Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Yeni profil mesajları
Son aktiviteler
Kullanıcılar
Aylık Konu İstatistikleri
Şu anki ziyaretçiler
Yeni profil mesajları
Profil mesajlarında ara
Ayın En Çok Mesaj Atanları
RPG İstatistik
Rozetler
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Konuya cevap cer
Ana sayfa
Forumlar
Güreş Dışı
Serbest Kürsü
Role Play: RealmFall (SEZON FİNALİ)
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Mesaj
<blockquote data-quote="Styles Clash" data-source="post: 250237" data-attributes="member: 102"><p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)"><span style="font-size: 26px">3. Bölüm “Sükunet”</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">[MEDIA=youtube]s7L2PVdrb_8[/MEDIA]</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><img src="https://64.media.tumblr.com/tumblr_mcxvrz1EBn1rjtndlo1_500.png" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="width: 400px" /></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">Gökyüzünde yıldızlar ışıl ışıl parlıyordu. Kızıl Kale dışarıdan bakanlar için tüm ihtişamı ile göze çarpıyordu. Bu gece Kızıl Kale çok önemli misafirlerini ağırlamaktaydı. Suncrest Hanesinin Prensi Arthas Suncrest onun oğlu Deny Suncrest, kızı Ashara Suncrest ve Arthas’ın amcasının eşi Rebekah yenge vardı. Kral sofranın en başında misafirlerini ağırlamaktan müthiş bir haz alıyordu. Sofrada Kral Elimiz Marko Goldspire ve onun büyük oğlu Berrick de bulunuyordu. Kenneth çoktan Casterly Kayası’na gitmişti.</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">Arthur yemek boyunca misafirleri ile hoş sohbet etti. Ashara karşısındaki adam babası yaşında da olsa onun sohbetinden ve nezaketinden etkilenmişti. Deny ise halen daha o günü kaybettiği günü düşünüyordu. Arthas kralına karşı saygıda kusur etmese de Dorne’un kuzeyinde pek rahat edemiyordu. Gerçi onun Dorne’da da rahat edebildiği söylenemezdi. Onda Dorne rahatlığı yoktu, katı bir adamdı. Arthur ise Ashara’nın kendisine olan bakışlarını fark ediyordu. Bu genç kadın ile daha yakından ilgilenmesi gerekiyordu. Arthur ve Ashara arasındaki elektriklenmeyi Rebekah yengemiz de fark etmişti. Onun da aklından kim bilir neler geçiyordu. Fakat Arthur ve Ashara arasındaki bu kaçamak bakışmaları yakalayan tek kişi Rebekah olmamıştı. Bu bakışmalar ayrıca genç prensesimiz Helena tarafından da fark ediliyordu. Onun zihninden geçenleri tahmin etmek zor değildi. NEFRET! Helena’nın Ashara’ya karşı duyduğu tek his nefretti. Prensesin bir başka prensese olan nefreti. Onun bir an önce çölüne dönmesi için bütün tanrılara dua etmekteydi.</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">Yemekte hoş sohbetler edilmişti. Yemekler yenilip herkes odasına çekilmişti yalnız Ashara hariç. Ashara gökyüzüne baktığında Dorne’da gördüğü yıldızlardan daha az yıldız gördüğünü fark etti ya da öyle düşünüyordu. Ashara ayrıca Kral Arthur’un ne kadar naif ve kibar bir adam olduğunu düşünüyordu. 25 sene boyunca kralığı barış içerisinde yönetmişti. Bu zamana kadar erkek bir varisinin olmaması ona garip geliyordu. Ashara sonra babasını düşündü. Babasının da Arthur gibi olmasını isterdi. Ashara bu düşüncelere dalmışken bir elin onun omzuna dokunmasıyla irkildi. Dokunan kişi Arthur’dan başkası değildi. Arthur bu genç prensesin niçin uyumadığını merak etmişti. Ashara ise yıldızlara olan merakından ve Dorne’dan bahsetti. Arthur ise Ashara’nın gözlerinin içine bakarak onu hevesle dinliyordu. Bu da Ashara’nın daha çok anlatma hevesini arttırıyordu. Kral ve Dorne Prensesi birbirlerinin gözlerinin içlerine bir süre öylece baktılar. Sonra ise birbirlerinin nefeslerini yüzlerinde hissettiler. Ashara karşısındaki Kral’ın yalnızca bir hamle yapmasını bekliyordu. Fakat Arthur her ne kadar kral da olsa kendisini orada frenledi ve Prenses’e iyi geceler dileyip oradan ayrıldı. Bu Ashara’nın daha çok hoşuna gitmişti. Sanki Ashara’nın içinde kelebekler uçuşuyordu. Ve onu bir köşeden izleyen yengesi Rebekah yeğeninin neler hissettiğini fark edebiliyordu…</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><img src="https://i.pinimg.com/736x/9e/6a/05/9e6a055631058d1dab9e4c433316c604.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="width: 400px" /></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">Ertesi sabah gün ışığının Ashara’nın odasına vurmasıyla birlikte Ashara uyanmıştı üzerinde ipek bir gecelik vardı. Ashara üzerinden çıkarttı ve aynada bir süre çıplak vücudunu inceledi. Kendisini kadın gibi hissediyordu. Acaba kiminle evlenecekti. Acaba evleneceği kişi Arthur gibi birisi mi olacaktı? Ashara üstünü giyindiğinde odasının kapısı çalındı ve Rebekah yengesi içeri girdi. Rebekah diyarda açık sözlü ve sivri dilli oluşu ile nam salmıştı. Rebekah, Ashara’ya dün gece iyi uyku uyuyup uyumadığını sordu. Ashara ise iyi uyuduğunu belirtti. Rebekah “Peki Kralın Şehrindeki yıldızlar Dornedakiler kadar parlak mı evlat?” diye sordu. Ashara ne diyeceğini bilemedi. Rebekah’nın dün gece Arthur ile Ashara’nın başından geçenleri biliyordu. Rebekah karşısında gerilen genç kıza rahatlamasını söyledi. Kral Arthur nihayetinde diyarın kralıydı ve onunla yapılacak evlilik Ashara’yı diyarın kraliçesi ve onun çocuklarını ise doğrudan varis yapacaktı. Ashara yeğenin Kral Arthur ile bir yolunu bulup evlenmesini nasihat etti ve odadan ayrıldı. Ashara ise odasında hayalleri ile birlikte yalnız kaldı. Bir gün kraliçe olabilecekti…</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">[SPOILER="Soundtrack"][MEDIA=youtube]h_JfHLs2Nc4[/MEDIA][/SPOILER]</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><img src="https://housearryn.wordpress.com/wp-content/uploads/2015/05/cropped-rsz_the_vale_of_arryn__by_muffinjh-d6czzh1.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="width: 400px" /></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">Kartal Yuvası belki de Westeros’un en ama en güvenli noktası denilebilecek bir noktaydı. Sarp kayalıkların en tepesinde muazzam korunaklı bir kale karşımızda durmaktaydı. Bu kale ise Westeros’un seçkin ailelerinden olan Rockvale ailesinin yuvasıydı. Yine bir akşam yemeği zamanıydı. Nigel Rockvale yemeğini çok tedirgin bir şekilde yiyordu. Yemeğini yerken dikkat çekmemeye çalışıyordu. Çünkü babasının dikkatini çektiği an başına geleceklerini biliyordu. Babası Luca Rockvale Vadi’nin azam lorduydu ve sert, otoriter bir yapıya sahipti. Fakat Nigel ne kadar çabalarsa çabalasın Luca ona dimdik bakıyordu. Luca ona “Sen ne işe yararsın” diye sordu. Nigel ise başta anlamamış gibi davrandı ama Luca yüksek bir sesle tekrarladı. “Seni yağ tulumu sen ne halta yararsın! Bu kadar yediğin yetmedi mi?” Nigel’ın yediği yemekler onun boğazına düğümlenmişti. Nigel’ın annesi oğlunun durumuna üzülüyordu ama Luca’ya karşı gelmeye cesaret edemiyordu. Nigel’ın bu durumuna üzülen yalnızca annesi değil küçük kardeşi yani Neric idi. Neric, Nigel’ın aksine iyi bir kılıç kullanıcısıydı ve biniciliği çok iyiydi. Fakat yaşta Nigel’dan küçük olduğu için varis değildi. Fakat yine de abisinin bu durumda olmasına üzülüyordu. Fakat o da babasına karşı gelme cesaretini kendisinde bulamıyordu.</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Luca Rockvale:</span></strong> Senin doğduğun ilk günü hatırlıyorum. Bir oğlum ve varisim olduğu için çok mutlu olmuştum. Fakat gün geçtikçe sevincim kedere dönüştü. Ne günah işlemiş olabilirim ki tanrılar senin gibi bir evladı bana varis olarak verdi? Sana inanmayı istedim hep. Bir gün senin düzeleceğini ve iyi bir savaşçı olacağını ümit ettim. Fakat sen her geçen gün daha da şişmanlaşıp beni çileden çıkarttın! Söyle bana ne yapayım seninle? Sen mi benden sonra Vadi Lordu olacaksın? Bu sarp kayalıklar dahi bizi koruyamaz. Kardeşin Neric’in hakkını gasp ediyorsun.</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Neric Rockvale: </span></strong>Baba…</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Luca Rockvale: </span></strong>Ben sana konuş demedim! Susun ve beni iyi dinleyin. Seni (Nigel’a) varisim olarak görmüyorum. Bu gece buradaki son gecen. Bu gece soframdaki son zıkkımlanışın. Gün doğar doğmaz Sur’a gideceksin ve bir gece nöbetçisi olacaksın. Belki orada adam olursun.</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Nigel Rockvale: </span></strong>Baba…</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Luca Rockvale:</span></strong> Bana baba deme! Ben senin baban değilim!</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Nigel Rockvale:</span></strong> Lordum… Ben Vadideki veraset hakkımı küçük kardeşim Nigel’a teslim ediyorum. Onun bir gün çok iyi bir lord olacağından şüphem yok ancak benim yeteneklerim savaş için yeterli değil ve Sur’da yapamam…</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Luca Rockvale: </span></strong>O zaman yarınki ava sen de geliyorsun. Fakat avdan sonra vadiye tekrardan gelebilir misin bilemem. Belki Tanrılar dualarımı duyar da seni benden kurtarır ne dersin?</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)">Lady Rockvale: </span></strong>Ne yani evlat katili mi olacaksın?</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">Luca karısının ona karşı çıkışına hiddetlenmişti ve bağırarak karısını susturdu. Luca’nın kararı oldukça netti. Nigel için iki yol vardı Sur ve yabanıl hayvanlara yem olmak. Bu cüssesiyle iyi bir ziyafet olabileceğini düşündü. Bu onu derinden üzdü. Nihayetinde Sur’a gitmekten başka bir çaresinin olmadığını anladı. Geceyi yolluk hazırlayarak o yolluğunu hazırlarken odanın içine Neric girdi, genç adam çok mahcup ve üzgün görünüyordu ama son gecesinde ağabeyini üzmek istemedi ve ona moral vermek istedi. Fakat ne diyeceğini bilemiyordu. Neric küçüklük anılarından bahsetti ve ağabeyinin her zaman onun için örnek alınacak erdemli bir insan olduğunu söyledi. İki abi kardeş bir süre birbirlerine bakamadılar. Ardından birbirlerine sarılıp ağladılar. Ertesi sabah ise Nigel’ı Sur’a götürecek araba bir düzine vadi askeri ona eşlik edecekti. Luca’ya göre bu israftan başka bir şey değildi ancak Neric asker olmaması halinde ağabeyine Sur’a kadar birlikte eşlik edeceğini ve onunla birlikte yemin edeceğini diretince Luca istemsizce Nigel’ın yanına bir düzine asker vermek zorunda kaldı. Neric askerlere yolda dikkatli olmalarını söyledi. Sancaksız Kardeşler, William Wolfguard’ı ve bir düzine Kuzeyli askeri geçenlerde Kral yolunda biçmişti. Askerler Neric’in emrini dinledikten sonra saygıyla onu selamladılar. Nigel önce Lady Rockvale yani annesi ile sarıldı. Kadıncağız ağlıyordu. Nigel ise bir gün geri geleceğinin sözünü verdi. Diyarı tüm onuru ile koruyacaktı. Babasına da selam vermek istedi ama babası oralı olmadı. Bunun üzerine Neric’e yöneldi ve iki ağabey kardeş içten bir şekilde birbirlerine sarıldılar. En sonunda Nigel Sur’a doğru yol almaya başladı…</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">[SPOILER="Soundtrack"][MEDIA=youtube]SwYuEXrSOVU[/MEDIA][/SPOILER]</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><img src="https://static0.gamerantimages.com/wordpress/wp-content/uploads/2021/05/Game-of-Thrones-HBO-10000-Ships.jpg" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="width: 400px" /></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center">Günbatımı Denizi’nde Ironcliff Bayrakları asılı bir gemi sessiz sedasız bir şekilde yüzüyordu. Dexter Ironcliff mürettebatı ile birlikte Demir Adaları’na doğru yol almıştı. Ağabeyini ve doğduğu topraklara uzun zaman sonra yeniden gidiyor olmak onu garip hissettiriyordu. Dexter tehlikeli ve öngörülemez oluşu ile diyardaki kimseye güven veren birisi değildi. Demir Adaları’nda ne yapacağını o da bilmiyordu ancak tek bir isteği vardı o da Tuz Tahtını almaktı… Dexter güvertede yanındaki gemicisine ne zaman Demir Adaları’na varacaklarını sordu. Adam yanıt vermiyordu daha doğrusu veremiyordu. Çünkü dili bizzat Dexter tarafından kesilmişti. Tıpkı diğer mürettebattakiler gibi. Dexter karşısındaki adamın yanıt veremeyişine sevindi ve “İşte Sükunet!” dedi. Tıpkı gemisinin adı gibi “İşte Sükunet”…</p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="color: rgb(250, 197, 28)"><span style="font-size: 26px">BÖLÜM SONU...</span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Styles Clash, post: 250237, member: 102"] [CENTER][B][COLOR=rgb(250, 197, 28)][SIZE=7]3. Bölüm “Sükunet”[/SIZE][/COLOR][/B] [MEDIA=youtube]s7L2PVdrb_8[/MEDIA] [IMG width="400px"]https://64.media.tumblr.com/tumblr_mcxvrz1EBn1rjtndlo1_500.png[/IMG] Gökyüzünde yıldızlar ışıl ışıl parlıyordu. Kızıl Kale dışarıdan bakanlar için tüm ihtişamı ile göze çarpıyordu. Bu gece Kızıl Kale çok önemli misafirlerini ağırlamaktaydı. Suncrest Hanesinin Prensi Arthas Suncrest onun oğlu Deny Suncrest, kızı Ashara Suncrest ve Arthas’ın amcasının eşi Rebekah yenge vardı. Kral sofranın en başında misafirlerini ağırlamaktan müthiş bir haz alıyordu. Sofrada Kral Elimiz Marko Goldspire ve onun büyük oğlu Berrick de bulunuyordu. Kenneth çoktan Casterly Kayası’na gitmişti. Arthur yemek boyunca misafirleri ile hoş sohbet etti. Ashara karşısındaki adam babası yaşında da olsa onun sohbetinden ve nezaketinden etkilenmişti. Deny ise halen daha o günü kaybettiği günü düşünüyordu. Arthas kralına karşı saygıda kusur etmese de Dorne’un kuzeyinde pek rahat edemiyordu. Gerçi onun Dorne’da da rahat edebildiği söylenemezdi. Onda Dorne rahatlığı yoktu, katı bir adamdı. Arthur ise Ashara’nın kendisine olan bakışlarını fark ediyordu. Bu genç kadın ile daha yakından ilgilenmesi gerekiyordu. Arthur ve Ashara arasındaki elektriklenmeyi Rebekah yengemiz de fark etmişti. Onun da aklından kim bilir neler geçiyordu. Fakat Arthur ve Ashara arasındaki bu kaçamak bakışmaları yakalayan tek kişi Rebekah olmamıştı. Bu bakışmalar ayrıca genç prensesimiz Helena tarafından da fark ediliyordu. Onun zihninden geçenleri tahmin etmek zor değildi. NEFRET! Helena’nın Ashara’ya karşı duyduğu tek his nefretti. Prensesin bir başka prensese olan nefreti. Onun bir an önce çölüne dönmesi için bütün tanrılara dua etmekteydi. Yemekte hoş sohbetler edilmişti. Yemekler yenilip herkes odasına çekilmişti yalnız Ashara hariç. Ashara gökyüzüne baktığında Dorne’da gördüğü yıldızlardan daha az yıldız gördüğünü fark etti ya da öyle düşünüyordu. Ashara ayrıca Kral Arthur’un ne kadar naif ve kibar bir adam olduğunu düşünüyordu. 25 sene boyunca kralığı barış içerisinde yönetmişti. Bu zamana kadar erkek bir varisinin olmaması ona garip geliyordu. Ashara sonra babasını düşündü. Babasının da Arthur gibi olmasını isterdi. Ashara bu düşüncelere dalmışken bir elin onun omzuna dokunmasıyla irkildi. Dokunan kişi Arthur’dan başkası değildi. Arthur bu genç prensesin niçin uyumadığını merak etmişti. Ashara ise yıldızlara olan merakından ve Dorne’dan bahsetti. Arthur ise Ashara’nın gözlerinin içine bakarak onu hevesle dinliyordu. Bu da Ashara’nın daha çok anlatma hevesini arttırıyordu. Kral ve Dorne Prensesi birbirlerinin gözlerinin içlerine bir süre öylece baktılar. Sonra ise birbirlerinin nefeslerini yüzlerinde hissettiler. Ashara karşısındaki Kral’ın yalnızca bir hamle yapmasını bekliyordu. Fakat Arthur her ne kadar kral da olsa kendisini orada frenledi ve Prenses’e iyi geceler dileyip oradan ayrıldı. Bu Ashara’nın daha çok hoşuna gitmişti. Sanki Ashara’nın içinde kelebekler uçuşuyordu. Ve onu bir köşeden izleyen yengesi Rebekah yeğeninin neler hissettiğini fark edebiliyordu… [IMG width="400px"]https://i.pinimg.com/736x/9e/6a/05/9e6a055631058d1dab9e4c433316c604.jpg[/IMG] Ertesi sabah gün ışığının Ashara’nın odasına vurmasıyla birlikte Ashara uyanmıştı üzerinde ipek bir gecelik vardı. Ashara üzerinden çıkarttı ve aynada bir süre çıplak vücudunu inceledi. Kendisini kadın gibi hissediyordu. Acaba kiminle evlenecekti. Acaba evleneceği kişi Arthur gibi birisi mi olacaktı? Ashara üstünü giyindiğinde odasının kapısı çalındı ve Rebekah yengesi içeri girdi. Rebekah diyarda açık sözlü ve sivri dilli oluşu ile nam salmıştı. Rebekah, Ashara’ya dün gece iyi uyku uyuyup uyumadığını sordu. Ashara ise iyi uyuduğunu belirtti. Rebekah “Peki Kralın Şehrindeki yıldızlar Dornedakiler kadar parlak mı evlat?” diye sordu. Ashara ne diyeceğini bilemedi. Rebekah’nın dün gece Arthur ile Ashara’nın başından geçenleri biliyordu. Rebekah karşısında gerilen genç kıza rahatlamasını söyledi. Kral Arthur nihayetinde diyarın kralıydı ve onunla yapılacak evlilik Ashara’yı diyarın kraliçesi ve onun çocuklarını ise doğrudan varis yapacaktı. Ashara yeğenin Kral Arthur ile bir yolunu bulup evlenmesini nasihat etti ve odadan ayrıldı. Ashara ise odasında hayalleri ile birlikte yalnız kaldı. Bir gün kraliçe olabilecekti… [SPOILER="Soundtrack"][MEDIA=youtube]h_JfHLs2Nc4[/MEDIA][/SPOILER] [IMG width="400px"]https://housearryn.wordpress.com/wp-content/uploads/2015/05/cropped-rsz_the_vale_of_arryn__by_muffinjh-d6czzh1.jpg[/IMG] Kartal Yuvası belki de Westeros’un en ama en güvenli noktası denilebilecek bir noktaydı. Sarp kayalıkların en tepesinde muazzam korunaklı bir kale karşımızda durmaktaydı. Bu kale ise Westeros’un seçkin ailelerinden olan Rockvale ailesinin yuvasıydı. Yine bir akşam yemeği zamanıydı. Nigel Rockvale yemeğini çok tedirgin bir şekilde yiyordu. Yemeğini yerken dikkat çekmemeye çalışıyordu. Çünkü babasının dikkatini çektiği an başına geleceklerini biliyordu. Babası Luca Rockvale Vadi’nin azam lorduydu ve sert, otoriter bir yapıya sahipti. Fakat Nigel ne kadar çabalarsa çabalasın Luca ona dimdik bakıyordu. Luca ona “Sen ne işe yararsın” diye sordu. Nigel ise başta anlamamış gibi davrandı ama Luca yüksek bir sesle tekrarladı. “Seni yağ tulumu sen ne halta yararsın! Bu kadar yediğin yetmedi mi?” Nigel’ın yediği yemekler onun boğazına düğümlenmişti. Nigel’ın annesi oğlunun durumuna üzülüyordu ama Luca’ya karşı gelmeye cesaret edemiyordu. Nigel’ın bu durumuna üzülen yalnızca annesi değil küçük kardeşi yani Neric idi. Neric, Nigel’ın aksine iyi bir kılıç kullanıcısıydı ve biniciliği çok iyiydi. Fakat yaşta Nigel’dan küçük olduğu için varis değildi. Fakat yine de abisinin bu durumda olmasına üzülüyordu. Fakat o da babasına karşı gelme cesaretini kendisinde bulamıyordu. [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Luca Rockvale:[/COLOR][/B] Senin doğduğun ilk günü hatırlıyorum. Bir oğlum ve varisim olduğu için çok mutlu olmuştum. Fakat gün geçtikçe sevincim kedere dönüştü. Ne günah işlemiş olabilirim ki tanrılar senin gibi bir evladı bana varis olarak verdi? Sana inanmayı istedim hep. Bir gün senin düzeleceğini ve iyi bir savaşçı olacağını ümit ettim. Fakat sen her geçen gün daha da şişmanlaşıp beni çileden çıkarttın! Söyle bana ne yapayım seninle? Sen mi benden sonra Vadi Lordu olacaksın? Bu sarp kayalıklar dahi bizi koruyamaz. Kardeşin Neric’in hakkını gasp ediyorsun. [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Neric Rockvale: [/COLOR][/B]Baba… [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Luca Rockvale: [/COLOR][/B]Ben sana konuş demedim! Susun ve beni iyi dinleyin. Seni (Nigel’a) varisim olarak görmüyorum. Bu gece buradaki son gecen. Bu gece soframdaki son zıkkımlanışın. Gün doğar doğmaz Sur’a gideceksin ve bir gece nöbetçisi olacaksın. Belki orada adam olursun. [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Nigel Rockvale: [/COLOR][/B]Baba… [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Luca Rockvale:[/COLOR][/B] Bana baba deme! Ben senin baban değilim! [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Nigel Rockvale:[/COLOR][/B] Lordum… Ben Vadideki veraset hakkımı küçük kardeşim Nigel’a teslim ediyorum. Onun bir gün çok iyi bir lord olacağından şüphem yok ancak benim yeteneklerim savaş için yeterli değil ve Sur’da yapamam… [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Luca Rockvale: [/COLOR][/B]O zaman yarınki ava sen de geliyorsun. Fakat avdan sonra vadiye tekrardan gelebilir misin bilemem. Belki Tanrılar dualarımı duyar da seni benden kurtarır ne dersin? [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)]Lady Rockvale: [/COLOR][/B]Ne yani evlat katili mi olacaksın? Luca karısının ona karşı çıkışına hiddetlenmişti ve bağırarak karısını susturdu. Luca’nın kararı oldukça netti. Nigel için iki yol vardı Sur ve yabanıl hayvanlara yem olmak. Bu cüssesiyle iyi bir ziyafet olabileceğini düşündü. Bu onu derinden üzdü. Nihayetinde Sur’a gitmekten başka bir çaresinin olmadığını anladı. Geceyi yolluk hazırlayarak o yolluğunu hazırlarken odanın içine Neric girdi, genç adam çok mahcup ve üzgün görünüyordu ama son gecesinde ağabeyini üzmek istemedi ve ona moral vermek istedi. Fakat ne diyeceğini bilemiyordu. Neric küçüklük anılarından bahsetti ve ağabeyinin her zaman onun için örnek alınacak erdemli bir insan olduğunu söyledi. İki abi kardeş bir süre birbirlerine bakamadılar. Ardından birbirlerine sarılıp ağladılar. Ertesi sabah ise Nigel’ı Sur’a götürecek araba bir düzine vadi askeri ona eşlik edecekti. Luca’ya göre bu israftan başka bir şey değildi ancak Neric asker olmaması halinde ağabeyine Sur’a kadar birlikte eşlik edeceğini ve onunla birlikte yemin edeceğini diretince Luca istemsizce Nigel’ın yanına bir düzine asker vermek zorunda kaldı. Neric askerlere yolda dikkatli olmalarını söyledi. Sancaksız Kardeşler, William Wolfguard’ı ve bir düzine Kuzeyli askeri geçenlerde Kral yolunda biçmişti. Askerler Neric’in emrini dinledikten sonra saygıyla onu selamladılar. Nigel önce Lady Rockvale yani annesi ile sarıldı. Kadıncağız ağlıyordu. Nigel ise bir gün geri geleceğinin sözünü verdi. Diyarı tüm onuru ile koruyacaktı. Babasına da selam vermek istedi ama babası oralı olmadı. Bunun üzerine Neric’e yöneldi ve iki ağabey kardeş içten bir şekilde birbirlerine sarıldılar. En sonunda Nigel Sur’a doğru yol almaya başladı… [SPOILER="Soundtrack"][MEDIA=youtube]SwYuEXrSOVU[/MEDIA][/SPOILER] [IMG width="400px"]https://static0.gamerantimages.com/wordpress/wp-content/uploads/2021/05/Game-of-Thrones-HBO-10000-Ships.jpg[/IMG] Günbatımı Denizi’nde Ironcliff Bayrakları asılı bir gemi sessiz sedasız bir şekilde yüzüyordu. Dexter Ironcliff mürettebatı ile birlikte Demir Adaları’na doğru yol almıştı. Ağabeyini ve doğduğu topraklara uzun zaman sonra yeniden gidiyor olmak onu garip hissettiriyordu. Dexter tehlikeli ve öngörülemez oluşu ile diyardaki kimseye güven veren birisi değildi. Demir Adaları’nda ne yapacağını o da bilmiyordu ancak tek bir isteği vardı o da Tuz Tahtını almaktı… Dexter güvertede yanındaki gemicisine ne zaman Demir Adaları’na varacaklarını sordu. Adam yanıt vermiyordu daha doğrusu veremiyordu. Çünkü dili bizzat Dexter tarafından kesilmişti. Tıpkı diğer mürettebattakiler gibi. Dexter karşısındaki adamın yanıt veremeyişine sevindi ve “İşte Sükunet!” dedi. Tıpkı gemisinin adı gibi “İşte Sükunet”… [B][COLOR=rgb(250, 197, 28)][SIZE=7]BÖLÜM SONU...[/SIZE][/COLOR][/B][/CENTER] [/QUOTE]
Yükleniyor…
Alıntı ekle…
İnsan doğrulaması
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
Güreş Dışı
Serbest Kürsü
Role Play: RealmFall (SEZON FİNALİ)
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Neler yeni
Giriş yap
Kayıt ol
Ara
Anasayfa
Üst
Alt
Kolay Giriş Yapın:
Facebook
Spotify
Kullanıcı adı yada e-posta adresiniz
Şifre
Şifrenizi mi unuttunuz?
Beni hatırla
Giriş yap
Kayıtlı hesabınız yok mu?
Şimdi kayıt ol