Bizim toplumda takım tutar gibi birilerini, bir şeyleri tutmak bir kültür artık, ne yazık ki böyle. Siyaset, dış siyaset, hatta sokakta denk geldiğimiz herhangi bir kavgada bile bu durum böyle. Bu refleks gelişim düzeyi düşük toplumlara ait bir reflekstir. Hayatın her alanında kendisine bir mit oluşturup bunlara tutunmak isteyen bir yapımız var ve bunu yaparken kavga, dövüş, yahut savaş… hiçbirini dinlemiyoruz. Şubat ayındaki deprem felaketinin daha ilk sıcaklığında bile işi siyasete vuran birçok insan vardı, iktidar-muhalefet yanlısı ayırmıyorum burada, aslında hiçbir dediğimde ayırmıyorum çünkü ilk başta dediğim gibi bu tamamiyle bizim “toplumumuzun” bir sorunu. İnsanlar ölüyor, çocuklar katlediliyor ve bunun üzerinden tabiri caizse bir sidik yarışı yapılıyor, bu çok içler acısı bir durum. Tüm bu olaylarda masum insanlar katledilmeseydi dahi bu oldukça tuhaf bir kafa yapısı, dış politika saf tutma politikası değildir, sadece kendi çıkarlarına göre dış politikada gerçekleşen hususları yorumlar ona göre rengini belirlersin. Bize çocukluğumuzdan beri okutulan I. ve II. Dünya Savaşı’nda ve bu iki savaş arasında yaşanan politik olaylarda anlatılması gereken şey de tam olarak bu aslında. Ama bizde böyle işlemiyor ne yazık ki. Çünkü arpa boyu kadar dahi ilerleme katetmeye açık değiliz, çünkü birilerini/bir şeyleri körü körüne destekleyip onları tutunacak dal edinmeye bayılıyoruz; insanların ölüp ölmemesi umurumuzda değil. Ha bazen umurumuzdaymış gibi davranabiliyoruz, ya da hiç o tip yüzsüzlüklere girmeden Nevşin Mengü gibi ABD bayrağı motifli bardaklarımızla göstere göstere kahve içmeye devam ediyoruz.