Kerem’i taşladığım kadar hiçbir futbolcuyu taşlamamışımdır. İnanılmaz bencil ve komplike oynuyordu çünkü ve takımın hücum aksiyonlarına inanılmaz zarar veriyordu. Okan Hoca’nın Kerem’i acilen kesmesi gerektiğini de ısrarla söylemiştim o dönem, çünkü benim o kesikten beklentilerim inanılmaz yüksekti. En nihayetinde Beşiktaş derbisinden önceki süreçte kesiği de yedi, hatta derbiye bile yedek başlamıştı. Sonradan girdiği Beşiktaş derbisinden itibaren o kesiğin ne denli işe yaradığını gördük ve ardından Başakşehir maçında yaptığı hat-trick ile bomba gibi bir geri dönüş yaptı. Sonrasında da o çizgiyi kolay kolay bozmadı zaten. Bu sezon Kerem bambaşka bir noktaya evrildi. Klasik bir çizgi oyuncusuyken deyim yerindeyse bu prangadan kurtuldu. Topla birlikte bol bol içeriye kat eden, topsuz oyunda merkeze devrilerek yaptığı koşularla build-up zenginliği sağlayan, tehlikeli driplingleriyle rakip savunmaları çaresiz bırakan bir Kerem izledik bu sezon. Ama bu sezon Kerem’e asıl seviye atlatan iki şey oldu bence. Birisi özellikle ligin ikinci yarısından beri denediği sıra dışı, Xavi vari paslar; diğeri ise duran toplardaki yeteneğini arttırıp bugün takımın birinci duran topçusu konumuna gelmesi. Hala eskisi kadar olmasa da ciddi bir ilk dokunuş sorunu var, onu da bu yaz kampında çözerse o elit kanat oyuncusu yapbozunu tamamlamış olacak. Bu sezon Kerem, sonunda bencil oynamamayı ve yeri geldiğinde basit oynamanın getirilerini öğrenebildi. Bu sezon ligde 9 gol 10 asistlik bir performans sergiledi ve geçen sezonki 19 gole doğrudan katkı sergilediği performansını sayısal olarak geçti. Denediği sıra dışı pasların Kerem’e seviye atlattığından bahsetmiştim. Geçen sezon maç başına kilit pas ortalaması 1.5 olan Kerem’in bu sezon tutturduğu ortalama ise 2.2. Gözle görülür bir artış mevcut ve bu artışı da oyun karakterine eklediği bu tarz sıra dışı paslar sağlamış oldu. Geldiği günden beri hep futbolunun üzerine koymaya çalıştı ve her zaman canını dişine taktı. Bu sene hücumda Icardi, Mertens, Mata gibi arkadaşlarının olması onun futbolunu daha da geliştirmesini sağladı ve meşhur Başakşehir maçından itibaren sergilediği performansla bence şampiyonluğun en büyük mimarlarından birisi olmayı başardı.

“Emniyet Subabı” Savunma Tandemi: Abdülkerim Bardakçı & Victor Nelsson

Birini koysam diğerine ayıp olacaktı, o yüzden ikisini birden koyarak etraflıca bir savunma değerlendirmesi yapmak istedim. İlk olarak Nelsson’dan başlayayım, sezonun başında Sevilla söylentilerinden ötürü ciddi bir odak problemi seziyordum kendisinde. Ama sonrasında öyle bir toparladı ki, adam geçmez top da geçmez gibi bir hale büründü adeta. Genç yaşına rağmen oldukça fazla maça çıkmış olması onu akranı olan stoperlere göre pozisyon bilgisi konusunda 2-3 kademe üste taşıyor. Nelsson bu sene bu özelliğini çok iyi kullandı ve hep doğru zamanda doğru yerde bulunduğu için rakip hücumculara asla istediği alanları bırakmadı. Adana Demir maçında çizgiden çıkardığı top, İstanbulspor maçından beri kafasında 20 tane dikişle oynamasına rağmen hala üst düzey bir performans sergilemesi taraftarın gözünde takdiri topladı. Kulüpte bulunduğu 2 sezonluk sürecini gerçekten çok güzel hatırlayacağım, böyle konuşuyorum çünkü %99’luk bir ihtimalle sezon bitince takımdan ayrılacak. Ki bu saatten sonra kariyerine odaklanmak isteyen bir genç için artık daha üst liglere çıkma vakti geldi bile zaten. Her şey için teşekkürler Kuzeyin Kralı, seni hep iyi hatırlayacağım…

Tandemin ikinci parçası Abdülkerim’e geleyim. Sezon başındaki tutuk ve hataya yatkın performansı ile o dönem bize kaybettirdiği puanlar bana bu sezon ecel terleri döktüreceğine dair sinyaller vermişti. Hani yerine yabancı bir stoper de alamazsın, yerli kuralı var çünkü. Benim Abdülkerim’e güvenim zaten çok yokken o süreçte iyice sıfıra indirmişti. Galatasaray gibi bir takımda böyle bir başlangıç yapıp sonrasında toparlayabilmek hiç kolay bir şey değil. Hele ki geldiğin Galatasaray’a daha 2 ay önce Marcao’nun ikamesi olmak için getirildiysen ve o takım 3 senedir şampiyonluk göremiyorsa hiç kolay değildir. Diri bir mental ister her şeyden önce, Abdülkerim bu diri mental örneğini o kadar güzel verdi ki yani söylenecek hiçbir şey bırakmadı geride. Ben Marcao’yu mumla arayacağımı düşünürken bugün Abdülkerim’in Marcao’dan daha iyi olduğunu düşünür bir hale geldim. Hiç şüphesiz bu sezon ligin en iyi yerli stoperiydi Abdülkerim ve bu hizmet sadece 2.7 milyon avro, 4.7 milyon avro’dan tam tamına 2 milyon daha az… İnanılmaz yüksek bir mücadele gücüne sahip ve nokta atışı müdahaleleriyle her maçta fark yarattı. Fiziği zaten inanılmaz iyi bence ve fiziğiyle beraber oyununu geliştirmekten asla geri durmayan, çalışkanlığıyla da takdirimi toplayan isimlerden birisi oldu benim için Abdülkerim.

Bizim ligin bir klişesi vardır; hücumun sana maç kazandırır, savunman seni şampiyon yapar. Bizi şampiyon yapan da savunmamız oldu ve bu sezon ligin en az gol yiyen takımı bizsek Abdülkerim & Nelsson tandemine çok şey borçluyuz…

Sacha Boey

Sezonun Galatasaray adına bence en ikonik hikayesine sahip olan futbolcusu bence Boey. Sezon başında Monza’ya oldukça cüzi bir bedelle satılacak kadar gözden çıkarılmış bir durumdayken Dubois’nın o dönem yaşadığı sakatlık bir şeyleri 180 derece değiştirdi. Ben sezon başında Boey’nin satılmasına karşı gelenlerdendim çünkü geçen sezon sakatlanana kadar verdiği performansı gördüm. Üstelik yaşı da oldukça genç ve üzerine katarak ilerleyebileceği uzun bir yol olduğu belli. Sağ bek rotasyonumuzun Dubois ve Omar’a emanet edilmesini intihar gibi görüyordum. O yüzden oyuncu sağlığı bir yana ama Dubois’nın sakatlanması o kadar iyi oldu ki o sakatlık yaşanmasa belki de Boey “ben buradayım” diyemeyecekti. Boey’nin Lyon’un kaptanı olarak takıma gelen ve beklentilerin yüksek olduğu Dubois’yı kesme ihtimalini kimse çok da yüksek bulmuyordu ama Boey bunu başardı, başarmakla da kalmadı takımın vazgeçilmezi oldu. İnanılmaz bir atletizme sahip ve bu atletizmine geçen sezonki sakatlığının ardından hayli düşen fiziğini eskisinden daha iyi hale getirmesi de eklenince, üstüne bir de mücadeleci karakteristiğini koyunca durdurulamaz bir güç haline geldi. Sezonun bir bölümünde takımı sırtına alıp galibiyete koşturduğu birkaç maçlık bir periyot var, asla unutmayacağım o süreci. Ayrıca beraberlik olduğu için pek konuşulmasa da Karagümrük maçında attığı gol de çok değerliydi bence. Boey’deki tek eksik de bence orta kalitesinin düşüklüğü, ama onu da çizgiye tabiri caizse elini kolunu sallayarak inebilme meziyetiyle biraz da olsa kapatmayı başarıyor. Tıpkı Nelsson gibi Boey’i de Fenerbahçe derbisinde Galatasaray formasıyla son kez izleyeceğiz gibi duruyor. O yüzden Boey’e de 2 sezon boyunca takıma kattıklarından ötürü teşekkür ederek bu başlığı kapatıyorum.

Hem Eğrisi Hem Doğrusuyla Bonus: Bafetimbi Gomis

Kelebek etkisine inananlardanım. Sezon başında attığı gollerle topladığı 9 puan olmasaydı şu an daha farklı şeyler konuşuyor olacağımıza da işte bu yüzden inanıyorum. Sezonun ortasında aldığı İstanbulspor, Ankaragücü gibi maçlar da var ayrıca. 38 yaşında bir adamın bu kadar az süre aldığı haliyle ligde 8 gole imza atması saf bitiricilikten başka hiçbir şeyle açıklanamaz. Sezon başındaki kötü gidişatta psikolojik ve matematiksel olarak ayakta durabildiysek Gomis sayesindedir. O yüzden bu şampiyonluğun mimarı olarak Bafe’ye de bir yer vermek istedim. Ama geçtiğimiz ay yaptığı şeyi de asla unutmam. Takım şampiyonluk yolunda kritik virajlara girmek üzereyken bizzat hocana gidip “Ben sezonun geri kalanında oynamayacağım” diyerek nota vermek hiçbir karakterle açıklanamaz. Böyle bir söylem takımı ciddi anlamda kaosa sürükleyebilirdi, ki az kalsın sürüklüyordu da. Galatasaray kriz çözme refleksi gösterme konusunda bu kadar başarılı bir camia olmasaydı şu an şampiyonluğu kaptırmış bir halde yas tutuyor olabilirdik. Kelebek etkisinin böyle bir tarafı da var işte Gomis efendi… Sezon başında yaptıkların unutulmaz ama son yaptığın profesyonellikten uzak, art niyetli hareketin de unutulmaz. Sezon sonu Gomis ile kesinlikle yolların ayrılması gerektiğini düşünüyorum, ki bence yaşananlardan sonra yönetim ve teknik heyetin de isteği bu yönde. Sadece şampiyonluk yolunda bir krize gebe olmamak için bu hamleyi sezon sonuna öteledikleri kanaatindeyim. Her ne olursa olsun böyle bir şeyin Galatasaray gibi bir camiada affı olmaz, olmamalı.

Geminin Gerçek Kaptanı, Şampiyonluğun Mühendisi: Okan Buruk

Koca bir sezon boyunca hep oyuncuları konuştuk, hep kaliteli ayaklarımızı övdük. Okan Hoca’nın da övüldüğü kısımlar oldu ama bence yeteri kadar ön plana tutmadı onu taraftar. Son yılların en dominasyon şampiyonluğunu yaşadık ve bu şampiyonluğu bize yaşatan adam Okan Buruk, o yüzden bence kesinlikle büyük bir tebriği hak ediyor. Kimisi böyle bir kadroyla herkes şampiyon olur diyerek Okan Buruk’un bu başarısını küçümsemeye çalışıyor, hayır herkes böyle bir kadroyla şampiyon olamaz. PES ya da FIFA oynuyorsan evet olabilirsin ama realitede bunu bu denli basit bir şekilde açıklamak mümkün değil. Böyle bir yıldız grubunu bir arada tutabilmek ve bu oyuncu grubuna sözünü geçirebilmek kolay değildir. Bu kadro Türkiye’nin gördüğü ilk yıldız kadrosu da değil ayrıca, geçmişteki örneklere de bakılabilir ve bu mertebedeki yıldız kadroların başarısız da olabileceğini tarih bize hatırlatıyor. Ama Okan Buruk bu başarısızlığa düşmedi ve Icardi, Mertens, Sergio gibi ilginç karakterleri; Torreira, Kerem, Yunus gibi kırılgan mentale sahip kişilikleri bir arada tutmayı başardı. Daha da önemlisi 14/14 gibi bir galibiyet serisine imza attı ve bu Süper Lig tarihinde bir rekor. Bu ülke o kadar yıldız kadro gördü, hangi hoca bugüne kadar o yıldız kadrolarla böyle büyük bir rekora imza atıp tarih yazabilmiş? Verebileceğiniz bir cevap yok değil mi, bu sezon bunu Okan Buruk yaptı işte. Sezon başında ben de dahil hepimizin gözünde sallantıdaydı Okan Buruk’un koltuğu, 14 maçlık galibiyet serisiyle o günleri bize unutturdu.

Benim Okan Buruk’ta en çok beğendiğim şey, yazının başlarında da bahsettiğim esnek sistem anlayışı. Hiçbir zaman tek bir oyun anlayışı üzerinden ilerlemedi ve hep farklı şeyler denemeye çalıştı. Ayrıca yedek kulübesinden aldığı verimi de beğendim ben bu sezon. Midtsjö çıkıp Adana Demirspor maçı çözdü, Zaniolo gibi bir kozumuz var, zaman zaman Yunus ve Berkan’dan dahi kritik verimler almayı başardık, Emre Taşdemir’den bile bir ara gol katkısı almayı başardık yahu… Barış Alper de aynı zamanda çok iyi bir joker oldu Okan Buruk için. Barış Alper demişken herkesin akıllarına gelen o geceye de gidelim o zaman. Kadıköy derbisine Barış Alper’i santrafora koyarak çıktığı gece benim gözümde Okan Buruk’un kredisinin arşa çıktığı gece oldu. Böyle marjinal bir seçime herkes isyan ederken dakikalar geçtikçe taraftarlara, “Yahu bu adamın bir planı varmış, en iyisi biz susalım” dedirtmeyi başarmıştır. Bir Galatasaray taraftarına bunu kolay kolay dedirtemezsin, bunu dedirtebiliyorsan o taraftar sana sonsuz bir güvenle yaklaşıyor demektir ve Okan Buruk bu sezonki tarihi şampiyonluğuyla bu yüksek güveni kazanmayı başardı. Sezon başında tereddütte olan çoğunluk Galatasaray taraftarının görüşünü tam tersine çevirmeyi başardı ve bize geçen sezonki rezilliğin ardından bu sezon anlamlı bir şampiyonluk hediye etti. Bu adama ne kadar teşekkür etsek az…

Şampiyona Dair Eleştiriler, Nelerin Düzeltilmesi Gerekiyor?

Bu sezonun şampiyonu hakkında hep güzel şeylerden bahsettik haliyle, ama böyle bir eleştiri köşesine de ihtiyaç var tabii ki. Galatasaray’ın kültüründe eleştirmek, kötü olanı bir an önce düzeltmek hep olmuştur. Bu kültürle yaşıyor olması Galatasaray’ı diğer rakiplerinden hep birkaç adım ötede tutmuştur ve o yüzden şu an Türkiye’nin en büyük kulübü konumunda. Ben de bu kültürden şaşmayarak bu sezona dair eleştirel gördüğüm yerleri kendi penceremden aktarmaya çalışacağım.

İlk değinmek istediğim konu Yusuf Demir. 6 milyon avroluk bir yatırım ve bu sezonun ismini neredeyse hiç duymadık. Yabancı statüsünde olduğu ya atlandı, ya da bu sorunu düzeltebileceğini düşündü yönetim ama başaramadı ve hal böyle olunca Yusuf Demir de asla forma şansı bulamadı. Kiralık gitmesinin önünde de 1 sezonda 3 takımda forma giymeme kuralının ortaya çıkardığı bir engel çıkınca Yusuf’u bu sezon hiç göremedik. Kaldı ki oyuncu da kendisini göstermek için pek bir çaba sarf etmedi gibi. Sahip olduğu yetenekten hiçbirimizin şüphesi yok, ama bu yetenek hırs ve azimle harmanlanmazsa futbol tarihinin tozlu raflarında yok olur gidersin… İşin arka planında bu oyuncuyu bir şekilde kazanmak için bir çaba sarf edilmiştir diye düşünüyorum, edildiyse tamamen Yusuf Demir’e; edilmediyse de büyük oranda Galatasaray teknik heyeti ve yönetime yazacağım bir başarısızlıktır. Gelecek sezon da 8+3 kuralı devam edecek, ben bu sezon kendisinin başka bir kulübe kiralanıp yenilenerek geri dönmesi kanaatindeyim.

Sol bek sorunsalı… Bu sezon Galatasaray’ın oturmuş ideal bir 11’i her zaman vardı ve özellikle ocak ayından beri bu 11, ceza/sakatlık gibi durumlar olmadıkça asla bozulmadı. Kafadan 10 ismi ideal 11’e yazıyorduk, o kalan 1 ise sol bek idi… Buraya bir sürü çözüm üretilmeye çalışıldı; bir ara Taşdemir denendi olmadı, Dubois ters ayaklı olarak denendi ve fena da performans göstermedi ama Rashica’nın yüksek formundan ötürü 3. yerlinin düşmesi nedeniyle Dubois da burada kalıcı olmadı, Kazımcan denendi ve kışın ağır bir sakatlık geçirdi, yerli statüsü handikapına sahip olan Adekugbe denendi ama takımın oyununa oldukça zarar verdi gibi gibi… Burada bir parantez Kazımcan’a açmak gerekiyor tabii ki. Geçtiğimiz aydan beri yeniden kadroya oturdu ve fena da bir mücadele koymuyor ortaya ama bence hala ilerlemesi gereken çok yol var ve aksadığı ciddi noktaları görebilmek çok da güç değil. Bu sorunun çözülmeme sebebi maalesef ki 8+3 kuralı saçmalığı ve bu kurala uygun, yerli sol bek kıtlığı. Bu noktada yönetimi ve teknik ekibi anlayabiliyorum fakat 6 aylık bir Güray Vural transferi Adekugbe’den daha kötü bir performans ortaya koymazdı bence. Bu gibi sebeplerden dolayı sol bek konusu sezon boyu asla sona ermeyen bir kriz oldu ama neyse ki bu kriz bize Beşiktaş derbisi hariç pahalıya mal olmadı. Ama seneye Avrupa’da bir başarı istiyorsak Kazımcan, Adekugbe, Taşdemir seviyesinin en az 2-3 gömlek üstüne çıkılması gerekir.

Sergio Oliveira & Dries Mertens… Tabii ki özellikle 14/14 sürecindeki şahane performanslarını çöpe atmayacağım, zaten Galatasaray’ın oyununun toplu oyunda Sergio, topsuz oyunda Mertens’in üzerinden okunması gerektiğinden de bahsetmiştim. Ama son 1-1.5 aylık süreçteki ciddi form düşüşleri bende soru işaretleri yarattı. Sergio zaten kariyerinin hiçbir döneminde kaliteli bir kondisyona sahip olabilen bir futbolcu değildi, Mertens de 36 yaşına geldiği için ondan da yüksek bir kondisyon beklemek ütopik olur. Ben bu formsuzluklarını tamamen sezon içi yorgunluğuna bağlıyorum ve Avrupa’nın olmadığı bir sezonda bu böyleyse gelecek sezon nasıl olur diye düşünmekten saçlarım beyazladı. Mertens ve Sergio’nun kulüpten gitmesini tabii ki istemiyorum, hatta Mertens’in futbolu bıraktıktan sonra burada kalıp teknik heyette yer alması çok güzel olur. Ama bu sezon olduğu gibi daimi 11 oyuncusu olmamalılar, onların bu temposuzluğu bize Avrupa’da çok büyük dezavantaj sağlar. Oyun zekalarıyla bize 2 gol attırırlar ama temposuzlukları kolay geçilen bir orta sahanın akabinde bize 4-5 tane de gol yedirir, bu bir gerçek. Sergio Oliveira durumuna dair bir eleştirim de yönetime olacak. Sergio üzerinden söylesem de olayın Sergio ile alakası yok aslında, onun mevkisiyle alakalı bir durum. Ara transfer döneminde “8 yedeği alınsın” diye bas bas bağırdığımı görenler olmuştur. Yönetim bunu yapmadı, Midtsjö tam anlamıyla Sergio’yu yedekleyebilecek bir oyuncu değil. Hücum farkındalığıyla öne çıkan bir profili yok çünkü Midtsjö’nün. O yüzden Sergio’nun aksadığı dönemlerde onun rolünü üstlenebilecek bir 8 numara yedeğine ihtiyacımız vardı bence ama yönetim bu transferi yapmama tercihinde bulundu. Bence hataydı, yine pahalıya mal olmadı ama gelecek sezon yedekten de öte; daha oturaklı bir 8 numara alınmazsa seneye bunun bedelini çok ağır öderiz bence.

Ve son olarak Fernando Muslera… Galatasaray efsanesi, 12 senelik kalecimiz, aşkımız, canımız, ciğerimiz… Yaşı gerçekten çok ilerledi ve özellikle son 3-4 senedir çok ciddi sakatlıklarla boğuştu. Bu da bugün performansına yansıyor, Muslera’yı gerçekten çok seviyorum ama bu sezon artık kramponları asması gerektiğini bizlere göstermiş oldu. 14/14 sürecinde dahi yediği, yedirdiği hatalı goller oradaki bazı galibiyetlerimizi tehlikeye sokmuştu; üstüne üstlük Karagümrük ve Beşiktaş maçlarında da yaptığı ciddi hatalar 5 puana mal olunca artık bir şeylerin farkına varılması gerekiyor diye düşünüyorum. Bu zamana kadar bize kattığı her şey için kendisine minnettarım, ama 12 senenin sonunda artık bize katabileceği bir şey kalmadığını düşünüyorum. Bence bu sezon futbolu bırakıp kaleci antrenörümüz olarak yola devam etmeli, Galatasaray’da bir ömür kalmasını isterim ama futbolculuk kariyeri bence buraya kadardı. Gelecek sezon da kalede Muslera ile devam edersek bunun da bedelini ağır ödeyeceğimizi düşünüyorum. Nando’nun artık bize verebileceği, vermesi gereken katkı kendisinin yerine gelecek olan kaleciye tecrübelerini ve meziyetlerini aktarmak olmalı.

Son Kısım: Yazıdan Eksik Kalanlar ve Kapanış

O kadar kapsamlı bir yazıya rağmen Rashica, Zaniolo gibi isimlere dahi yeterince yer veremedim. Zaniolo kısmı hakkında zaten söylenecek pek bir şey yok, kırmızı kart skandalı hariç öyle kötü hatırlanacak bir performans koymadı ortaya. Ben takımın bu sezonki sistemine uygun olduğunu düşünmüyordum ama gelecek sezon eğer burada devam ederse kendisine bu sistemde iyi bir yer edinecektir bence. Rashica ise bu sezon kendisinden ne istendiyse yaptı, 10 numara bile oynadığını hatırlıyorum. Böyle görev adamlarına her zaman ihtiyaç vardır, hele ki işini iyi yapıyorsa asla böyle bir adamı bırakmamak gerek. O yüzden alınabiliyorsa Rashica’nın da bonservisinin alınmasını çok isterim.

Acısıyla tatlısıyla bu sezon sona erdi ve 3 sezonluk hasretin, özellikle geçen sezonki karanlık dönemin ardından çok özel bir şampiyonluk ile bu ligin en büyüğünün kim olduğunu bir kere daha hatırlatmış olduk. Bu sezon Dünya Kupası ve ne yazık ki deprem felaketinden ötürü verilen aralardan ötürü çok duraksamış olsa dahi bana futbol açısından çok büyük keyif verdi ve en nihayetinde bu keyifli sezonda takımımın ipi göğüslemiş olmasından ötürü çok mutluyum. Bundan sonrası için #Hedef24 ve pek tabii ki bundan da fazlası, merhum kurucumuz Ali Sami Yen’in bu kulübün felsefesine dair yaptığı açıklamasında “Türk olmayan takımları yenmek” misyonunun kaldığı yerden, daha güçlü bir şekilde devam etmesi olacak. Okuduğunuz için teşekkürler.

***

Hazırlayan: Doğan "Beast Incarnate" Yavuzer
Kaleme aldığım bu yazının tüm hakları saklıdır ve bana aittir. Bu yazıyı kendi eserim olarak dilediğim her yerde kullanabilme serbestimin olduğunu beyan ederim.
 

Spear of Chaos

PG.com Kullanıcısı
Katılım
3 Tem 2023
Konular
368
Mesajlar
5,699
Beğeni sayısı
809
PG Nakit
855
RPG Karakteri
Brock Lesnar
Favori Güreşçi
Seth Rollins
GS'yi direkt savunması şampiyon yaptı bence, Fener 42 gol yerken GS sadece 27 gol yedi. Yazı hakkında yorumum ise başlıklar genel olarak ilgi çekici ve dolu dolu içeriklerle yazılmış, eline sağlık dost.
 

Beast Incarnate

#uncensored☝️
Katılım
27 Haz 2023
Konular
7,048
Mesajlar
17,477
Beğeni sayısı
4,454
PG Nakit
3,780
Konum
İzmir
RPG Karakteri
Hologram
Favori Güreşçi
Brock Lesnar
1 1
GS'yi direkt savunması şampiyon yaptı bence, Fener 42 gol yerken GS sadece 27 gol yedi. Yazı hakkında yorumum ise başlıklar genel olarak ilgi çekici ve dolu dolu içeriklerle yazılmış, eline sağlık dost.
Klişe bir söz var ya, hücumun sana maç kazandırır ama savunman seni şampiyon yapar diye. Bu sezon o sözün en büyük tezahürü 22-23 Galatasaray'ı oldu net bir biçimde. Dediğine katılıyorum ben de o açıdan, Apo-Nelsson ikilisi hiçbir rakibe dur durak vermedi ve bu performansa çok şey borçluyuz. Teşekkürler yorum için...
 
Konuyu ziyaret edenler (Toplam: 0)
No registered users viewing this thread.
Anasayfa Üst Alt

Kolay Giriş Yapın: