Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Yeni profil mesajları
Son aktiviteler
Kullanıcılar
Aylık Konu İstatistikleri
Şu anki ziyaretçiler
Yeni profil mesajları
Profil mesajlarında ara
Ayın En Çok Mesaj Atanları
RPG İstatistik
Rozetler
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Konuya cevap cer
Ana sayfa
Forumlar
Güreş Dışı
Edebiyat, Tarih & Felsefe
Ahlak Felsefesi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Mesaj
<blockquote data-quote="god is an astronaut" data-source="post: 188787" data-attributes="member: 91"><p>Bu forumda bunları konuşabileceğim bir ortam oluşacağını hiç hayal etmezdim ama gördüğümde oldukça mutlu oldum. Öncelikle serinin devamını büyük bir heyecanla beklediğimi söyleyebilirim. Her bölümde, tıpkı birazdan yapacağım gibi bölümün tamamen katılmadığım kısımlarıyla alakalı kendi görüşlerimi de aynı mutlulukla yazacağım. [USER=103]@Kras Mazov[/USER]'un ahlak felsefesini sosyolojik olarak gördüğü yorumuna kısmen katılıp bir çıta yükselterek işin psikolojik olarak da çok rahat değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Zaten sosyoloji ve psikoloji doğal halleriyle birbirini besleyen alanlar.</p><p></p><p><em>''Bir şeyi "iyi" veya "kötü" olarak tanımlamak ona bir değer atfetmektir.'' </em></p><p></p><p>Buna tam olarak katılmıyorum. Biz öncesinde değer atfettiğimiz şeyleri iyi veya kötü olarak tanımlarız. Öyle olmasa sokakta anlık baktığımız her şeye iyi ya da kötü <em>(Bu iyi-kötü ekseninde olmak zorunda değil, herhangi bir soyutlaştırma çabası da olabilir.)</em> dememiz gerekirdi. Çünkü soyutlaştırma çabası bir kaçıştır, insanoğlunun en temel ihtiyacıdır aynı zamanda. Bunu yapabileceğimiz en kolay yol, hepimize ebeveynleri tarafından öğretilen; bebeklikte ''aferin çocuğum / yapma çocuğum cıs o'' ile başlayan ve ortalama 18-19 yaşına kadar devam eden aile kökenleri arası aktarılan yaşam yollarının bütünü. Burada işi biraz daha yokuşa sürüyorum, ve aslında yaptığımızı sandığımız iyi kötü tanımlamalarının büyük bölümünü gelişimin zirve dönemlerindeki yol göstericilerimizin eseri olduğuna inanıyorum. Kişi kendisinin yol göstericisi olabilir mi? Evet bu mümkün. Ama bu kişinin toplumla pek haşır neşir olmaya niyeti olmayacağının kanaatindeyim, dolayısıyla onun iyi-kötü tanımlamaları da bir başkasını etkilemeyecektir çoğu zaman. Lafı toparlarsam, bu cümledeki özne ve yüklemin yer değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. </p><p></p><p><em>''Başkalarının değer yargılarını reddederken sübjektiviteyi öne süren bu insanlar (ki duruma göre haklı da olabilirler), kendi düşüncelerinin de sübjektif olduğunu unutarak kendilerini kural koyucu pozisyona getirirler. Bir nevi Tanrı olmaya çalışırlar.''</em></p><p></p><p>Konuda bu tip görüşteki insanları biraz eleştirme niyeti sezdim, muhtemelen senin karşılaştığın insanlar bazı tipik sosyolojik problemlerden bunalmış ve bireyselliğe tutunarak hayatta kalmaya çalışan kişilerden oluşuyordu. Ancak kendi düşüncelerinin de sübjektif olduğunu unutma kısmına hiçbir şekilde katılmıyorum. Yani böyle bir genelleme yapılamayacağına. Çünkü yeterince olgun bir birey, senin de bahsettiğin evrende aslında bir hiçlik olma durumunun farkında olacağından bir başkasının yargılarının onu bağlamayacağı gibi kendi yargılarının da bir başkasını bağlamayacağının farkında olacaktır. Bu kişiler kendi kuralları çevresinde yaşadığı müddetçe kendi hayatlarının Tanrısı sayılabilirler bunda çok büyük bir beis görmüyorum. Sorun bu öznelliği başkalarına da yedirmeye çalışmak olacaktır ki zaten bu tip bireyleri sende eleştirmişsin. </p><p></p><p><em>''Felsefi tabirle, bir şeyin objektifi yoksa sübjektifi de yoktur. Sübjektiflik yorumdur. Standardı olmayan bir şeyin yorumu da olmaz.''</em></p><p></p><p>Bu cümledeki obje yoksa süje de olmaz mantığına katılmakla birlikte eleştirdiğin kesimin bahsettiği objektivite ile seninkinin birbiri ile tamamen örtüşmediğini düşünüyorum.</p><p></p><p>Emeğine sağlık yazdıkların için, sıradaki konular için pusudayım.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="god is an astronaut, post: 188787, member: 91"] Bu forumda bunları konuşabileceğim bir ortam oluşacağını hiç hayal etmezdim ama gördüğümde oldukça mutlu oldum. Öncelikle serinin devamını büyük bir heyecanla beklediğimi söyleyebilirim. Her bölümde, tıpkı birazdan yapacağım gibi bölümün tamamen katılmadığım kısımlarıyla alakalı kendi görüşlerimi de aynı mutlulukla yazacağım. [USER=103]@Kras Mazov[/USER]'un ahlak felsefesini sosyolojik olarak gördüğü yorumuna kısmen katılıp bir çıta yükselterek işin psikolojik olarak da çok rahat değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Zaten sosyoloji ve psikoloji doğal halleriyle birbirini besleyen alanlar. [I]''Bir şeyi "iyi" veya "kötü" olarak tanımlamak ona bir değer atfetmektir.'' [/I] Buna tam olarak katılmıyorum. Biz öncesinde değer atfettiğimiz şeyleri iyi veya kötü olarak tanımlarız. Öyle olmasa sokakta anlık baktığımız her şeye iyi ya da kötü [I](Bu iyi-kötü ekseninde olmak zorunda değil, herhangi bir soyutlaştırma çabası da olabilir.)[/I] dememiz gerekirdi. Çünkü soyutlaştırma çabası bir kaçıştır, insanoğlunun en temel ihtiyacıdır aynı zamanda. Bunu yapabileceğimiz en kolay yol, hepimize ebeveynleri tarafından öğretilen; bebeklikte ''aferin çocuğum / yapma çocuğum cıs o'' ile başlayan ve ortalama 18-19 yaşına kadar devam eden aile kökenleri arası aktarılan yaşam yollarının bütünü. Burada işi biraz daha yokuşa sürüyorum, ve aslında yaptığımızı sandığımız iyi kötü tanımlamalarının büyük bölümünü gelişimin zirve dönemlerindeki yol göstericilerimizin eseri olduğuna inanıyorum. Kişi kendisinin yol göstericisi olabilir mi? Evet bu mümkün. Ama bu kişinin toplumla pek haşır neşir olmaya niyeti olmayacağının kanaatindeyim, dolayısıyla onun iyi-kötü tanımlamaları da bir başkasını etkilemeyecektir çoğu zaman. Lafı toparlarsam, bu cümledeki özne ve yüklemin yer değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. [I]''Başkalarının değer yargılarını reddederken sübjektiviteyi öne süren bu insanlar (ki duruma göre haklı da olabilirler), kendi düşüncelerinin de sübjektif olduğunu unutarak kendilerini kural koyucu pozisyona getirirler. Bir nevi Tanrı olmaya çalışırlar.''[/I] Konuda bu tip görüşteki insanları biraz eleştirme niyeti sezdim, muhtemelen senin karşılaştığın insanlar bazı tipik sosyolojik problemlerden bunalmış ve bireyselliğe tutunarak hayatta kalmaya çalışan kişilerden oluşuyordu. Ancak kendi düşüncelerinin de sübjektif olduğunu unutma kısmına hiçbir şekilde katılmıyorum. Yani böyle bir genelleme yapılamayacağına. Çünkü yeterince olgun bir birey, senin de bahsettiğin evrende aslında bir hiçlik olma durumunun farkında olacağından bir başkasının yargılarının onu bağlamayacağı gibi kendi yargılarının da bir başkasını bağlamayacağının farkında olacaktır. Bu kişiler kendi kuralları çevresinde yaşadığı müddetçe kendi hayatlarının Tanrısı sayılabilirler bunda çok büyük bir beis görmüyorum. Sorun bu öznelliği başkalarına da yedirmeye çalışmak olacaktır ki zaten bu tip bireyleri sende eleştirmişsin. [I]''Felsefi tabirle, bir şeyin objektifi yoksa sübjektifi de yoktur. Sübjektiflik yorumdur. Standardı olmayan bir şeyin yorumu da olmaz.''[/I] Bu cümledeki obje yoksa süje de olmaz mantığına katılmakla birlikte eleştirdiğin kesimin bahsettiği objektivite ile seninkinin birbiri ile tamamen örtüşmediğini düşünüyorum. Emeğine sağlık yazdıkların için, sıradaki konular için pusudayım. [/QUOTE]
Yükleniyor…
Alıntı ekle…
İnsan doğrulaması
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
Güreş Dışı
Edebiyat, Tarih & Felsefe
Ahlak Felsefesi
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Neler yeni
Giriş yap
Kayıt ol
Ara
Anasayfa
Üst
Alt
Kolay Giriş Yapın:
Facebook
Spotify
Kullanıcı adı yada e-posta adresiniz
Şifre
Şifrenizi mi unuttunuz?
Beni hatırla
Giriş yap
Kayıtlı hesabınız yok mu?
Şimdi kayıt ol