"Seni yola sokmalarına izin verme
Yol, motorlu taşıtlar ve araba kullanan insanlar içindir"
Ospreay kötü bir rüyadan daha uyandı... Yatağındaki yerine baktı, burnunun kanadığını fark etti. Sakince banyoya gitti, burnundaki kanı sildi. Avucunu çeşmeden akan suyla doldurdu ve yüzüne çarptı. Ama bu ona yetersiz geldi. Tekrar doldurdu ve tekrar yüzüne suyu çarptı. Yüzünü ovuşturmaya başladı. Bir şey silmek istiyordu ama bu kir değildi. Beynindeki düşüncelerden bıkmıştı. Onları söküp atmaya çalışıyordu. En sonunda pes etti. Lavaboyu sertçe yakaladı ve başını salladı. Akan suya kafasını daldırdı. Saçları komple ıslandı. Kafasını sudan çıkarttı ve aynada saçlarından akan suya baktı. Aynadaki yansıması ile göz temasını kesmeden duvardaki havluya uzandı ve kafasını örttü. Banyodan çıktı ve mutfağa yöneldi. Kahve makinesine dolaptan çıkardığı kahveyi doldurdu. Ne istediğine emin gibiydi ama duraksadı. Her zamanki gibi sütlü kahvesini seçecekken duraksadı ve bu sefer Americano'yu seçti. Neden bunu yaptı, kendisi de bilmiyordu. Ancak bu doğru hissettirdi. Kahve olurken, Alexa'ya seslendi ve en son çalan şarkıyı tekrar çalmasını istedi...
Kahvesini alacağı sırada ön kapıdan bir ses geldiğini fark etti. Kapıya yöneldiğinde, mektup bölmeliğinden günün gazetesinin atıldığını gördü. Gazetenin ön kapağı klasikti. Hep aynı şarkıcılar, hep aynı oyuncular ve hep aynı siyasiler. Aynı soysuzluklar ve aynı cinayetler. Ancak gözüne bir şey ilişti. Alberto El Patron ile ilgili bir manşet gördü. Hafifçe gülümsedi ve gazeteyi çöpe attı. O sırada eşi geldi ve boşta duran kahveyi kaptı. Ospreay ona engel olmaya çalıştı ama eşi yudumu çekmişti bile... Aynı hızla kahveyi tükürdü. Acı bir şey olmasını beklemiyordu. Will her zaman sütlü kahve içerdi. Ama artık her zamanki zamanlardan birinde değildi. Bunu o da biliyordu. Will'e moral vermek adına onu öptü ve ikisi sarıldılar. Oğlunun da kalktığını duydu ve çocuk koşarak ikisinin arasına girip, ikisine birden sarıldı. Will'in eşi onlardan uzaklaştı ve mutfağa yöneldi. Oğulları için kahvaltı hazırlıyordu. Will ise çocuğu başından öptü ve üst kata çıktı. Çalışma odasına girdi. Odadaki masasının üstündeki telefonun ekranının parladığını fark etti. Arayan Don Callis'ti. Ancak ses yoktu. Will uzun süredir telefonunu sessizde tutuyordu. Arama en sonunda durdu ve cevapsız arama olarak gözüktü. Bu otuz sekizinci aramaydı... Onun altında da atılan mesajlar doksan dokuzu geçmişti... X'den bildirimler kesilmişti. Artık onu konuşacak kimse kalmamıştı. Umursanacak bir adam değildi. Onu önemseyen tek kişi Don Callis'ti. Will bir süre sonra onun da bıkacağını ve yoluna bakacağını düşündü. En sonunda masaya geçti. Bir sürü boş kağıt ve bir daktilo vardı. Masadaki laptopu kaldırdı ve bilgisayarda son baktığı şey açıldı. İstifa mektubu örnekleri. Ekrana bakarak masadaki boş kağıtlardan birini doldurdu. Ancak bir hata yaptı ve mektubu buruşturup masanın altındaki çöpe attı. İkinci kağıda baştan denedi. İlerlerken birden burnu kaşınmaya başladı ve hapşırdı. Yanlışlıkla başka tuşlara basmıştı hapşururken. Bu kağıdı da buruşturarak çöpe attı. Üçüncü bir kağıda baştan başladı ve bu sefer sorunsuz yazdı. Hatta kendisi bile buna şaşırdı. Tekrar kontrol etti ama bire bir aynısını yazmıştı. Sonunda hatasını fark etti. Bire bir aynısını yazmıştı. Şirketin adını da örnekteki ile aynı yazmıştı. Bunu da buruşturdu ve çöpte yerini buldu. Artık pes etmişti. Will kağıtları kaldırdı. Ancak kağıtları kaldırırken, doğru yazılmış bir sürü istifa mektubu görüldü. Will birini eline aldı. Artık pes etmişti. Kağıtları masadan kaldırdı ve e-postasına baktı. Çoğunlukla Callis'ten gelmişti. Birkaç tane üyelik mesajı ve bir taslak... İstifa mektubunun taslağıydı. Gönderilmeyi bekliyordu. Göndermek istiyordu. Basacağı sırada odanın kapısı çaldı. Eşi, oğullarını okula götüreceğini haber vermek için kapıya tıklamıştı. Will ona anlayışla sarıldı. Onları kapıya kadar geçirdi ve araba mahalleden çıkana kadar onları izledi.
Evde artık tek başınaydı. Duvarların üstüne gelmeye başladığına inandı. Tek başınayken, dünya başına yıkılıyor gibiydi. Hızlıca bahçeye çıktı. Bahçedeki banka oturdu. Bankın üstündeki sigara küllüğünün kokusu burnuna geldi. Tiksinerek yerinden kalktı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bir şeyler arıyordu. En sonunda havadan nem kaparcasına bir sebeple, gözünü bahçedeki çimlere dikti. Depodan çim biçiciyi aldı ve bahçeden gezmeye başladı. Bütün bahçeyi gezdikten sonra tatmin olmuş bir şekilde terini sildi. Ancak bahçede hiçbir şey değişmedi. Çünkü dün de aynısını yapmıştı. Ve bir önceki gün de. Hatta ondan önceki gün de. Ancak kafasını biraz olsa da boşaltmıştı. Ama bu ancak bir saatini aldı. Evine girdi ve salondan bir kitap aldı. Jean Teulé'den Suicide Shop dikkatini çekti. Bu kitabı ilk kez mi görüyordu yoksa dün okuduğu kitap da bu muydu... Emin değildi. Her günü aynı geliyordu. Okumaya başladı. Hızlı birkaç saat sonunda kitabı bitirdi. Sonundan memnun kalmadı. Acaba sonunu gerçekten beğenmediğinden mi yoksa ne olacağını bilemediğinden miydi. Yine cevabını bilmediği sorulardan biriydi. Ancak kitaptan kafasını kaldırdığında eşinin çoktan evde olup mutfakta yemek pişirdiğini fark etti. Kaç saattir dünyadan kopuk olduğunu düşündü. Ona yaklaşacakken, kapısının önündeki okul servisini fark etti. Oğlu eve gelmişti. Onun için kapıyı açtı ve oğluna sarıldı. İkili masaya oturdu. Masada oğlu gününü anlatıp konuşarak yemek yiyordu. Will ise yine düşüncelere dalmıştı. Ancak birden bir ses duydu.
"Seni yola sokmalarına izin verme
Yol, motorlu taşıtlar ve araba kullanan insanlar içindir
Seni değiştirmelerine izin verme"
Will bunu duyunca şaşırdı. Bir dejavuydu bu. Will ne olduğunu sorgularken başı döndü ve gözleri karardı. Gözlerini açtığında panikle uyandı. Burnunun kanadığını fark etti. Elbette... Bu bir döngüydü...
Yol, motorlu taşıtlar ve araba kullanan insanlar içindir"
Ospreay kötü bir rüyadan daha uyandı... Yatağındaki yerine baktı, burnunun kanadığını fark etti. Sakince banyoya gitti, burnundaki kanı sildi. Avucunu çeşmeden akan suyla doldurdu ve yüzüne çarptı. Ama bu ona yetersiz geldi. Tekrar doldurdu ve tekrar yüzüne suyu çarptı. Yüzünü ovuşturmaya başladı. Bir şey silmek istiyordu ama bu kir değildi. Beynindeki düşüncelerden bıkmıştı. Onları söküp atmaya çalışıyordu. En sonunda pes etti. Lavaboyu sertçe yakaladı ve başını salladı. Akan suya kafasını daldırdı. Saçları komple ıslandı. Kafasını sudan çıkarttı ve aynada saçlarından akan suya baktı. Aynadaki yansıması ile göz temasını kesmeden duvardaki havluya uzandı ve kafasını örttü. Banyodan çıktı ve mutfağa yöneldi. Kahve makinesine dolaptan çıkardığı kahveyi doldurdu. Ne istediğine emin gibiydi ama duraksadı. Her zamanki gibi sütlü kahvesini seçecekken duraksadı ve bu sefer Americano'yu seçti. Neden bunu yaptı, kendisi de bilmiyordu. Ancak bu doğru hissettirdi. Kahve olurken, Alexa'ya seslendi ve en son çalan şarkıyı tekrar çalmasını istedi...
Kahvesini alacağı sırada ön kapıdan bir ses geldiğini fark etti. Kapıya yöneldiğinde, mektup bölmeliğinden günün gazetesinin atıldığını gördü. Gazetenin ön kapağı klasikti. Hep aynı şarkıcılar, hep aynı oyuncular ve hep aynı siyasiler. Aynı soysuzluklar ve aynı cinayetler. Ancak gözüne bir şey ilişti. Alberto El Patron ile ilgili bir manşet gördü. Hafifçe gülümsedi ve gazeteyi çöpe attı. O sırada eşi geldi ve boşta duran kahveyi kaptı. Ospreay ona engel olmaya çalıştı ama eşi yudumu çekmişti bile... Aynı hızla kahveyi tükürdü. Acı bir şey olmasını beklemiyordu. Will her zaman sütlü kahve içerdi. Ama artık her zamanki zamanlardan birinde değildi. Bunu o da biliyordu. Will'e moral vermek adına onu öptü ve ikisi sarıldılar. Oğlunun da kalktığını duydu ve çocuk koşarak ikisinin arasına girip, ikisine birden sarıldı. Will'in eşi onlardan uzaklaştı ve mutfağa yöneldi. Oğulları için kahvaltı hazırlıyordu. Will ise çocuğu başından öptü ve üst kata çıktı. Çalışma odasına girdi. Odadaki masasının üstündeki telefonun ekranının parladığını fark etti. Arayan Don Callis'ti. Ancak ses yoktu. Will uzun süredir telefonunu sessizde tutuyordu. Arama en sonunda durdu ve cevapsız arama olarak gözüktü. Bu otuz sekizinci aramaydı... Onun altında da atılan mesajlar doksan dokuzu geçmişti... X'den bildirimler kesilmişti. Artık onu konuşacak kimse kalmamıştı. Umursanacak bir adam değildi. Onu önemseyen tek kişi Don Callis'ti. Will bir süre sonra onun da bıkacağını ve yoluna bakacağını düşündü. En sonunda masaya geçti. Bir sürü boş kağıt ve bir daktilo vardı. Masadaki laptopu kaldırdı ve bilgisayarda son baktığı şey açıldı. İstifa mektubu örnekleri. Ekrana bakarak masadaki boş kağıtlardan birini doldurdu. Ancak bir hata yaptı ve mektubu buruşturup masanın altındaki çöpe attı. İkinci kağıda baştan denedi. İlerlerken birden burnu kaşınmaya başladı ve hapşırdı. Yanlışlıkla başka tuşlara basmıştı hapşururken. Bu kağıdı da buruşturarak çöpe attı. Üçüncü bir kağıda baştan başladı ve bu sefer sorunsuz yazdı. Hatta kendisi bile buna şaşırdı. Tekrar kontrol etti ama bire bir aynısını yazmıştı. Sonunda hatasını fark etti. Bire bir aynısını yazmıştı. Şirketin adını da örnekteki ile aynı yazmıştı. Bunu da buruşturdu ve çöpte yerini buldu. Artık pes etmişti. Will kağıtları kaldırdı. Ancak kağıtları kaldırırken, doğru yazılmış bir sürü istifa mektubu görüldü. Will birini eline aldı. Artık pes etmişti. Kağıtları masadan kaldırdı ve e-postasına baktı. Çoğunlukla Callis'ten gelmişti. Birkaç tane üyelik mesajı ve bir taslak... İstifa mektubunun taslağıydı. Gönderilmeyi bekliyordu. Göndermek istiyordu. Basacağı sırada odanın kapısı çaldı. Eşi, oğullarını okula götüreceğini haber vermek için kapıya tıklamıştı. Will ona anlayışla sarıldı. Onları kapıya kadar geçirdi ve araba mahalleden çıkana kadar onları izledi.
Evde artık tek başınaydı. Duvarların üstüne gelmeye başladığına inandı. Tek başınayken, dünya başına yıkılıyor gibiydi. Hızlıca bahçeye çıktı. Bahçedeki banka oturdu. Bankın üstündeki sigara küllüğünün kokusu burnuna geldi. Tiksinerek yerinden kalktı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bir şeyler arıyordu. En sonunda havadan nem kaparcasına bir sebeple, gözünü bahçedeki çimlere dikti. Depodan çim biçiciyi aldı ve bahçeden gezmeye başladı. Bütün bahçeyi gezdikten sonra tatmin olmuş bir şekilde terini sildi. Ancak bahçede hiçbir şey değişmedi. Çünkü dün de aynısını yapmıştı. Ve bir önceki gün de. Hatta ondan önceki gün de. Ancak kafasını biraz olsa da boşaltmıştı. Ama bu ancak bir saatini aldı. Evine girdi ve salondan bir kitap aldı. Jean Teulé'den Suicide Shop dikkatini çekti. Bu kitabı ilk kez mi görüyordu yoksa dün okuduğu kitap da bu muydu... Emin değildi. Her günü aynı geliyordu. Okumaya başladı. Hızlı birkaç saat sonunda kitabı bitirdi. Sonundan memnun kalmadı. Acaba sonunu gerçekten beğenmediğinden mi yoksa ne olacağını bilemediğinden miydi. Yine cevabını bilmediği sorulardan biriydi. Ancak kitaptan kafasını kaldırdığında eşinin çoktan evde olup mutfakta yemek pişirdiğini fark etti. Kaç saattir dünyadan kopuk olduğunu düşündü. Ona yaklaşacakken, kapısının önündeki okul servisini fark etti. Oğlu eve gelmişti. Onun için kapıyı açtı ve oğluna sarıldı. İkili masaya oturdu. Masada oğlu gününü anlatıp konuşarak yemek yiyordu. Will ise yine düşüncelere dalmıştı. Ancak birden bir ses duydu.
"Seni yola sokmalarına izin verme
Yol, motorlu taşıtlar ve araba kullanan insanlar içindir
Seni değiştirmelerine izin verme"
Will bunu duyunca şaşırdı. Bir dejavuydu bu. Will ne olduğunu sorgularken başı döndü ve gözleri karardı. Gözlerini açtığında panikle uyandı. Burnunun kanadığını fark etti. Elbette... Bu bir döngüydü...