lafayette
Louisiana
Loş ışıkla aydınlatılan bir depoda, deponun ortasında bir tezgah ve üzerinde yatan soluk bir beden görüyoruz. Bir süre sonra tezgahın yanına üzerinde kasap önlüğüyle Bray Wyatt geliyor. Wyatt, bir elinde sabun dolu bir lif diğer elinde ise su doldurulmuş bir maşrapayla tezgaha yaklaşıyor ve tezgahta yatan bedene bakıyor.
Şu adama bir bakın evlatlarım; bütün günahlarından arınmış, bütün kefaletlerini ödemiş özgür bir ruh. Aslında tutsak olan bizleriz, hala bu yerkürede nefes alan zavallılar. O ise bütün dünyevi kavgalardan bihaber şekilde sonsuzluklar ülkesine doğru yola çıktı bile.. Madalyonun iki yüzü var derler ya, bu adam artık sevemez, ama sevdikten sonra da yarı yolda bırakılmanın acısını tatmaz. Bir daha hiç bir zaman bir şeye sahip olmayacak; ama artık dolandırılamayacak ve kazıklanamayacak. Yerküre bir cehennem ve bizi kazıklarla bu cehenneme bağlamış vaziyetteler. Ve şimdi, bu genç adam kazıkları sökerek serüvenine bir son vermiş vaziyette. (Wyatt lifi adamın üzerine sıktıktan sonra suyu dökerek bedeni yıkamaya başlıyor) Aslında her şey ince bir ipliğe bağlı: Yerküre, onun üzerine bastığımız andan itibaren bize nefes ve sıhhat bahşediyor ama karşılığında bizden bir şeyler istiyor. İlk istediği şey ise, rolümüzü iyi yapmamız. Düşünün ki, yaptığınız ya da yapmadığınız hareketlerin etik olduğu ya da olmadığı tamamen hayat denen bu oyuna yerkürenin hangi noktasından başladığınıza bağlı! Ama nerede olursak olalım, rolümüzü iyi oynamalıyız öyle değil mi? Ana, baba, kardeş, çocuk. Ne olursak olalım hayat oynamak zorunda olduğumuz bir piyesten ibaret. Hayat bizden acıya dayanmamızı da talep ediyor haliyle. Tıpkı bu biraderimiz gibi, nefes aldığımız her an başka bir sınavı önümüze çıkarıyor. Çocukluğumuz, gençliğimiz, yetişkinliğimiz ve yaşlılığımız.. Bilincimizi kazandığımız her geçen gün daha fazla fedakarlık yapmamız gerekiyor ve bir süre sonra oynamamız gereken roller de birbirine karışıyor. (Wyatt bedeni yıkamaya devam ederken durup uzun uzun düşünüyor) Şu an, Bray Wyatt olarak değil başka bir adam ya da kadın olarak can bulmuş olsaydım, çok daha farklı bir kaderde çok daha farklı bir rolü oynuyor olabilirdim. Ama unutmayın, roller değişse de piyes hiç bir zaman değişmez. Ve siz o piyeste rolünüzü hakkını vererek oynayamazsanız, hayat sizi bir kenara iter ve dublörünüzü aramaya başlar.. Bunları biliyorum çünkü defalarca yaşadım ben. Burada defnetmeye hazırlandığım biraderlerim ve bacılarımla beraber her gün yeniden ölüyor ve gün aşırı yeniden doğuyorum. Ve her doğduğumda, biraz daha bilinçleniyorum, biraz daha büyüyorum.. Artık o kadar fazla acı yaşadım ki daha fazla büyüyemem dediğim anlarda bile kader bir şekilde fidana su vermenin yolunu buluyor. Ve günün sonunda, verilen tüm savaşlar ve tüm mücadelelerden geriye kalan... en fazla iki metrelik bir musalla taşından ibaret.
Wyatt sırıtıyor ve bedeni yıkamaya devam ederken kameraya bakıyor.
Çoğu zaman televizyonlarda ve billboardlarda gördüğünüz adamlar, size bir tane hayatınız var ve boşuna harcamayın derler. Ama bu yalan, birden fazla hayat yaşayabilirsiniz. Eğer hayatı bizim yaşadığımız gibi yaşar, dünyayı bizim gördüğümüz gibi görürseniz, tek bir ömrün içine birden fazla hayatın sığdığına da şahit olacaksınız. Bu adam, şu haliyle sizin için ölüden farklı değil belki ama onun da bu topraklarda yaşatmaya çalıştığı umutlar ve belki bir gün gerçekleştirmeyi umduğu rüyaları vardı. Belki bizden önceki hayatında tuttuğu bir takım, sevdiği bir kadın ve ziyaret etmeyi istediği bir ülke vardı.. Ama şimdi, her şey sökülüp atıldıktan sonra her şey boş görünüyor. Ben de hatalar yaptım madamlar ve mösyöler.. Gençliğin verdiği o tahammülsüzlükle, sabırsızlıkla aslında bağlanmama gerek olmayan şeylere sevdalandım... Peşinden gidilmeye değmeyecek kadar önemsiz, nefes tüketilmeyecek kadar gereksiz davaların savaşını vererek senelerimi heba ettim. Oysa hayat, üzerinize düşen rolü oynadığınızda ve fedakarlık yaptığınızda farklı enstrümanlardan ortaya çıkan bir kakafoni değil; temiz bir flütten çıkan notalar kadar sade ve duru. Bunu tam anlamıyla idrak edebilmem için, savaşlarla dolu seneleri geride bırakmam gerekti ama sonunda buradayım. Her zamankinden daha olgun, her zamankinden daha canlı.. Çünkü biliyorum ki bir gün bu yerküreyi terk ettiğim zaman bu taşın üzerinde yatarken başımda beni yağmalamak isteyen leş kargaları değil, benimle kader birliği yapmış kardeşlerim, dava arkadaşlarım duruyor olacak. Peki ya siz biraderlerim ve bacılarım, hiç düşündünüz mü, ölünce sizi kim yıkayacak?
Wyatt'ın rahatsız edici kahkahasıyla kameralar kapanıyor.
Louisiana
Loş ışıkla aydınlatılan bir depoda, deponun ortasında bir tezgah ve üzerinde yatan soluk bir beden görüyoruz. Bir süre sonra tezgahın yanına üzerinde kasap önlüğüyle Bray Wyatt geliyor. Wyatt, bir elinde sabun dolu bir lif diğer elinde ise su doldurulmuş bir maşrapayla tezgaha yaklaşıyor ve tezgahta yatan bedene bakıyor.
Şu adama bir bakın evlatlarım; bütün günahlarından arınmış, bütün kefaletlerini ödemiş özgür bir ruh. Aslında tutsak olan bizleriz, hala bu yerkürede nefes alan zavallılar. O ise bütün dünyevi kavgalardan bihaber şekilde sonsuzluklar ülkesine doğru yola çıktı bile.. Madalyonun iki yüzü var derler ya, bu adam artık sevemez, ama sevdikten sonra da yarı yolda bırakılmanın acısını tatmaz. Bir daha hiç bir zaman bir şeye sahip olmayacak; ama artık dolandırılamayacak ve kazıklanamayacak. Yerküre bir cehennem ve bizi kazıklarla bu cehenneme bağlamış vaziyetteler. Ve şimdi, bu genç adam kazıkları sökerek serüvenine bir son vermiş vaziyette. (Wyatt lifi adamın üzerine sıktıktan sonra suyu dökerek bedeni yıkamaya başlıyor) Aslında her şey ince bir ipliğe bağlı: Yerküre, onun üzerine bastığımız andan itibaren bize nefes ve sıhhat bahşediyor ama karşılığında bizden bir şeyler istiyor. İlk istediği şey ise, rolümüzü iyi yapmamız. Düşünün ki, yaptığınız ya da yapmadığınız hareketlerin etik olduğu ya da olmadığı tamamen hayat denen bu oyuna yerkürenin hangi noktasından başladığınıza bağlı! Ama nerede olursak olalım, rolümüzü iyi oynamalıyız öyle değil mi? Ana, baba, kardeş, çocuk. Ne olursak olalım hayat oynamak zorunda olduğumuz bir piyesten ibaret. Hayat bizden acıya dayanmamızı da talep ediyor haliyle. Tıpkı bu biraderimiz gibi, nefes aldığımız her an başka bir sınavı önümüze çıkarıyor. Çocukluğumuz, gençliğimiz, yetişkinliğimiz ve yaşlılığımız.. Bilincimizi kazandığımız her geçen gün daha fazla fedakarlık yapmamız gerekiyor ve bir süre sonra oynamamız gereken roller de birbirine karışıyor. (Wyatt bedeni yıkamaya devam ederken durup uzun uzun düşünüyor) Şu an, Bray Wyatt olarak değil başka bir adam ya da kadın olarak can bulmuş olsaydım, çok daha farklı bir kaderde çok daha farklı bir rolü oynuyor olabilirdim. Ama unutmayın, roller değişse de piyes hiç bir zaman değişmez. Ve siz o piyeste rolünüzü hakkını vererek oynayamazsanız, hayat sizi bir kenara iter ve dublörünüzü aramaya başlar.. Bunları biliyorum çünkü defalarca yaşadım ben. Burada defnetmeye hazırlandığım biraderlerim ve bacılarımla beraber her gün yeniden ölüyor ve gün aşırı yeniden doğuyorum. Ve her doğduğumda, biraz daha bilinçleniyorum, biraz daha büyüyorum.. Artık o kadar fazla acı yaşadım ki daha fazla büyüyemem dediğim anlarda bile kader bir şekilde fidana su vermenin yolunu buluyor. Ve günün sonunda, verilen tüm savaşlar ve tüm mücadelelerden geriye kalan... en fazla iki metrelik bir musalla taşından ibaret.
Wyatt sırıtıyor ve bedeni yıkamaya devam ederken kameraya bakıyor.
Çoğu zaman televizyonlarda ve billboardlarda gördüğünüz adamlar, size bir tane hayatınız var ve boşuna harcamayın derler. Ama bu yalan, birden fazla hayat yaşayabilirsiniz. Eğer hayatı bizim yaşadığımız gibi yaşar, dünyayı bizim gördüğümüz gibi görürseniz, tek bir ömrün içine birden fazla hayatın sığdığına da şahit olacaksınız. Bu adam, şu haliyle sizin için ölüden farklı değil belki ama onun da bu topraklarda yaşatmaya çalıştığı umutlar ve belki bir gün gerçekleştirmeyi umduğu rüyaları vardı. Belki bizden önceki hayatında tuttuğu bir takım, sevdiği bir kadın ve ziyaret etmeyi istediği bir ülke vardı.. Ama şimdi, her şey sökülüp atıldıktan sonra her şey boş görünüyor. Ben de hatalar yaptım madamlar ve mösyöler.. Gençliğin verdiği o tahammülsüzlükle, sabırsızlıkla aslında bağlanmama gerek olmayan şeylere sevdalandım... Peşinden gidilmeye değmeyecek kadar önemsiz, nefes tüketilmeyecek kadar gereksiz davaların savaşını vererek senelerimi heba ettim. Oysa hayat, üzerinize düşen rolü oynadığınızda ve fedakarlık yaptığınızda farklı enstrümanlardan ortaya çıkan bir kakafoni değil; temiz bir flütten çıkan notalar kadar sade ve duru. Bunu tam anlamıyla idrak edebilmem için, savaşlarla dolu seneleri geride bırakmam gerekti ama sonunda buradayım. Her zamankinden daha olgun, her zamankinden daha canlı.. Çünkü biliyorum ki bir gün bu yerküreyi terk ettiğim zaman bu taşın üzerinde yatarken başımda beni yağmalamak isteyen leş kargaları değil, benimle kader birliği yapmış kardeşlerim, dava arkadaşlarım duruyor olacak. Peki ya siz biraderlerim ve bacılarım, hiç düşündünüz mü, ölünce sizi kim yıkayacak?
Wyatt'ın rahatsız edici kahkahasıyla kameralar kapanıyor.