Balor önce karşısındaki Dominik'e ardından Dominik'in tepkisiz bir şekilde süzdüğü yatakta uzanan ve uyumakta olan Rey Mysterio'ya bakıyor. Balor birkaç adım atıyor ve Dominik'in yanına geldikten sonra onu takdir edercesine elini omzuna koyuyor ve ardından sırtını sıvazlıyor.
Finn Balor: Doğru olanı yaptın. Fakat buraya asıl gelme nedenimiz bu değil. Biliyorsun.
Dominik ona doğru dönüyor ve Balor'ın suratına bakıyor.
Finn Balor: Affedilecek bir şeyi kalmayan biri var.
Dominik başıyla onaylıyor. Balor arkasını dönüyor ve kapıyı açarak önden çıkıyor ve kapının dışındaki JD onu görünce peşinden ilerliyor. Odadan çıkan Carlito ve Dominik ikilisi de Finn'i takip ediyor. Bir süre sonra koridorun sonuna doğru üç kişi kaldıkları fark ediliyor. Finn Balor bir kapının önünde duruyor. Dominik eliyle ona Carlito'nun yanlarında olmadığını işaret ediyor fakat Balor umursamadan kapıyı aralıyor.
Kameralar odanın içine doğru dönüyor ve bir yatakta vücudunda ve suratındaki morluklarla dikkat çeken ve yarı baygın bir şekilde Kevin Owens'ın yattığını görüyoruz. Owens önce odaya birilerinin girdiğini fark etmiyor ve dün gece Lockdown şovunda aldığı darbelerin acısıyla inlediğini görüyoruz. Kendisine verilen narkoz ile acıları biraz dinse bile narkozun zihnini oldukça etkilediği dışarıdan bile belli oluyor. Balor kenarda duran sandalyeyi çekiyor ve sandalyenin ön kısmını çevirerek ters bir şekilde oturuyor. O sırada Owens onu fark ediyor ve başta kim olduğunu anlamamış gibi bir ifadeyle ona bakıyor. Fakat ardından farkına varıyor ve sesini çıkarmaya çalışıyor fakat dün gece aldığı darbeler ve şu an vücuduna etki eden narkozun etkisiyle resmen hareket edemiyor. Balor tüm ciddiyetiyle ona doğru bakıyor. JD ve Dominik'in arkada ayakta durduğunu görüyoruz.
Finn Balor: Sence de tüm bu olanlar oldukça ironik değil mi? Dejavu yaşıyormuş gibi hissediyorum. Fakat bu sefer oyuncuların yerleri ve rolleri farklı. Bundan 8 yıl önce... Senin yattığın yatakta yatıyordum. Kolundaki eklemler paramparça olmuş ve tüm hayalleri... Tüm hayalleri kolundaki eklemlerden bile daha fazla parçalara ayrılmış bir adam. Karşımda ise bir adam vardı. Omzunda parıldayan altını ile nispet yaparcasına o altını gözüme sokmaya çalışıp tüm kibiriyle dimdik karşımda duran o adam. Bir zamanlar bana ait olanla bana üstten bakan o adam. O zamanlar hayatının sonuna kadar yenilmez olacağını falan düşündün değil mi? Evet, omzunda bulunan ağırlık bir anlık öyle hissettirir. Omzundan çekip aldıkları zaman gerçeğin farkına varırsın. Bunu ikimiz de en ağır şekilde yaşadık diye düşünüyorum. Hayat tam olarak anlaşılmayacak kadar ironiktir derler. Yıllar önce samimiyetsiz bir şekilde geçmiş olsun dileklerini ilettiğin, tepesinden kibirle baktığın ve hatta her şeyini buna borçlu olduğun için sakatlanmasına bile şükrettiğin bir adam yıllar sonra sana aynısını yaşatıyor. Beni yanlış anlamanı istemem. Sana kızgın değilim. Hatta sana acıyor bile olabilirim. Böylesine sefil bir hale düştükten sonra tüm bunların üstüne... Kıçına sert bir tekme yemek ve işinden olmak çok iğrenç hissettiriyor olmalı.
Owens şirket ile sözleşmesinin fesh edildiğini ilk defa burada öğreniyor ve nefretle Balor'a bakıyor. Eliyle boğmak ister gibi ona uzanmaya çalışıyor fakat narkozun da etkisiyle aslında kolunu bile doğru düzgün hareket ettiremiyor.
Finn Balor: Kalan bir gram gücünü de buna harcamamanı öneririm. Sadece beni dinle. İstesen de istemesen de dinlemek zorundasın zaten. Ne diyordum? Evet, sana kızgın değilim. Dün gece yaşananların hiçbiri şahsi değildi. Tüm bunlar bir başlangıçtı ve şansına küs bomba senin üzerinde patladı. Sen işleyen çarkın bir dişlisinden başka bir şey değilsin. Senden önce kızgın olmam gereken tonla insan var. Aslında bir zamanlar zaten kızgındım da. Herkese, her şeye kızgındım. Fakat en çok kendime kızgındım. Çünkü kendimi bir kahraman zannediyordum. Pelerinsiz bir kahraman. Çarkı tek başına kırmayı başarabilecek bir kahraman. Komik değil mi? Bunlar hayatın acı gerçekleri ile yüzleşmemiş bir çocuğun hayalinden başka bir şey değil. Yıllar boyunca tek başıma savaşmaya çalıştım. Peki ya ne oldu? Ne oldu sana söyleyeyim. Ne kadar ilerlersem ilerleyeyim, ne kadar adım atarsam atayayım, ne kadar zıplamaya çalışırsam çalışayım hiçbir işe yaramadı. Ne kadar iyi olduğumun bir önemi yoktu. Her zaman kendimi başladığım yerde buldum hatta daha da gerisinde. Çünkü bu oyunu çoğunun kurallarına göre oynamadığını fark edemedim. Kendi kendimi harcadım. Aslında birbirimize biraz benziyoruz biliyor musun? Sen de yıllarca kendi kendini harcadın. Tüm değerini yavaşça yok ettin. Fakat aramızda belki de tek ve çok önemli bir fark var. Zaten bu yüzden şu an orada yatan kişi sensin. Çünkü sen hayatında karşına çıkabilecek tek şansı bir kez kullandın ve ardından aynı döngünün içinde dönüp durmayı ve bunun içinde yavaş yavaş kaybolmayı kabullendin. Fakat ben? Ben hiçbir zaman pes etmem, hiçbir zaman da bunu kabullenmem. Ben bu oyunu nasıl oynamam gerektiğini biliyorum oğlum. Sen çark sisteminin bir dişlisiyken ben bu sistemi elinde tutan adamım.
Balor bir anlık arkasını süzüyor ve JD ve Dominik'e bakıyor.
Finn Balor: Ve onlar yanımda olmaya devam ettiği sürece bu çark artık bizim keyfimiz nasıl isterse öyle işleyecek. Anlıyor musun?
Balor, Owens'a doğru bakıyor fakat bir reaksiyon alamıyor.
Finn Balor: Anladığını hiç sanmıyorum. Fakat artık bir önemi de yok. Buraya ilk adım attığım zaman seni daha da beter edebilirim diye düşünüyordum. Fakat anladım ki sen sadece zavallı bir adamsın. Seni affetmeyeceğim çünkü affedilecek bir şey yok. Fakat artık kızgın da değilim. Şu an içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Şu an sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Sana bakınca sadece şükrediyorum. En yakın dostum ile bile ölümüne bir kavgaya tutuşacak bir enayi olmadığım için şükrediyorum. Ben dostlarıma sırtımı dönmem, ben onlarla birlikte yürürüm.
Balor hafifçe sırıtıyor ve acınası bir şekilde ona doğru bakan Owens'a doğru gülüyor.