Gecesiz bir geceydi... İnsanı yiyip bitiriyordu... Minibüsün gece trafiğinde yavaş yavaş gidiyordu. Nereye inmişti, nereye varmıştı... Kimdi ve amacı neydi... Varacağı durak neredeydi... Şehrin ışıkları akıp giderken, kafasını dayadığı cama vuruyordu. Gecenin karanlığını bölüyorlardı. İstenmeyen birer misafir gibiydiler. Kalkmak bilmiyorlardı. Renkler akıp gitti. Siyah bir deftere işlenmiş gibiydiler. Renkler, insanlar... Hepsi çok kalabalıktı... Kırmızı elbisesinin içinde yeşil sözler söyleyen, kahverengi bir fıstık gördü. Konuştuğunu görüyordu ama ne söylediğini anlamıyordu... Ya da dinlemiyordu... Artık bunların bir anlamı yoktu onun için. Hepsi bir rüya gibiydi. Hatta bir kabustan sürekli uyanmak gibiydi. Düşünceler zihnini yiyip bitirmişti. Boş bir kabuk gibiydi. Sarsıldı sadece... Gözlerindeki ışık çok önceden sönmüştü... Gecesiz bir geceydi... İnsanı yiyip bitiriyordu... Ölü bir adam gibiydi... Renkler onu terk etmişti. Kelimeler artık anlamsızdı. Kendini bir yerlere sürüklüyordu. Ana karnında bir bebeğin halinden daha acizdi. Ona devam gücünü veren bir şey bile kalmamıştı. Artık sadece içgüdüden ibaretti. Vahşi bir hayvan gibi yırtıcı bir içgüdü değil. Bir bitki gibi. Yaşamını idare etmekten başka bir şey sağlayamıyordu... Bir durakta kendisini dışarı bıraktı. Dünyadan düşer gibiydi. İlk eline geçen şeye tutundu. Bu bir çöp kutusuydu. Hafifçe gülümsedi... Kendi türünden birini bulmayı beklemiyordu. İçini dökmek istedi. Ama içinde bir şey yoktu... Bütün gücü kesilmişti... Kendini zorladı. Duvarlardan destek alarak ilerledi. O sırada gökyüzü yarıldı ve bardaktan boşalırcasına yağmur geldi. Panikledi. Islanmak istemiyordu. Girebildiği ilk binadan içeri girdi...
Bir otelden içeri girmişti... Bu otelin adı Oceanview Hotel'di. Bir okyanus gördüğünü hatırlamıyordu. Sanki ömrü boyunca hiç okyanus görmemişti. Bu yanlış bir bilgiydi. Oysa ki sürekli okyanusu görürdü. Yıllar boyunca kıta değiştirdiği her seyahatte en basitinden. Okyanus hep oradaydı. Ama gerçekten bir yerlere gitmiş miydi? Nasıl olabilirdi ki? Otistik bir çocuktu... Bir tek sportif aktiviteleri yapabiliyordu. Zorlanmadan konuşamıyordu bile. Üç beş arkadaşı ile kilisede ve okulunun spor salonunda boğuşmaktan başka bir şey yapamıyordu. Arkadaşlarının üç beş kahkahasına oraya buraya atlıyordu. Bir gün boynunu kıracağını biliyordu. Bir gün anlamsız yaşamını kendisi sonlandıracaktı. Ancak vücudu bunu reddediyordu. Ruhu çoktan kırılmıştı. Hiçbir ilaha inanmamıştı, hep kendisi vardı. Ancak artık kendisi de onu terk etmişti. Vücudu, bozulmuş bütün anılarına rağmen direnmeye çalışıyordu. Otelin kapısından girdi. Resepsiyona doğru ilerledi ve cüzdanını bıraktı. Cüzdanında yüklü bir miktar para vardı. Acaba biraz önce dükkan mı soymuştu. Son düşüncesi bu oldu...
-----------------------------------------------------------------------------------
Uyandığında kendisini bir yatakta buldu. Hızlıca kalkmaya çalıştı ama vücudunun hiçbir gücü kalmamıştı. O sırada yatağının yanına bırakılmış masaya baktı. Masanın üstünde yemekler vardı. Elleri ile yemeye başladı. Dışarıdan muhtemelen bir hayvana benziyordu. Ancak onun için, zaten bir hayvandı kendisi. Yemek adına ne varsa yedi... Yataktan kalkacak enerjisi vardı artık. Hızlıca kalktı ve bu yüzden tökezledi. Sanki yürümeyi unutmuştu. Sürünerek kapıya yöneldi. Kapının kulpunu tutarak kalkmaya başladı. Ayağa bir şekilde kalktı ve tüm gücüyle kapıyı açtı. Ancak sonrasında ayağı kaydı ve kendisini yeniden yerde buldu. Yerde kendini oturur pozisyona getirdi. Duvara yaslanarak oturdu. Çıktığı odanın kapısından odanın numarasına baktı. 665... İstemsizce güldü. Sinirleri bozuldu... O sırada koridordan birisinin geldiğini duydu. Kalkmaya çalıştı. O sırada yere kaydı gözleri. Neden kaydığını anlamaya çalışırken yerde onu gördü. Kırmızı bir su birikintisi... Yani kan mı demek istemişti... Bilmiyordu. Paniklemeye başladı. Nefes alış verişi sıklaştı. Tutunmaya çalıştı ama ellerinin tamamen karıncalandığını ve uyuştuğunu fark etti. Nabzı kulaklarında atıyordu. Ellerindeki uyuşukluk bütün vücuduna yayıldı. Boğulduğunu hissetti. Yardım için bağırmak istedi ama olmadı... Bir yardım yoktu... Koridordan birisinin yaklaştığını gördü.... Bağıramadı... Yardım için bağıramadı... Bir ses duydu...
"Buradayım Tom, korkmana gerek yok"
Tom? Tom! TOM! Öyle birisini tanımıyordu. Onun adı Tom değildi. Belki de kanı dökülen kişinin adı Tom'du... Gecesiz bir geceydi... İnsanı yiyip bitiriyordu... Gözleri yine kapandı...
-----------------------------------------------------------------------------------
Uyandı... Elini burnuna götürdü... Burnundan kan gelmişti... Panikle nerede olduğuna baktı. Gecenin karanlığında giden bir minibüsteydi... O sırada minibüste çalan şarkı dikkatini çekti...
On yötön yö (It's nightless night)
Se järjen syö (It eats your mind)
On yötön yö (t's nightless night)
Se miehen syö (It eats at a man)