Tom denildiğini duydu. Arkasını döndü istemsizce, onun kendisi olmadığını bilmesine rağmen. Hademe çıktı karşısına. Elini omzuna attı. Hademe gülüyordu. Tanımadığı adama baktı. Hademe onu tanımamasını anladı. "Yine mi unuttun Tom" dedi. "Benim adım Tom değil" diyerek karşılık verdi. "Yani yine unuttun Tom" diye hademeden bir yanıt oldu. Kafası karışmıştı. Bu adam kimdi ve neden Tom isminde bu kadar inatçıydı. "Peki sen kimsin Tom" dedi hademe. Sanki düşüncelerini okumuştu. Onun kim olduğunu sorguladı. Bunları nasıl bilebilirdi ki? Kendi düşüncelerini kendisi o kadar iyi bilmiyordu. Aslında kendini o kadar iyi bilmiyordu. O kimdi. Neden buradaydı, ne yapmayı amaçlıyordu? Adı neydi? Emin değildi ama Tom ona doğru hissettirmiyordu. Ancak bu isteklerin ötesinde, kendisine verilmiş bir yük olabilirdi. Kendine baktığında sıradan bir insandan başka bir şey göremedi. Tom da gayet sıradan bir adamın ismiydi. Belki de Tom'du aradığı soruların cevabı. Ancak içinde bir his vardı. Ne olursa olsun, huzursuz hissettiren bir dürtü. Tom onun aradığı cevap değildi. Ancak bunun neden olduğunu algılayamadı. Sanki içinin derinliklerinde bir ses vardı. Bağırıyordu ona. Ancak bu ses onun değildi. Dinlemek istedi ancak çok derindeydi. Kendisi çoktan kaybolup gitmişti. Bir hatıra kırıntısından ibaretti. Onun da sonraki rüzgarda uçması kaçınılmazdı. Yine de o haliyle çabalıyordu. Anlamsızdı ama deniyordu. Bunalmıştı. Kafasını kaldırıp düşüncelerden sıyrılmaya çalıştı. Koridorda buldu kendisini. Önünde bir kapı vardı. 665. Korkarak girdi. Kendisini bir sahilde buldu. Anlamıyordu. Hızlıca arkasını döndü ancak sadece sonsuzluğa uzanan kumlar vardı. Koşmaya çalıştı ancak hiçbir yere gidemiyordu sanki. Sonsuza kadar uzanan kumlar, ucu bucağı görünmeyen bir okyanus. Yorulana kadar koştu. Nefesi tükenene kadar koştu. Uzakta bir karartı gördü. Ancak uzun süredir koşuyordu, artık gücü kalmadı. Yürümeye çalıştı ama karartının uzaklaştığını gördü. Bitkin haline rağmen koştu. Ancak en sonunda yere düştü. Yine de bırakmak istemiyordu. Sürünmeye başladı. Kendini sürükledi. Ancak yavaştı. Karartı gözden kayboluyordu. Bitkin bir halde oturdu. Burnundan kan geldi. Kanın ağzına geldiğini hissediyordu. Sanki gözlerini kapıyordu bir güç. Ancak gözlerini kapatmak istemiyordu. Orada ne vardı, onu görmek istiyordu. Bağırmak istedi ama sesi yok olmuştu. Dünyanın sesi yoktu. Yanındaki okyanustaki dalgaları gördü ancak ses duyamıyordu. Rüzgarı hissetti ama sesi yoktu. Bağırıyor muydu bilmiyordu ama duymuyordu. Paniğe kapıldı. Ellerinin karıncalandığını hissediyordu. Nefesi sıklaşmıştı. Ne olacağını biliyordu. Engellemek adına tekrar sürünmeye başladı. Ancak karıncalanma bütün vücuduna yayıldı. Artık hareket edemiyordu. Gök karardı. En sonunda gözleri karardı.
Gözlerini tekrar açtığında kendisini karanlık bir sokakta buldu. Anlamıyordu. Neden bu akıntıda kaybolmuştu. Hiçbir gücüm kalmadı diye düşündü. Artık kendi hayatının kontrolünü kaybetmişti. Birisi onu sürekli bir yerlere sürüklüyordu. Karanlık bir sokaktı. Hemen ileride açıklığı görebiliyordu. Ancak arkasını döndüğünde, bir tabelanın yanıp söndüğünü gördü. Sanki onu çağırıyorlardı. Tabelaya doğru yürürken, bir diğeri aydınlandı. Ona doğru giderken bir diğeri. En sonunda bir sokak lambası yandı. Lambanın altına doğru gitti. Lambanın altında bir ceset buldu. Genç, otuzlarında bir adam gibiydi. Sarı saçları vardı. Daha fazla yaklaşmak istedi. Sanki ceset onu kendisine çekiyordu. Tanıdık bir hissi atamadı üzerinden. Ancak birden bir el gelip onu çekti. Duvara yasladı. Anlık bir refleksle onu geri ittirdi. Kim olduğunu bilmiyordu. Ancak çok tanıdıktı. Sanki aynaya bakar gibiydi.
??? Demek sendin Tom. Herkes sana güvenirken, bunların arkasında olan kişi sendin. Şimdi görüyorum. Sana güvenerek ne büyük aptal olduklarını şimdi görüyorum. Hepsi sendin. Katil sendin. Bunların arkasında olan. Bunların hepsi senin oyunundu. Herkese güldün. Herkes sana güveniyorken, sen onlara güldün değil mi? Lanet olsun Tom. Lanet olsun, sana güvendim. Hepimiz güvendik.
Tom Anlamıyorum, bana neden Tom diyorsun anlamıyorum? Ben Tom değilim. Ben kimseye bir şey yapmadım. Sen kimsin onu bile bilmiyorum.
William Beni bilmiyorsun he, hatırlatayım, ben William. Senin yıllarca dostun olan adam. O aptalca kitapları yazmanı sağlayan kişi.
William cebinden silahına sarıldı. İkisi boğuşmaya başladı. Sonunda silah atışlandı. William karnını tutarak yere düştü. Tom şaşkındı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken silah elinde kaldı. Tom karanlığa doğru koştu. Ancak yankıları duyuyordu. William'ın yankılarını...
William Benden önce buraya gelenler kayboldu. Hepsi ölmüş olarak sayıldı. Katil beni bir yerden başka yere sürükledi. Kafamda bir hikaye yazmaya çalışıyordu. Karanlıklarda fısıltıları duyuyordum. Karanlıktan insanı korkutmaya çalışıyorlardı. Tipik korku filmi saçmalıkları. Cinayet alanlarına gittiğimde sanki hissediyordum. Bir ağırlık vardı. Ölülerin gözlerinde gözüküyordu. Gözlerinde bir anlam vardı. Göremiyordun ama oradaydı. Sanki bir şey senin anlamsız varlığının üstüne yazılıyordu. Kaybolma hissi çok yüksekti. Sanki birisi hikayeyi değiştiriyordu. Bir yazar vardı. Belki bir kurbandı. Ya da katilin kendisiydi. İnsanlar yazarın katil olduğuna inanıyordu. Ben katili bulmak için elimden geleni yapıyordum. Ancak emin olamadığım şey vardı. Ben mi katilin peşindeydim, yoksa katil yazarın hikayesindeki bir piyon muydum. Cinayetler sizi dünyanın her türlü karanlığına sokabilirdi. Hepsi birbirinden vahşiydi. İnsanın görebilmesi için karanlığa girmesi gerekiyordu. Karanlıktan çıkan kimsenin olmadığını biliyordum. Benden öncekinler çıkamadı. Cinayet mahallinde hikayeler vardı. Tamamlanmamış şeyler. Ancak bunlar gerçek gibiydi. Arka sokaklardan birinde bulduğum bir kağıt beni delirtmek üzereydi. Yoksa ben, beni izliyor muydu. Kendi cinayetimi yazıyordu. Yazar tarafından nasıl öleceğimi yazıyordu. Bana ait olan bütün bilgiler doğruydu. Ne zamandır beni izliyordu. Bir yerlerde gizli bir kamera mı vardı. Bu şehirde beni izleyen birisi mi vardı. Yazar, belki de hepsi yazardı...
Tom koştu. Peşinden sirenlerin geldiğini duydu. Hızlanmaya çalıştı. Ancak çıkmaz bir sokaktı. Sadece bir kapı vardı. Aydınlık bir kapı. Kilitliydi ancak tüm gücüyle kapının üstüne atıldı ve kapıdan içeri girdi. Panikle arkasına baktığında kapının olmadığını fark etti. Sadece duvar vardı. Ayağa kalktı. Odada bir pencere yoktu. Sadece bir masa ve masada bir daktilo.
William Yazarı aramam hiçbir yere varmıyordu. Her yaklaştığımda, sanki birisi önüme engel koyuyordu. Sanki birisi senaryoyu değiştirip duruyordu. Ben ne olduğunu anlamıyordum. Yazarın adı herkes tarafından tek bir şekilde söyleniyordu. Herkes onun Tom olduğunu söylüyordu. Tom kimdi. Kimse onu bilmiyordu. Sanki böyle birisi hiçbir zaman yoktu. Dışarıda gördüğün herhangi bir adamdı. Ancak her şey nasıl ona varıyordu. Anlayabildiğim bir şey değildi. Onun katil olduğunu düşünmüyorum. Katil kim olabilir diye düşündüğümde, bir şeyleri kaçırdığımı fark ettim. Geri dönüp cesetlere bakmak istedim. Hepsinin adı William'dı. Hepsi bana benziyordu. Hatta benimle aynıydı. Bu ölenler ben miydim? Sanki bir döngüde gibiydim. Hiçbir sonuca varamıyordum. Yazarın amacı sanki birilerini öldürmek değildi. Bir şey anlatmaktı. Bir hikaye anlatmaktı. Bunların hiçbir anlamı yoktu. Anlamı olan tek yer, yazarın beynindeydi.
Tom masaya oturduğunda daktiloda yazılanlara baktı. Hikayenin adı geri dönüştü. Okumaya başlarken burnu kanıyordu.
William Bütün bulduğum yazılar beni bir hikayeye kavuşturdu. William isminde bir güreşçinin hikayesiydi. Dünyanın tepesinde olduğuna inanıyordu. Okuması bile utanç vericiydi. Kendi egosu tarafından zehirlenmişti. Sadece başarıyı görüyordu gözleri. Kendini bir kahraman olduğuna inandırmaya çalışıyordu ancak kötü adamdı. Bu olduğunun farkında bile değildi. Kendi hayalleri içinde kaybolmuştu. Ancak gerçekler suratına vurunca bunu kaldıramamıştı. Depresyona girmiş haldeydi. Kendi eski halinin gölgesi gibiydi. En sonunda pes etti. Kendi adını unuttu. Kendi amacını. Kendi hikayesinde kaybolmuştu. Artık kendi hikayesinin başrolündeki adam o değildi. Artık bir hikayeye dahil değildi. Sokaktaki herhangi bir adamdı. Kendi hikayelerini yazıyordu. Onu geri çağıran bir şeyler vardı ama duymak istemiyordu. En sonunda hikayelerini değiştirmeye başladı. Artık bir kahraman değildi. Artık kendi hikayelerinin kurbanıydı. Hikayeler zamanla psikolojik travmaları anlatan bir hale gelmişti. Her hikayede bir fedakarlık veriyordu. Kendisinden bir parça veriyordu. Her hikayede kendinden bir şeyleri öldürüyordu. Hepsini öldürdüğünde artık kendi kalmayacaktı. Sadece Tom diye sıradan bir adama dönüşecekti. Son cinayet ise benimkiydi. Ancak ben ölmeyecektim.
Tom burnundaki kanı sildi. Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Ezbere biliyordu ne olacağını. Ne yapması gerektiğini biliyordu. Masanın üstündeki daktilonun tuşlarına bastı. Gözleri hep kapalıydı. Sesler yükseliyordu. Bağırışları duyuyordu. Ancak yazıyı bitirdi. Gözlerini açtığında evindeki çalışma odasındaydı. Yazı bir istifa mektubuydu. Masadaki onlarca mektubun bire bir aynısıydı. Yeni bir tanesi. Kağıdı eline aldı. Masaya dehşetle baktı. Artık gözleri yanıyordu. Sinirle kağıtları dağıttı. Hızlıca ayağa kalktı. Masanın üstünde ne varsa dökmeye başladı. Daktiloyu duvara fırlattı. Ancak bacaklarında güç kalmamıştı. Odanın kapısına vuruyorlardı. Sürünerek kapıya yöneldi. Eşi kapıdan içeri girdi. Yerdeki adamı tutup kaldırdı. Günlerdir durmadan aynı mektubu yazıyordu. Eşi onun yanağını okşadı. En sonunda boğazından bir ses çıktı. "Ben kimim" diye sordu ona.
"Senin adın William"
"I was trapped in a thousand nights
With no escape
Nightmares taking me over
Now I'm wide awake
Now I'm wide awake
Oh, I died like a million times
Through the waves I break
The nightmares finally over
Now I'm wide awake
Now I'm wide awake"