Lafayette, LA, 702. Otoyol
Marty ile araçta biteviye yolculuğumuz devam ederken, radyoda yalnızca civardaki siyahi kiliselerde çalınabilecek türden bir ilahi yankılanıyordu. Louisiana Eyalet Polis Merkezinde görev yapmaya başlamamın 5. senesiydi. Bu civarda, genelde varoş ve yoksul yerlerde karşılaşabileceğiniz türden şeyler yaşanırdı. Bizim işimiz ise, organize suç örgütleri olarak tanımlanan ama bizim polis literatüründe "haydut takımı" olarak adlandırdığımız grupları tespit etmekti. İşimizde iyi miydik, kötü müydük bunu biz de bilmiyorduk. Ama 2013 senesinin Temmuz ayında, işin içinde Ahlak Büronun, Cinayet Masasının ve Şerif Ofisinin aynı anda dahil olacağı türden karmakarışık bir meseleyle karşılaştığımızda; yeteneklerimizin test edileceğini fark ettim.
Bizim baktığımız bölge, Amerika'nın belki de en az yatırım gören, en salaş yerlerinden biri olan Lafayette'ti. Lafayette, dışı makyaj ve pahalı giysilerle süslenmiş, ama içten çürüyen bir fahişeye benziyor. Şehri heykellerle ve karnaval süslemeleriyle doldurup sizi karides lokantalarında ağırlıyor. Oysa ki ben ve Marty ile bu şehrin kırsal kesimlerine bir yolculuk yapma imkanınız olsa, buranın yeryüzündeki cehennemden farksız olduğunu görürsünüz. Buradaki gençler, iki akşam yemeği parası için her türlü pisliği yapmaya hazır; ama bu aymazlıklarını kamufle edebilecek kadar da yüzsüzler. Her gün, bu pisliklerin taşranın süsü haline getirdiği uyuşturucu, şiddet ve gasp olaylarıyla uğraşmak adamın ruhunu emiyor. Ve bugün, araçta ilerlerken kafamda bu düşünceler dönüp duruyordu, Ancak araçtan indiğimde, bunun daha önce karşılaştığım vakalara benzemediğini-
"Yine gündüz düşü mü görüyorsun Cohle?"
Marty, tuhaf aksanı ve her şeyi hemen kabullenen yapısıyla buradaki bütün her şeyle bir bitki örtüsü gibi uyuşan bir adamdı. İmgelere, metafiziğe inanmaz; bir silahın ve şarjörün her türlü meselenin hakkından geleceğini düşünürdü. Buraya gelişimden sonraki zaman diliminde hareketlerine hiç ısınamamış olsam da, "Wyattlar" olarak adlandırdığımız bu dosyadaki her türlü şoke edici gerçeği beraber göğüslüyor oluşumuz, kendisiyle arkadaşlığın ötesinde bir bağ oluşturmamıza yardımcı oldu. O gün, tabi ki onun hakkında bunları düşünmüyordum. "O lanet olası ağzını yine açtı" diye düşünüyordum. Beraber ağaç kümesinin ortasına ilerlediğimizde ise, deminden beri bahsetmiş olduğumuz manzarayı gördüm.
Geyik boynuzları kafasına bir kuş yuvasıyla beraber takılmış olan genç, beyaz tenli bir kadın; bir ağaç köküne dua eder gibi bir pozisyonda mıhlanmış ve elleri bağlanmış vaziyetteydi. Dizlerinden ve dirseklerindeki morluklardan onun bağlanmadan önce yerlerde epey sürüklendiğini ilk bakışta anlamıştım. Marty, şerifin adamlarıyla laflarken kadının bulunduğu yere iyice yaklaşarak incelemeye başladım.
"...bu lanet olası şey de ne böyle?"
" Göründüğü gibi değil baylar, bu kadın ölü değil."
"..ona kimyasal bir şey vermişler, kaskatı duruyor. Savcı fotoğraflama işlemi başlamadan önce onu yerinden kıpırdatmamamızı emretti. Hastaneye götürülüp uyandırıldığında ne olduğunu öğreniriz"
Duyduklarımı anlamlandırmak zor olsa da, yaklaştığımda bunun doğru olduğunu kadının nabzından anladım. Bu kadın yalnızca 5-6 saattir bu durumdaydı, ama ölü değildi. Benim metodum her zaman, görünenin ötesinde bir şey olup olmadığını kontrol etmekti. O yüzden diğerlerinin göremeyeceği bir şey arıyordum. Çok geçmeden keşfimde başarıya ulaştım. Kadının ensesinde dağılan saçlarının altında, koyu bir boyanın izi duruyordu. Eldivenimi takıp saçları araladığımda, diğerlerine döndüm.
"Belki bu, bizi bir şeye götürür."
Marty ve diğerleri sohbeti kesip yanıma yaklaştığında kadının saçlarını ikiye ayırarak ense kökünde bulunan şeyi gözler önüne serdim. Kadının ense köküne, büyük bir gaz lambası figürü çizilmişti. Altına ise ancak altı yaşında bir çocuğa ait olabilecek kadar düzensiz harflerle "GÜNAHKAR" yazılıydı. Kafamı kaldırıp sazlıklara baktığımda, birinin, ya da bir şeyin beni izlediğini hissettim. Ancak oraya yaklaştığımda kimseyi göremeyince, bunun çalılıklar arasında gezen alelade bir hayvan olduğuna kanaat getirdim. Daha sonradan bu kadını buraya bırakan adamların bana bıraktığı izler ve dosyanın devamındaki olayları görebiliyor olsaydım; ilk yapacağım iş elimde tabancayla çalıların arasına dalmak olurdu. Ancak o gün, Güney'in bu kadar derininde nasıl yaratıkların saklı olabileceğini bilmiyordum. Hiç birimiz bilmiyorduk.