Bazen "ben demiştim" demenin ne kadar büyük bir puştluk olduğunu bilsem de bu cümleyi telaffuz etmekten kendimi alıkoyamıyorum. Eyalet Cinayet Bürosunun kahkahalar eşliğinde Ahlak Büroya devrettiği bir dosya, benim yaşanan olaylara dair tek tanık olabileceğini düşündüğüm bir kadın ve iki hafta sonra gerçekleşen bir cinayet. O zaman diliminde benimle dalga geçen bütün ofis arkadaşlarım, dosyanın Ahlak Büro'dan tekrar cinayet büroya postalanması sonrası bana saygı duymaya başladılar. Ama elindeki işi bitiremiyorsan, saygı ne boka yarar? Dora Lange, Temmuz ayında taktığı geyik boynuzlarını yeniden giymeye karar vermişti.. bu sefer ikiye ayrılmış bir gövdeyle beraber. Dışarıda bir avuç yakalanamayan hayvan adeta kadın bedenleriyle gösteri yapıyordu ve benim bu gruba uzanabilecek tek tanığım da haklanmıştı. Biz, vurma yetkisi dışında hazinesi olmayan bir avuç sert çocuk, Lafayette'teki görünmez bir hayaletle bile baş edemeyen bir avuç embesilden başka bir şey değildik.
Dora öldükten sonra, DYP 990 plakalı kırmızı pikap için eyalet çapında ihbarda bulunulmasına rağmen hiç bir bok bulamadılar. Ben de kendi bildiğim usulü izledim, arabana atla ve düşmanın gibi düşün. Hasta olduğumu söyleyerek uyduruk birkaç raporu amirime teslim ettikten sonra kırsalın ortasında kilometrelerce dolaştım. Herhangi bir amaç, herhangi bir hedef olmadan. Claire'ın son görüldüğü bölgedeki tüm pub'lara, tüm birahanelere oturdum. Berduşlarla, bağımlılarla içki içip fahişelerle yatarak haftaları heba ettikten sonra şansın yüzüme güldüğünü düşündüm. Çünkü bahsi geçen kırmızı pikap, Lou's Place isimli çürümüş bir birahanenin çıkışında tam karşımdaydı. Silahıma ve el fenerime davranıp yağan yağmurun altında araca ikazda bulundum ama içimden bir ses aracın boş olduğuna emindi. Camların içerisine baktım, eski püskü bir gaz lambası, tek bacağı kırılmış sallanan sandalyeler ve ıvır zıvır bir sürü eşya. Pikabın içinde her şey vardı, şoför hariç.
Dora öldükten sonra, DYP 990 plakalı kırmızı pikap için eyalet çapında ihbarda bulunulmasına rağmen hiç bir bok bulamadılar. Ben de kendi bildiğim usulü izledim, arabana atla ve düşmanın gibi düşün. Hasta olduğumu söyleyerek uyduruk birkaç raporu amirime teslim ettikten sonra kırsalın ortasında kilometrelerce dolaştım. Herhangi bir amaç, herhangi bir hedef olmadan. Claire'ın son görüldüğü bölgedeki tüm pub'lara, tüm birahanelere oturdum. Berduşlarla, bağımlılarla içki içip fahişelerle yatarak haftaları heba ettikten sonra şansın yüzüme güldüğünü düşündüm. Çünkü bahsi geçen kırmızı pikap, Lou's Place isimli çürümüş bir birahanenin çıkışında tam karşımdaydı. Silahıma ve el fenerime davranıp yağan yağmurun altında araca ikazda bulundum ama içimden bir ses aracın boş olduğuna emindi. Camların içerisine baktım, eski püskü bir gaz lambası, tek bacağı kırılmış sallanan sandalyeler ve ıvır zıvır bir sürü eşya. Pikabın içinde her şey vardı, şoför hariç.
"DYP 990 plakalı kırmızı pikap bulundu. Olay yeri inceleme ve takviye destek istiyorum. Koordinat bilgisi veriyorum-"
"Kontrol ediyorum.. Araçla ilgili soruşturma kapanmış dedektif."
"Buraya hemen bir ekip göndermezsen-"
"Korkarım bunu yapamayacağım, üstlerimi bilgilendiririm, eğer olay yeri incelemenin vaktini harcamaya değer bulurlarsa sizi ararı"
Sikeyim böyle işi.
Telefonu kapattım ve birahanenin önünde toprağa saplı duran küreği kaptığım gibi ters ucuyla şoför koltuğunun yanındaki camı paramparça ettim. Ayak takımından birkaç kişi birahaneden fırlayarak bağırmaya başlamıştı ama kim olduğumu bilen mekan sahibi onları durdurdu, akıllıca. Kolumu içeri sokup kapıyı açtıktan sonra vites topuzunun üzerinden atladım ve fenerimle her şeye bakmaya başladım. Bir özelliğim var: Manzarayı koklayabiliyorum. Bir kişiyi ya da bir sahneyi gördüğüm zaman, sadece koklayarak tüm sırları keşfedebiliyorum. Pikabın arka kısmında bulduğum şeyler, gaz lambası, sandalye, oraya buraya atılmış Hawaii gömlekleri kendi başlarına hiç bir anlam ifade etmiyordu ama onlara baktığım zaman bile tüylerim diken diken oluyordu. Öteberiyi karıştırırken, tozlu zeminde hiç kirlenmemiş bir fotoğraf dikkatimi çekti. Bunca pisliğin içerisinde bu kadar temiz ve düzgün bir fotoğraf. Elime aldım ve demin tüylerimi ürperten şeyin ne olduğunu anladım... Sanki gözlerimin içini izliyormuş gibi görünen şeytani görünümlü bir herif ve tam altında bana bırakılmış gibi duran bir not:
"Hoş geldin, dedektif"
Pikabın arka kapısı çat sesiyle açılır ve haftalardır peşinden koştuğum adam, yanında iki kişiyle beraber beni zaptederken silahım için mücadele ettim; ama yüzüme arka arkaya inen yumruklarla kendimi zeminde buldum. Silahım gitmişti. GPS'li polis telsizim ise pikabın dışında, yağmurlu havanın altında toprağa saplanmış vaziyetteydi. Şoför mahalline geçen adam gevrek bir kahkaha atarken, adamlardan iri olan beni boğazımdan bastırdı. Debelenirken camdan baktığımda gördüğüm son manzara, 15 dakika önce benimle kadeh tokuşturup dostça sohbet eden adamların götürülüşümü kahkahalar içerisinde izlemeleriydi. Biliyorlardı, burada neyin döndüğünü ben hariç herkes biliyordu ve bense kim olduğunu ya da ne istediklerini bilmediğim adamların tam ortasına bir enayi gibi atlamıştım. Adam boğazıma bütün gücüyle bastırmaya devam etti ve dünya yavaşça karardı.