Ahlak Felsefesi


KALKTI!!!!

Jayden Atatürk
Katılım
2 Tem 2023
Konular
45
Mesajlar
6,736
Beğeni sayısı
1,840
PG Nakit
865
RPG Karakteri
Val Venis
Favori Güreşçi
John Cena
Geçen RPG şovunda Arda'nın Sokrates imasıyla bir felsefe konusu açmayı düşündüm. Şahsen ilgimi çok çekmesi, toplumsal hayatta beni en çok zorlayan konu olması ve hayatın anlamıyla ilgili bize birçok ipucu vermesi nedeniyle ahlak felsefesine odaklanacağım. Forumda arada sırada tartışıyoruz. Bazılarını kızdırıyoruz. Neden kızdırıyoruz biraz onu anlatmak, biraz da düşüncelerim somutlaşsın istedim. Yazıların bazı kısımları salt bilgidir. Bazı kısımlar da benim şahsi görüşümdür. Yazıları tekte paylaşmayacağım. Konu başlıklarıyla beraber teker teker yavaştan ilerlemeyi düşünüyorum.

emmanuel-levinas-ethics-first-philosophy.jpg


NEYE GÖRE, KİME GÖRE DİYE BİR ŞEY VAR MI?

Bir şeyi "iyi" veya "kötü" olarak tanımlamak ona bir değer atfetmektir. Değer dediğimiz kavram ise ikiye ayrılır: Sübjektif ve objektif değer. Bu aşamada "sübjektif değerler vardır ama objektif yoktur" diye karşı çıkanlar olabilir. "Neye göre kime göre hııııııııııııı .s.s.s.s." diye kafa ütüleyen yüzlerce insanla tartıştım. Gayet iyi bilirim bu zihniyeti. Bu insanlar tartışırken objektif değeri tamamen unutur ve sübjektife odaklanır. Başkalarının değer yargılarını reddederken sübjektiviteyi öne süren bu insanlar (ki duruma göre haklı da olabilirler), kendi düşüncelerinin de sübjektif olduğunu unutarak kendilerini kural koyucu pozisyona getirirler. Bir nevi Tanrı olmaya çalışırlar. Fakat evrenin 13,5 milyar yıllık ömrü karşısında ortalama 75 yıllık hayatımızı ve obje olarak evrende kapladığımız küçücük alanı (yok desek yeridir) hesaba kattığımızda bu en hafif tabirle çocuksudur. Felsefi tabirle, bir şeyin objektifi yoksa sübjektifi de yoktur. Sübjektiflik yorumdur. Standardı olmayan bir şeyin yorumu da olmaz. Neye göre kuzey? Neye göre güney? Fakat ekvator çizgisi daima var. Bu yüzden annemizin, babamızın, yakınlarımız ve sevdiklerimizin bize öğrettiği değerleri; daha da tehlikelisi tecrübe ederek keşfettiğimizi sandığımız değerleri evrensel yasa haline getirmek gibi saçma sapan, anlamsız ve faydasız bir çabaya girişmektense insan, bir an önce objektifi-evrenseli keşfetmelidir. Peki bu nasıl olur? Tabii ki aklederek. Peki bunun ahlakla ne alakası var?

EVRENSEL BİR AHLAK YASASI VAR MI?

Ahlak felsefesinin en temel sorusu. Felsefe tarihi boyunca filozoflar bu soruya ana başlığı evet veya hayır olmak üzere birçok farklı cevap vermiş: Thomas Hobbes'un önderliğinde Egoizm görüşü, Epikür'ün Hedonizm'i (Günümüz dünyasını en iyi tanımlayan kavram olarak Hazcılık), Nietzsche'nin Anarşizmi ve son olarak Utilitarizm (Faydacılık) görüşü, evrensel bir ahlak yasası olmadığı yönünde. Aralarında büyük farklar olmasının yanında J. S. Mill, Sokrates, Platon, Farabi, Immanuel Kant ve bilumum tasavvufçu da evrensel bir ahlak yasasının var olduğunu iddia eder. Bir sonraki yazıda sırayla teker teker hepsini açıklayıp değerlendireceğim.

İLK KISIMDA VARILAN SONUÇ

'Değer' kavramı, objektif ve sübjektif olmak üzere ikiye ayrılır. Objektif değerin olmadığı bir alanda, sübjektif değer de yoktur. Objektif değerler ise özü itibariyle doğru oldukları için kanıtlanıp belirginleştiğinde sübjektife gerek kalmaz; çünkü sübjektif değer dediğimiz şey, objektif arayışında olan insanın onun bilgisine ulaşma sürecindeki tahminidir, yorumudur. Örneğin, matematikte kök 16'nın 4'e eşit olduğu kanıtlandığında hayır bence 5'e eşit diyen birinin haksızlığı.

-

Objektif bir ahlak yasasının varlığını kabul eden ve etmeyen görüşleri değerlendirmeden önce, bunun varlığı veya yokluğunun bizi ne gibi sonuçlara götüreceğini değerlendirmek gerekir.

EĞER OBJEKTİF BİR AHLAK YASASI VARSA;

Eğer ahlaki değerler de matematik gibi evrensel/objektifse "bence swinger bir çift olarak yaşamak yardımlaşmayı teşvik ediyor ve iyidir" demeyi bırakıp "hangi eylemler iyi, hangileri kötü", bunların bilgisine varıp ona göre yaşamalıyız. Çünkü objektif ahlak yasası, diğer tüm yasalar gibi kale almama lüksümüzün olmadığı bir yasadır. Objektif ahlaki değerler varsa, ahlaki görevlerimiz de vardır. Bir diğer hayati nokta da, objektif ahlakın var olması durumunda bunu sağlayanın ne olduğudur. Yani her koşulda geçerli ahlak yasaları var ama bunun kaynağı ne? Meşruiyetini nereden alıyor? Tanrısal mı yoksa başka bir şey mi? Bu soruları cevaplandırmak gerekir.

EĞER OBJEKTİF BİR AHLAK YASASI YOKSA;

Sübjektif bir ahlak yasası da yoktur. Fakir birine yardım etmek iyi olmadığı gibi, kötü de değildir. O sadece, fakir birine yardım etmektir, o kadar. Albert Camus'un Yabancı'sındaki ana karakter gibi yaşamamız gerekirdi. Berbat nemli bir yaz günü canımız sıkıldığı için bir insan öldürdüğümüzde elimizi kelepçeleyen polisleri, mahkemedeki yargıcı anlamamamız gerekirdi.

Ted Bundy: "Sonra tüm ahlaki yargıların değer yargıları olduğunu öğrendim. Tüm değer yargıları sübjektifti ve hiçbirinin doğru ya da yanlışlığı ispatlanamazdı. Kısacası güzel hanfendi, jambon yemekten alacağım haz ile size tecavüz edip sizi öldürmekten alacağım haz arasında bir kıyaslama yapılamaz. Bu, samimi ve özgür benliğimin yaptığı vicdanlı sorgulama sonucunda eğitimimin beni ulaştırdığı dürüst sonuçtur.

Herkesin kabul edeceği gibi inançlı olsun olmasın hiç kimse ama hiç kimse objektif bir ahlak yasasının olmadığı şartlarda düşünmemiz ve davranmamız gerektiği gibi düşünüp davranmıyor. Hayatım boyunca tanıdığım herkesin öyle ya da böyle bazı ahlaki değerleri vardı ve çok büyük bir çoğunluk onları objektif zannediyordu. Bu durum bizi bazı sonuçlara götürüyor. En nihilist insanların bile insan öldürmenin yanlışlığını bilmesi ve öldürmemesi, ahlak denen "algıyı" insanın bir şekilde sezdiği ve arzuladığı, bu yüzden objektifinin olması gerektiği bir olguya dönüştürüyor. Burada ahlakın objektifliğine karar verenin insan olduğu gibi bariz hatalı bir akıl yürütme yapmıyorum. Çünkü hakikat dediğimiz şey insanlar onu bilsin veya bilmesin, hakikattir. Demek istediğim şey, ahlak denen kavramın her çağdan her mentalitedeki insanda varoluşunun bir anlamı olması gerektiği. Peki nasıl bir anlam?
 
Son düzenleme:

Kras Mazov

Tractatus
Katılım
3 Tem 2023
Konular
32
Mesajlar
4,121
Beğeni sayısı
1,105
PG Nakit
130
RPG Karakteri
Velveteen Dream
Favori Güreşçi
Eddie Guerrero
En temizi bir Pythagoras'çı gibi insan her şeyin ölçüsüdür diyip sıyrılmak. Ahlak felsefesi bana göre her ne kadar felsefik olsa da bana daha çok sosyolojik geliyor aslında. Sen askere gitmeden önce de konuşmuştuk sanki ahlak felsefesiyle alakalı. Şöyle bir konu görüp doyasıya muhabbet etmeyi de özlemedim değilim.
 

god is an astronaut

too audiological to be deaf
Katılım
3 Tem 2023
Konular
23
Mesajlar
4,906
Beğeni sayısı
626
PG Nakit
165
RPG Karakteri
''The Fallen Angel'' Christopher Daniels
Bu forumda bunları konuşabileceğim bir ortam oluşacağını hiç hayal etmezdim ama gördüğümde oldukça mutlu oldum. Öncelikle serinin devamını büyük bir heyecanla beklediğimi söyleyebilirim. Her bölümde, tıpkı birazdan yapacağım gibi bölümün tamamen katılmadığım kısımlarıyla alakalı kendi görüşlerimi de aynı mutlulukla yazacağım. @Kras Mazov'un ahlak felsefesini sosyolojik olarak gördüğü yorumuna kısmen katılıp bir çıta yükselterek işin psikolojik olarak da çok rahat değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Zaten sosyoloji ve psikoloji doğal halleriyle birbirini besleyen alanlar.

''Bir şeyi "iyi" veya "kötü" olarak tanımlamak ona bir değer atfetmektir.''

Buna tam olarak katılmıyorum. Biz öncesinde değer atfettiğimiz şeyleri iyi veya kötü olarak tanımlarız. Öyle olmasa sokakta anlık baktığımız her şeye iyi ya da kötü (Bu iyi-kötü ekseninde olmak zorunda değil, herhangi bir soyutlaştırma çabası da olabilir.) dememiz gerekirdi. Çünkü soyutlaştırma çabası bir kaçıştır, insanoğlunun en temel ihtiyacıdır aynı zamanda. Bunu yapabileceğimiz en kolay yol, hepimize ebeveynleri tarafından öğretilen; bebeklikte ''aferin çocuğum / yapma çocuğum cıs o'' ile başlayan ve ortalama 18-19 yaşına kadar devam eden aile kökenleri arası aktarılan yaşam yollarının bütünü. Burada işi biraz daha yokuşa sürüyorum, ve aslında yaptığımızı sandığımız iyi kötü tanımlamalarının büyük bölümünü gelişimin zirve dönemlerindeki yol göstericilerimizin eseri olduğuna inanıyorum. Kişi kendisinin yol göstericisi olabilir mi? Evet bu mümkün. Ama bu kişinin toplumla pek haşır neşir olmaya niyeti olmayacağının kanaatindeyim, dolayısıyla onun iyi-kötü tanımlamaları da bir başkasını etkilemeyecektir çoğu zaman. Lafı toparlarsam, bu cümledeki özne ve yüklemin yer değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum.

''Başkalarının değer yargılarını reddederken sübjektiviteyi öne süren bu insanlar (ki duruma göre haklı da olabilirler), kendi düşüncelerinin de sübjektif olduğunu unutarak kendilerini kural koyucu pozisyona getirirler. Bir nevi Tanrı olmaya çalışırlar.''

Konuda bu tip görüşteki insanları biraz eleştirme niyeti sezdim, muhtemelen senin karşılaştığın insanlar bazı tipik sosyolojik problemlerden bunalmış ve bireyselliğe tutunarak hayatta kalmaya çalışan kişilerden oluşuyordu. Ancak kendi düşüncelerinin de sübjektif olduğunu unutma kısmına hiçbir şekilde katılmıyorum. Yani böyle bir genelleme yapılamayacağına. Çünkü yeterince olgun bir birey, senin de bahsettiğin evrende aslında bir hiçlik olma durumunun farkında olacağından bir başkasının yargılarının onu bağlamayacağı gibi kendi yargılarının da bir başkasını bağlamayacağının farkında olacaktır. Bu kişiler kendi kuralları çevresinde yaşadığı müddetçe kendi hayatlarının Tanrısı sayılabilirler bunda çok büyük bir beis görmüyorum. Sorun bu öznelliği başkalarına da yedirmeye çalışmak olacaktır ki zaten bu tip bireyleri sende eleştirmişsin.

''Felsefi tabirle, bir şeyin objektifi yoksa sübjektifi de yoktur. Sübjektiflik yorumdur. Standardı olmayan bir şeyin yorumu da olmaz.''

Bu cümledeki obje yoksa süje de olmaz mantığına katılmakla birlikte eleştirdiğin kesimin bahsettiği objektivite ile seninkinin birbiri ile tamamen örtüşmediğini düşünüyorum.

Emeğine sağlık yazdıkların için, sıradaki konular için pusudayım.
 
Anasayfa Üst Alt

Kolay Giriş Yapın: