laval, quebec
Kameralar Montreal'in kuzeyinde bulunan, yoğun olarak göçmen insanların yaşadığı Laval'da açılıyor. Farklı karelerle şehri tanıyoruz ve kadrajın değişmesiyle bir çiftlik evinin verandasında duruyoruz. Yüzünü göremediğimiz oduncu gömlekli birini, batmak üzere olan güneşi izlerken görüyoruz. Kısa bir sürenin ardından da bu kişinin sesini duyuyoruz.
''Kaybetmek, hayatımın nişanlısı ve ben onunla dans etmeyi öğrendim.''
Cümlesinin ardından arkasına dönüyor ve gördüğümüz kişi Sami Zayn! Suratında hem yorgun hem kararlı bir ifade var. Saçlarını düzeltip konuşmasına devam ediyor.
Sami Zayn: İnsan bazen kaybolmak ister, bile isteye. Kendini bulmak için. Bazen her şeyini kaybetmen gerekir, kendini hatırlayabilmek için. Bu sessizlik... Bana kim olduğumu hatırlattı. Uzun süredir buradaydım, tek başıma, her zaman olduğu gibi... 40 yaşındayım ve hala bir şeyleri öğreniyorum. Kendimle yüzleşerek. Çünkü bazen kaybetmek, en iyi öğretmendir. Çünkü bazen yere düştüğünde, kalkmak için ne kadar güçlü olduğunu anlarsın. Bir yıldan fazla süre önce akıl sağlığımı kaybettiğimi düşündüm. Yapmamam gereken şeyler yaptım, hem de oldukça fazla. Ringe çıkıp güreşmek bile zor geldi bana. En iyi arkadaşımı öldürmeye çalıştım, propaganda vari konuşmalar yaptım ve bir kemeri resmen yaktım. Ardından uzaklaştım ve şirketle bağım tamamen kesildi. Ringde olmadan, kafamın içindeki sarkastik düşüncelerle binlerce hayalde daha savaşmaya devam ettim. Omzum her seferinde üç saniye boyunca yerde kaldı. Kalktım, düştüm, kalktım, düştüm... Hayatım boyunca da bitmeyecek ama hayatımın sonuna kadar da savaşmaya hazırım. Ve bir gün bu dansın galibi olacağımı biliyorum.
Son cümlesinin ardından gün batımını izlemeye devam ediyor bir süre. Ardından kafasını sallayıp zoraki bir gülümseme atıyor kameraya.
Sami Zayn: Fazla dramatize ettim, biliyorum ama bununla yaşamayı da öğrendim. İyi sayılırım ve daha da iyi olacağım. Ehliyetimi de sonunda aldım. Kolay olmadı ama hala pratik yapmaya devam ediyorum.(Sırıtıyor ve sakalını kaşıdıktan sonra devam ediyor) 20 yıl önce tanıdığım bir çocuk vardı. Bu çocuk, televizyonda izlediği bir şovu o kadar çok sevmişti ki, “İşte,” demişti, “işte bu benim hayalim, işte bu yapmak istediğim şey, işte bu benim yolum.” Her çocuk hayal kurar. Kimileri futbolcu olmak ister, kimileri mühendis, kimileri ressam veya yazar… Ama bu çocuk, güreşçi olmayı hayal ediyordu. O duyguyu, ne olduğunu tahmin edebilirsiniz ne de anlayabilirsiniz. İçinizde bir şey var, sizi kemiren bir güç. Dışarı çıkmak isteyen, dövüşmek isteyen, acı vermek ve hatta acı çekmek isteyen bir güç. Etrafındaki pek çok insan onun hayallerine gülmüştü çünkü zamanla çocukların hayalleri küçülür, gerçeğe yaklaşırmış. Ama o, bunun geçici bir şey olmadığını biliyordu. Hayalini hissediyordu. O bu iş için doğmuştu. Ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin, bu hayal onu hiçbir zaman terk etmedi ve o da hayalini bırakmadı. Yıllar geçtikçe, sonunda o yolun kapısını aralayabildi. Her insanın bir kaderi vardır. Benden hep daha fazlasını beklediler. Her seferinde yüzlerinde o hayal kırıklığını gördüm. Belki de aklımın sağlıklı olmadığı zamanlar da bu anlar yüzündendir. Hayal kırıklığı, hayal kırıklığı, hayal kırıklığı... Ama artık bir şeyleri değiştirmek benim elimde ve ben bu sefer elimden gelenin fazlasını yapmaya hazırım. Hayat yeterince karmaşık ve çelişkilerle dolu. Ne saf beyazım ne de karanlık siyah, sadece gri. Yoldan sapmadan, sadece yolların artık gri olduğunu fark ettim, grinin, hayatın gerçek yüzü olduğunu fark ettim.
Sami Zayn içeri giderek bir fincan kahve alıyor ve ahşap bir verandaya oturup uzaklara dalıyor. Sakin ama sert bir ses tonuyla konuşmasına devam ediyor.
Sami Zayn: Şimdi, işler değişti. Geçmişim, hayal kırıklıklarımla, yenilgilerimle dolu… Ve evet, bunu kabul ediyorum. Bir zamanlar her kayıptan sonra kendimi yere düşmüş hissediyordum. Her darbe, her haksızlık… her kayıp, içimde bir yara açıyordu. Ama zamanla anladım ki, her yara, beni daha güçlü kılıyor. Birçok kez düşüp, kalkmayı başardım. Ama bu sefer, kalktığımda farklıydım. Bu sefer, düşerken hissettiklerim bana güç vermiyor, aksine o güç, içimdeki olgunlukla birleşiyor. Eskiden kaybettiklerimle savaşırken, şimdi kazandığım derslerle savaşıyorum. Ve öğrendim… Kaybetmek, her zaman bir son değildir. Kaybetmek, sadece bir başlangıçtır. Herkesin düşündüğü gibi, kaybettiklerimi geri almak için bir mücadeleye girmiyorum. Çünkü artık kayıpların ardında bir anlam var. Bu anlam, beni daha güçlü kılıyor, beni daha dirayetli yapıyor. Her adımda, her hareketimde, her sözümde, kaybettiğim o her şeyi kabul ediyorum. Ama bu, beni geri çekmeyecek. Tam tersine, beni ileriye götürecek. Şimdi burada, tam karşınızda, olgunlaşmış ve yeniden doğmuş bir Sami Zayn var. Bu, sadece bir geri dönüş değil. Bu, yeniden doğmuş bir adamın, yıkılmak yerine yükselmiş bir düşüncenin hikayesidir. En başında da söylediğim gibi: kaybetmek, hayatımın nişanlısı ve ben onunla dans etmeyi öğrendim.
Son cümlesinin ardından kameralar yavaş bir şekilde karararak kapanıyor.
Kameralar Montreal'in kuzeyinde bulunan, yoğun olarak göçmen insanların yaşadığı Laval'da açılıyor. Farklı karelerle şehri tanıyoruz ve kadrajın değişmesiyle bir çiftlik evinin verandasında duruyoruz. Yüzünü göremediğimiz oduncu gömlekli birini, batmak üzere olan güneşi izlerken görüyoruz. Kısa bir sürenin ardından da bu kişinin sesini duyuyoruz.
''Kaybetmek, hayatımın nişanlısı ve ben onunla dans etmeyi öğrendim.''
Cümlesinin ardından arkasına dönüyor ve gördüğümüz kişi Sami Zayn! Suratında hem yorgun hem kararlı bir ifade var. Saçlarını düzeltip konuşmasına devam ediyor.
Sami Zayn: İnsan bazen kaybolmak ister, bile isteye. Kendini bulmak için. Bazen her şeyini kaybetmen gerekir, kendini hatırlayabilmek için. Bu sessizlik... Bana kim olduğumu hatırlattı. Uzun süredir buradaydım, tek başıma, her zaman olduğu gibi... 40 yaşındayım ve hala bir şeyleri öğreniyorum. Kendimle yüzleşerek. Çünkü bazen kaybetmek, en iyi öğretmendir. Çünkü bazen yere düştüğünde, kalkmak için ne kadar güçlü olduğunu anlarsın. Bir yıldan fazla süre önce akıl sağlığımı kaybettiğimi düşündüm. Yapmamam gereken şeyler yaptım, hem de oldukça fazla. Ringe çıkıp güreşmek bile zor geldi bana. En iyi arkadaşımı öldürmeye çalıştım, propaganda vari konuşmalar yaptım ve bir kemeri resmen yaktım. Ardından uzaklaştım ve şirketle bağım tamamen kesildi. Ringde olmadan, kafamın içindeki sarkastik düşüncelerle binlerce hayalde daha savaşmaya devam ettim. Omzum her seferinde üç saniye boyunca yerde kaldı. Kalktım, düştüm, kalktım, düştüm... Hayatım boyunca da bitmeyecek ama hayatımın sonuna kadar da savaşmaya hazırım. Ve bir gün bu dansın galibi olacağımı biliyorum.
Son cümlesinin ardından gün batımını izlemeye devam ediyor bir süre. Ardından kafasını sallayıp zoraki bir gülümseme atıyor kameraya.
Sami Zayn: Fazla dramatize ettim, biliyorum ama bununla yaşamayı da öğrendim. İyi sayılırım ve daha da iyi olacağım. Ehliyetimi de sonunda aldım. Kolay olmadı ama hala pratik yapmaya devam ediyorum.(Sırıtıyor ve sakalını kaşıdıktan sonra devam ediyor) 20 yıl önce tanıdığım bir çocuk vardı. Bu çocuk, televizyonda izlediği bir şovu o kadar çok sevmişti ki, “İşte,” demişti, “işte bu benim hayalim, işte bu yapmak istediğim şey, işte bu benim yolum.” Her çocuk hayal kurar. Kimileri futbolcu olmak ister, kimileri mühendis, kimileri ressam veya yazar… Ama bu çocuk, güreşçi olmayı hayal ediyordu. O duyguyu, ne olduğunu tahmin edebilirsiniz ne de anlayabilirsiniz. İçinizde bir şey var, sizi kemiren bir güç. Dışarı çıkmak isteyen, dövüşmek isteyen, acı vermek ve hatta acı çekmek isteyen bir güç. Etrafındaki pek çok insan onun hayallerine gülmüştü çünkü zamanla çocukların hayalleri küçülür, gerçeğe yaklaşırmış. Ama o, bunun geçici bir şey olmadığını biliyordu. Hayalini hissediyordu. O bu iş için doğmuştu. Ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin, bu hayal onu hiçbir zaman terk etmedi ve o da hayalini bırakmadı. Yıllar geçtikçe, sonunda o yolun kapısını aralayabildi. Her insanın bir kaderi vardır. Benden hep daha fazlasını beklediler. Her seferinde yüzlerinde o hayal kırıklığını gördüm. Belki de aklımın sağlıklı olmadığı zamanlar da bu anlar yüzündendir. Hayal kırıklığı, hayal kırıklığı, hayal kırıklığı... Ama artık bir şeyleri değiştirmek benim elimde ve ben bu sefer elimden gelenin fazlasını yapmaya hazırım. Hayat yeterince karmaşık ve çelişkilerle dolu. Ne saf beyazım ne de karanlık siyah, sadece gri. Yoldan sapmadan, sadece yolların artık gri olduğunu fark ettim, grinin, hayatın gerçek yüzü olduğunu fark ettim.
Sami Zayn içeri giderek bir fincan kahve alıyor ve ahşap bir verandaya oturup uzaklara dalıyor. Sakin ama sert bir ses tonuyla konuşmasına devam ediyor.
Sami Zayn: Şimdi, işler değişti. Geçmişim, hayal kırıklıklarımla, yenilgilerimle dolu… Ve evet, bunu kabul ediyorum. Bir zamanlar her kayıptan sonra kendimi yere düşmüş hissediyordum. Her darbe, her haksızlık… her kayıp, içimde bir yara açıyordu. Ama zamanla anladım ki, her yara, beni daha güçlü kılıyor. Birçok kez düşüp, kalkmayı başardım. Ama bu sefer, kalktığımda farklıydım. Bu sefer, düşerken hissettiklerim bana güç vermiyor, aksine o güç, içimdeki olgunlukla birleşiyor. Eskiden kaybettiklerimle savaşırken, şimdi kazandığım derslerle savaşıyorum. Ve öğrendim… Kaybetmek, her zaman bir son değildir. Kaybetmek, sadece bir başlangıçtır. Herkesin düşündüğü gibi, kaybettiklerimi geri almak için bir mücadeleye girmiyorum. Çünkü artık kayıpların ardında bir anlam var. Bu anlam, beni daha güçlü kılıyor, beni daha dirayetli yapıyor. Her adımda, her hareketimde, her sözümde, kaybettiğim o her şeyi kabul ediyorum. Ama bu, beni geri çekmeyecek. Tam tersine, beni ileriye götürecek. Şimdi burada, tam karşınızda, olgunlaşmış ve yeniden doğmuş bir Sami Zayn var. Bu, sadece bir geri dönüş değil. Bu, yeniden doğmuş bir adamın, yıkılmak yerine yükselmiş bir düşüncenin hikayesidir. En başında da söylediğim gibi: kaybetmek, hayatımın nişanlısı ve ben onunla dans etmeyi öğrendim.
Son cümlesinin ardından kameralar yavaş bir şekilde karararak kapanıyor.
Son düzenleme: