Hollywood Tepesini cepheden gören bir ağacın dibinde Bray Wyatt'ı görüyoruz. Braun Strowman ve Erick Rowan iki yanında dikilirken, Hollywood yazısının üzerinde gezinen ışıklar dikkatlerden kaçmıyor.
Madamlar ve mösyöler, dünyanın yönetildiği yerde sizlerle birlikteyiz. Hollywood'a hoş geldiniz! (Wyatt sırıtıyor.) Burası genç adamların kendilerini bir yere atmak için eşcinsel yönetmenleri tatmin ettiği yer. Burası, genç kızların vücutlarını şöhret ile takas ederek kapağı atmak istedikleri tek adres. Kokainin baş kenti; ışıkları hiç sönmeyen tek şehir... Bize ucube diyorlar adamım, ama oraya doğru yaklaşıp sokaklarda gezersen Lafayette'te bulacağından çok daha özgün tiplerle karşılaşman çok olası. Peki bu gücü nereden alıyor? (Wyatt ellerini arkada bağlayıp volta atmaya başlıyor) Televizyon. Hayatlarımıza hangi kanaldan sokulduğu belli olmayan sihirli bir güç, bir mucize! Yüz yıldan uzun süredir hayatlarınızın yönetildiği tek adres. Bir adam, oraya çıkar ve tek bir şey söyler: O sarf ettiği kelimeyle dengeler değişir, ticaret durur, hayat yavaşlar. Bir kadın çıkar; üzerine geçirdiği elbise dünyanın öteki ucunda norm olur. Televizyon, aslında milyarlarca insanın hayatlarının yönlendirildiği bir komuta merkezi gibidir. Ve bizim cennet vatanımız "Amerika", bu yönlendirmenin baş aktörüdür. Amerika'nın menfaatlerinin gerektirdiği bir piyes konulur ortaya. Amerika, Irak'a girer; "Kara Şahin düşmeye" başlar. Askeri filmler baş gösterir. Amerika farklı dinlere karşı ılımlı tavır sergilemeye başlar, bir anda dinlerin kardeşliği temalı yapımlar izlemeye başlarsınız. Kriz baş gösterir; bir anda bakarsınız ki standart bir yaşam biçiminin övüldüğü diziler dört bir yanı sarmış vaziyete gelir. Televizyon, bir halkı aşağılamanın ve özgürlük umutlarını elinden almanın tek ve yegane yoludur aslında. Çünkü adam, karısında sahip olamadığı şeyleri o ekrandan izleyerek dürtülerini tatmin eder. Kadın, yaşayamadığı hayatları ekrandan da olsa izleme fırsatı bulur ve oradaki mutluluktan kendine bir pay biçer. Televizyon, halkın gerçekte yaşayamadığı hayatları bir ekran içine sığdırarak afyon misali kendini uyuşturmasıdır aslında ve televizyon bir komuta zinciriyse karşımızda gördüğünüz şey bir Pentagon'dur. Oraya dikkatli bakın biraderlerim ve bacılarım, hayatlarınızı buruşturup kenara fırlatmak için daha doğru bir yer bulmanız imkansız. Oraya bakarken, Hollywood sakinlerinin en ufak bir sözlerinin dahi nasıl gündem değiştirdiği aklıma geliyor ve onu hatırlıyorum.. Sister Abigail. Edeceği iki tane kelamı vardı ve onları on beş yirmi tane adama daha duyurabilmek için köyden köye gezdirdiği eski püskü bir çadırı vardı. Daha derdini bir avuç insana anlatamadan katledildi. Onların ise (eliyle tepeyi işaret ediyor) öyle bir derdi yok, sadece o aptal televizyona çıkıp bir şey söylemeleri yetiyor ve bütün bunları hiç bir riske girmeden, milyar dolar eden villalarının bahçesinden yapabiliyorlar.
Wyatt, Hollywood yazısına bakıyor. Rowan ve Strowman da taş kesmiş gibi kıpırdamadan karşıyı izliyor.
Çoook uzun zaman önce bir delikanlı çıkageldi. Kafasında sarı bir peruk, altın tozuna bulanmış suratıyla ve yanında yönetmeniyle beraber. Kendi filmini çekmeye geldiğini söyledi. Bunun için yaşıyordu; kameralar, makyaj ve şöhret için. Bu delikanlı, hiç bir zaman bir erdemin peşinden koştuğunu iddia etmedi... Yaptığı her şeyi kendi kişisel şöhreti için ve "televizyon" için yaptığını defalarca dile getirdi. Milyonlarca insana televizyon ekranlarından karısını pazarladı. Diğer adamların çıkarmadığı bir cephaneyi çıkardı ortaya: Bilinmezliğin gücünü. O zamana kadar yapılmamışları dendi, hasımlarının hayalarını tuttu, onlara şaplak attı, gladyatör arenasında miğferini çıkarıp rakibini öpmeye çalışan bir Kolezyum soytarısının halinden daha beterdi onunkisi. Ve seneler geçti, o delikanlı büyüdü. Ama büyürken dostlarım, içinden o "altın tozu" dediği ışıltıyı hiç kaybetmedi. Öyle değil mi evlat? Seneler geçtikçe sen bir maskot haline büründün. Artık purolar, leopar desenli elbiselerin içinde sarışın kadınlar, öpücükler yoktu. Ağzına bir top tıkayıp köpek gibi emeklediğin ekranlarda seneler geçirerek "veteran" statüsü kazandın ve insanlar her 5 senede bir olduğu gibi senin bir halt olduğunu zannetmeye başladılar. Ama Bray amcan senin neyi temsil ettiğini iyi biliyor. Daha sonra kimin yanında duruyor olursan ol, sen o tarafı temsil ediyorsun (Wyatt eliyle Hollywood yazısını gösteriyor) ben ise bu tarafı. (Arkalarında duran bozuk pikabı ve köpeklerin havladığı ormanlık bölgeyi işaret ediyor) Bu filme, İki Yakanın Savaşı adını versek sanırım isabetli olacak, öyle değil mi? Ve öyle görünüyor ki, bu iki yakanın mücadelesinde kazanan kişi "Televizyon"a hükmetme imkanına da sahip olacak. Senin deyiminle, yönetmen koltuğuna geçecek.
Wyatt, sallanan sandalyesine oturuyor ve Rowan onu sallarken kameraya bakıyor.
Dostun Joe ile beraber temsil etmeye çalıştığınız şeyin bir düzmece olduğunu biliyorum evlat. Son zamanlarda dostunla beraber tuvalet köşelerinde birbirinizi okşarken sanattan ve spiritüel konulardan bahsederek gölgelemeye çalışsan da aslında sen tam anlamıyla bahsettiğim şeysin; Hollywood sınıfının getirdiği çarpıklaşmanın vücut bulmuş hali. Kokainin, şöhret uğruna heba edilmiş hayatların ve istismara uğrayan yüzlerce insanın çığlıklarından oluşan bir kakafoniden ibaretsin. Ve omuz verdiğin dostun Joe ile olan birlikteliğin o kadar gevşek bir iple bağlanmış ki; insanlar ringde yalnız kaldığınız her an birbirinize saldıracağınızı düşünüyorlar. Nitekim, altınlarınızı hayali bir tarikattan emir aldığına inanan zırdelilere kaptırarak aslında benim sözlerimin haklılığını da ispatlamış oldunuz. Ve şimdi Bray amcanız elinizde kalan son altını yağmalamak için geliyor. Benden gasp edilen Trios unvanının telafisini, akıl hocanı parçalayarak ve Televizyon şampiyonu olarak yapacağım. Goldust, senden bir şeyi hatırlamanı istiyorum: Eğer Hollywood'un parlak ışıklarının altında, güvenliğin en üst düzey olduğu bölgelere benim dünyamda cirit atan yaratıkların giremeyeceğini düşünüyorsan Sharon Tate'i hatırla.. O da Hollywood'un, ışıkların kendisine kalkan olabileceğini düşünürken soğuk bir akşam vakti gerçeklerle karşılaşmak zorunda kaldı. Para, şöhret, aydınlanma ve sanat; hiç biri ona yardım edemedi. Ve şimdi, hayatına benim dahil olmamla beraber sen ve Gacy için ışıklar gittikçe azalıyor oğlum. Setler dağılıyor, lambalar patlamaya başlıyor ve Hollywood'un o ışıl ışıl tepelerine derin bir karanlık çöküyor. Bu zamana kadar her şey senin için bir rüya gibiydi... Joe ile olan dostluğun, onunla beraber sahibi olduğun her şey. Şimdi ise, senin filmin bitti. Ve ben tekrar yönetmen koltuğuna geçiyorum: Bugüne kadar kariyerinde olup biten her şey La La Land gibiydi, bu saatten sonra olacak olan her şey ise Bir Sırp Filmi. Follow... the buzzards.
Wyatt kahkahalar atarken bir saniyeliğine araya bir görüntü giriyor ve kayboluyor; kameralar kapanıyor.