- Katılım
- 3 Tem 2023
- Konular
- 29
- Mesajlar
- 5,571
- Beğeni sayısı
- 801
- PG Nakit
- 65
- RPG Karakteri
- Leo Kruger
Kameralarımız metruk bir mekanda açılıyor, bu harabeye benzeyen yerde az bir ışıklandırma; yakılmış bir ateş ve ateşin üstünde pişmekte olan et parçalarına rastlıyoruz. Kameranın çekmediği bir bölümden ayak seslerinin geldiğini duyuyoruz. Sesler gittikçe yaklaşıyor, ve kadraja ateşin yanına yaklaşan bir çift ayak giriyor. Bu ayakların sahibi ateşin başından ayrılmıyor ve yanına oturuyor. Oturduğunda görüyoruz ki bu..
Leo Kruger! Money In The Bank şovuyla PGW dünyasına giriş yapan Leo Kruger. Burası kendisinin bir çeşit konakladığı yer olsa gerek. Kruger ateşte pişen eti oradan alıyor ve bir lokma ısırıyor:
Leo Kruger: Az pişmiş, en sevdiğim.
Kruger oturduğu yerden kalkmıyor ve kameraya dönüyor, bir yandan yemeğini yerken diğer yandan konuşmaya devam ediyor:
Leo Kruger: Doğada görevler normalde üst üste binmez, yaptığın işe her daim odaklanırsın. Yemek yiyorsan yemek yiyorsundur, uyuyorsan uyuyorsundur, sürünü yönetiyorsan sürünü yönetiyorsundur; ancak kabul etmesi lezzetsiz olsa da alıştığım doğada tamamen yer almıyorum artık. Dolayısıyla bugün akşam yemeğimi olmasa da, ona vermem gereken odağı şu kamerayla paylaşmak mecburiyetindeyim.
Leo Kruger elindeki et parçasına yaklaşıyor ve burnunu neredeyse yapıştırarak kokluyor onu. İyice çekiyor nefesi içine. Çektiği nefesin ardından gülümsüyor, keyfi yerine gelmiş gibi. Et parçasına doğru bakarak konuşuyor:
Leo Kruger: Bu, bu, bu benim almayı en sevdiğim koku. Çaresiz.. Kaderine mahkum.. Tamamen şahsi zevklerime göre şekillenecek.. Buna benzettiğim bir şey de ne biliyor musunuz? (Kruger bir anda kameraya çeviriyor bakışlarını.) Olacaklara dair hiçbir haberi olmayan insan yığını. Kaynağı bu yığından olan ve üstüme doğru bir yaylım ateşi gibi gelen merak dürtüleri. Sizin için merak dürtüsü, ben zehir demeyi tercih ediyorum. Çünkü merak en tehlikeli dürtüdür, en olmayacak şeyi oldurur; en yapmayacağınız şeyi bir anda size yaptırabilir. Yüce ve kusursuz doğanın bize verdiği en büyük ters köşedir merak. Sizi dışarıdaki tüm tehditlere açık hale getirir. Ne olacağını görmek için müdahale etmediğiniz olay örgüsü, bir anda gelir ve sizi tepetaklak eder. İşte bir önceki cümledeki dışarıdan gelecek tehdit.. Benim! Leo Kruger, sürünün alfası.
Leo Kruger: Aslında dışarıdan geldiğim söylenemez. Ben doğanın kalbinden, binlerce yıllık şu kusursuzluğun en içinden geliyorum. Size asimile ırk, artık onun dışındasınız. Onun tüm güzelliklerinin. Ne kalbinizi, ne içgüdülerinizi kullanabilecek haldesiniz. Aciz. Sadece mantık, ve yalandan vicdan. Hiçbir içgüdüden, hiçbir dürtüden eser yok. (Kruger biraz duraksıyor.) Dürtüler.. Dürtüler.. Bir alfanın benzini. Hiçbir sürü alfasını sonradan belirlemez, alfa en başında ortaya çıkar ve hakimiyetini sürünün geriye kalanına onaylatır. Onaylamayansa o sürüde devam edemez. Aynı şekilde, hiçbir alfa da kendini sonradan bulmaz. Bir alfa, her zaman alfadır. Burada bana yöneltileceğini düşündüğüm soru: ''Sen alfaysan sürün nerede?'' (Leo Kruger bu cümlenin üstüne durup çok gürültülü olmasa da histerik bir gülüş patlatıyor.) Gördünüz mü? Yine merak! Benim sürüm mü? Benim sürüm her yerde! Siz ayaklı çarpık kentleşmeler olarak onlara dikkat etmiyor olsanız da. Doğaya ait her şey, ama her şey benim sürümün bir parçası. İnsanlar dışında, yüce doğa sizi kendi huzurundan kovalı asırlar geçti. (Leo Kruger'ın sesi gözle görülür biçimde agresifleşiyor.) Ben her gece onun ayaklarına kapanıp, beni tekrar bağrına basması için çırpınırken. Siz onun değerini bilmediniz, aynı evrimsel kökene ait olduğum için utanıyorum hepinizden. Bu yüzden benim sürümde hiçbirinizin yeri yok, geriye kalan bitkisel ya da hayvansal tüm canlılar; hepsi benim korumam altında. Bana sığındılar, ben de onları yüzüstü bırakmadım. Aramızdaki tüm iletişim dürtüseldi. Koruma içgüdüm, onların tehlike altında olduğunu belli eden hareketleri. Hepsi. Hayatım bu dürtüler. Duygularla hiç işim olmadı. Çünkü duygular insanı doğal olandan uzaklaştırır. Korkarsın, dürtülerinin gerekliliklerini gerçekleştiremezsin. Mutlu olursun, dürtülerinden fazlasını yapmaya çalışırsın. Üzülürsün, dürtülerine kulak veremezsin. Heyecanlanırsın, dürtülerinden olanı ve olmayanı ayırt edemezsin. (Kruger'ın sesi giderek sakinleşiyor bunları anlatırken)
Leo Kruger: Duygular bir canlının zayıflığıdır. Vicdansa ayaklarda pranga. Doğada bunların hiçbirine yer yok, doğanın başlı başına bir acıma duygusu yok! Bir şey olacağı varsa olur, olacağı yoksa olmaz. Her şey siyah ya da beyazdan ibaret. Sen ister siyaha kötü dersin, ister beyaza. İster bana kötü dersin, ister bir başkasına. Ben doğanın içerisinde birisinin iyi veya kötü olabileceğine hiç inanmadım. Benim dışımdaki insanların dahi. Sadece asimilesiniz, ancak içinizde yatan benlik hala aynı. Duygularınızın esiri olduğunuzdan niyetleriniz ve yaptıklarınız buna göre şekillense de, bu siz iyi veya kötü olduğunuz için değil. Zihniyetinizin ne kadar pür olduğuyla alakalı. Eğer zihniyetiniz yeterince saflık barındırıyorsa, yapmak istediğinizi yapar ve bunun karşısında duran hiçbir somut ya da soyut engeli önemsemezsiniz. Ancak zihniniz bulanıksa; yapamadıklarınızı -ve ne için yapamadığınızı- kendinizden uzaklaştırırsınız. ''Tanrı böyle istemedi'', ''Kaderimde yoksa yapacak bir şey yok'', hatta abartıp yaptıklarınızı bile ''Hak yerini buldu'' gibi tabirlerle olağanüstü etmenlere yaymaya çalışırsınız. (Kruger sessiz bir biçimde gülümsüyor, gözünde küçümsemeye dair bir bakış yakalanıyor hafiften.) Doğa bu kadar karmaşık bir yer değil, sadece ona yabancı olana öyle gelir. Öyledir ki doğa onun sakinlerine sadece tek bir kanun koymuştur: ''Güçlü zayıfı ezer.'' Doğa bundan ibarettir. Tıpkı benim o barın çıkışında yaptığım gibi. Bunun arkasında başka hiçbir niyet yoktu, sadece doğamın kanunlarına uygun hareket ettim. Hak, hukuk, adalet, kader, kısmet.. Bu saçmalıkların hiçbirisinin orada yeri yok. Savaş yılın 52 haftası, haftanın 7 günü ve günün 24 saati boyunca her zaman sürer. Her zaman ayakta ve her zaman güçlü durmak zorundasın. Özellikle benim bulunduğum konumdaysan, çünkü dürtülerine kıskançlık duygusunu karıştırmış bir köpek her zaman alfalığına göz koyabilir ve koyacaktır da.
..
Leo Kruger: Savaş demiştim. Her ne kadar doğa, evlatlarının kendi arasındaki çatışmayı seyretmeyi pek sevmese de. Biz evlatlar, annemize yakınlaşmak için duyduğumuz bu ebedi arzuda diğerlerini kendimize rakip görme eğilimindeyizdir. Ebedi arzu bazen sönümlenir, bazen yeniden arşa çıkar. Bugünlerde onun yeniden yükseldiğini hissediyorum, yani kendime rakip seçmek için dürtüsel olarak yeniden arayıştayım. Yeterince anlamadıysanız, dikkat edin diyorum! Şu önümdeki et parçasından soluduğum kan kokuları, (Histerik bir gülümsemeyle) gerçekten keyifli! Buradaki mücadele sona erdiğinde ayakta kalan ganimetin hepsini alır. İşte o ganimet.. Benim olacak. Olmak zorunda.
Leo Kruger: Ta-ta!
Leo Kruger! Money In The Bank şovuyla PGW dünyasına giriş yapan Leo Kruger. Burası kendisinin bir çeşit konakladığı yer olsa gerek. Kruger ateşte pişen eti oradan alıyor ve bir lokma ısırıyor:
Leo Kruger: Az pişmiş, en sevdiğim.
Kruger oturduğu yerden kalkmıyor ve kameraya dönüyor, bir yandan yemeğini yerken diğer yandan konuşmaya devam ediyor:
Leo Kruger: Doğada görevler normalde üst üste binmez, yaptığın işe her daim odaklanırsın. Yemek yiyorsan yemek yiyorsundur, uyuyorsan uyuyorsundur, sürünü yönetiyorsan sürünü yönetiyorsundur; ancak kabul etmesi lezzetsiz olsa da alıştığım doğada tamamen yer almıyorum artık. Dolayısıyla bugün akşam yemeğimi olmasa da, ona vermem gereken odağı şu kamerayla paylaşmak mecburiyetindeyim.
Leo Kruger elindeki et parçasına yaklaşıyor ve burnunu neredeyse yapıştırarak kokluyor onu. İyice çekiyor nefesi içine. Çektiği nefesin ardından gülümsüyor, keyfi yerine gelmiş gibi. Et parçasına doğru bakarak konuşuyor:
Leo Kruger: Bu, bu, bu benim almayı en sevdiğim koku. Çaresiz.. Kaderine mahkum.. Tamamen şahsi zevklerime göre şekillenecek.. Buna benzettiğim bir şey de ne biliyor musunuz? (Kruger bir anda kameraya çeviriyor bakışlarını.) Olacaklara dair hiçbir haberi olmayan insan yığını. Kaynağı bu yığından olan ve üstüme doğru bir yaylım ateşi gibi gelen merak dürtüleri. Sizin için merak dürtüsü, ben zehir demeyi tercih ediyorum. Çünkü merak en tehlikeli dürtüdür, en olmayacak şeyi oldurur; en yapmayacağınız şeyi bir anda size yaptırabilir. Yüce ve kusursuz doğanın bize verdiği en büyük ters köşedir merak. Sizi dışarıdaki tüm tehditlere açık hale getirir. Ne olacağını görmek için müdahale etmediğiniz olay örgüsü, bir anda gelir ve sizi tepetaklak eder. İşte bir önceki cümledeki dışarıdan gelecek tehdit.. Benim! Leo Kruger, sürünün alfası.
Leo Kruger: Aslında dışarıdan geldiğim söylenemez. Ben doğanın kalbinden, binlerce yıllık şu kusursuzluğun en içinden geliyorum. Size asimile ırk, artık onun dışındasınız. Onun tüm güzelliklerinin. Ne kalbinizi, ne içgüdülerinizi kullanabilecek haldesiniz. Aciz. Sadece mantık, ve yalandan vicdan. Hiçbir içgüdüden, hiçbir dürtüden eser yok. (Kruger biraz duraksıyor.) Dürtüler.. Dürtüler.. Bir alfanın benzini. Hiçbir sürü alfasını sonradan belirlemez, alfa en başında ortaya çıkar ve hakimiyetini sürünün geriye kalanına onaylatır. Onaylamayansa o sürüde devam edemez. Aynı şekilde, hiçbir alfa da kendini sonradan bulmaz. Bir alfa, her zaman alfadır. Burada bana yöneltileceğini düşündüğüm soru: ''Sen alfaysan sürün nerede?'' (Leo Kruger bu cümlenin üstüne durup çok gürültülü olmasa da histerik bir gülüş patlatıyor.) Gördünüz mü? Yine merak! Benim sürüm mü? Benim sürüm her yerde! Siz ayaklı çarpık kentleşmeler olarak onlara dikkat etmiyor olsanız da. Doğaya ait her şey, ama her şey benim sürümün bir parçası. İnsanlar dışında, yüce doğa sizi kendi huzurundan kovalı asırlar geçti. (Leo Kruger'ın sesi gözle görülür biçimde agresifleşiyor.) Ben her gece onun ayaklarına kapanıp, beni tekrar bağrına basması için çırpınırken. Siz onun değerini bilmediniz, aynı evrimsel kökene ait olduğum için utanıyorum hepinizden. Bu yüzden benim sürümde hiçbirinizin yeri yok, geriye kalan bitkisel ya da hayvansal tüm canlılar; hepsi benim korumam altında. Bana sığındılar, ben de onları yüzüstü bırakmadım. Aramızdaki tüm iletişim dürtüseldi. Koruma içgüdüm, onların tehlike altında olduğunu belli eden hareketleri. Hepsi. Hayatım bu dürtüler. Duygularla hiç işim olmadı. Çünkü duygular insanı doğal olandan uzaklaştırır. Korkarsın, dürtülerinin gerekliliklerini gerçekleştiremezsin. Mutlu olursun, dürtülerinden fazlasını yapmaya çalışırsın. Üzülürsün, dürtülerine kulak veremezsin. Heyecanlanırsın, dürtülerinden olanı ve olmayanı ayırt edemezsin. (Kruger'ın sesi giderek sakinleşiyor bunları anlatırken)
Leo Kruger: Duygular bir canlının zayıflığıdır. Vicdansa ayaklarda pranga. Doğada bunların hiçbirine yer yok, doğanın başlı başına bir acıma duygusu yok! Bir şey olacağı varsa olur, olacağı yoksa olmaz. Her şey siyah ya da beyazdan ibaret. Sen ister siyaha kötü dersin, ister beyaza. İster bana kötü dersin, ister bir başkasına. Ben doğanın içerisinde birisinin iyi veya kötü olabileceğine hiç inanmadım. Benim dışımdaki insanların dahi. Sadece asimilesiniz, ancak içinizde yatan benlik hala aynı. Duygularınızın esiri olduğunuzdan niyetleriniz ve yaptıklarınız buna göre şekillense de, bu siz iyi veya kötü olduğunuz için değil. Zihniyetinizin ne kadar pür olduğuyla alakalı. Eğer zihniyetiniz yeterince saflık barındırıyorsa, yapmak istediğinizi yapar ve bunun karşısında duran hiçbir somut ya da soyut engeli önemsemezsiniz. Ancak zihniniz bulanıksa; yapamadıklarınızı -ve ne için yapamadığınızı- kendinizden uzaklaştırırsınız. ''Tanrı böyle istemedi'', ''Kaderimde yoksa yapacak bir şey yok'', hatta abartıp yaptıklarınızı bile ''Hak yerini buldu'' gibi tabirlerle olağanüstü etmenlere yaymaya çalışırsınız. (Kruger sessiz bir biçimde gülümsüyor, gözünde küçümsemeye dair bir bakış yakalanıyor hafiften.) Doğa bu kadar karmaşık bir yer değil, sadece ona yabancı olana öyle gelir. Öyledir ki doğa onun sakinlerine sadece tek bir kanun koymuştur: ''Güçlü zayıfı ezer.'' Doğa bundan ibarettir. Tıpkı benim o barın çıkışında yaptığım gibi. Bunun arkasında başka hiçbir niyet yoktu, sadece doğamın kanunlarına uygun hareket ettim. Hak, hukuk, adalet, kader, kısmet.. Bu saçmalıkların hiçbirisinin orada yeri yok. Savaş yılın 52 haftası, haftanın 7 günü ve günün 24 saati boyunca her zaman sürer. Her zaman ayakta ve her zaman güçlü durmak zorundasın. Özellikle benim bulunduğum konumdaysan, çünkü dürtülerine kıskançlık duygusunu karıştırmış bir köpek her zaman alfalığına göz koyabilir ve koyacaktır da.
..
Leo Kruger: Savaş demiştim. Her ne kadar doğa, evlatlarının kendi arasındaki çatışmayı seyretmeyi pek sevmese de. Biz evlatlar, annemize yakınlaşmak için duyduğumuz bu ebedi arzuda diğerlerini kendimize rakip görme eğilimindeyizdir. Ebedi arzu bazen sönümlenir, bazen yeniden arşa çıkar. Bugünlerde onun yeniden yükseldiğini hissediyorum, yani kendime rakip seçmek için dürtüsel olarak yeniden arayıştayım. Yeterince anlamadıysanız, dikkat edin diyorum! Şu önümdeki et parçasından soluduğum kan kokuları, (Histerik bir gülümsemeyle) gerçekten keyifli! Buradaki mücadele sona erdiğinde ayakta kalan ganimetin hepsini alır. İşte o ganimet.. Benim olacak. Olmak zorunda.
Leo Kruger: Ta-ta!