- Katılım
- 2 Tem 2023
- Konular
- 15
- Mesajlar
- 1,325
- Beğeni sayısı
- 546
- PG Nakit
- 155
- Favori Güreşçi
- alper mizanin
Kameralar açıldığında Jon Moxley ile karşılaşıyoruz. Elinde bir yapıştırıcı, bir şeyleri, bir şeylere yapıştırmaya çalışıyor. Bir yandan da konuşmaya başlıyor.
"Kendimi bildim bileli hayatın kendisiyle zar atışıp duruyorum. 85'in kışında gözlerimi bir yıkıntının içerisine açtığımda öyle sanıyorum ki bir misyonla beraber doğmuştum. Misyon...bunun yerine istersen "savaş" demeyi de tercih edebilirsin. Sen bilirsin.. İlk zarlarımı düşeş olarak tanımlardım. En azından gözlerimi açabilmiştim, ki bu da bir şeydi. Dahasında yapmam gereken tek şey bulabildiğim kadar tuğla bulmak ve bir duvar örmek, bir şey...inşa etmekti. Güven bana, ismimi duyduğun ilk andan itibaren yapmaya çalıştığım tek şey bu. Pekala, kabul ediyorum. Kendimi kontrol etmeyi öğrenmek konusunda biraz gecikmiş olabilirim. Bu..benim tercihim dahilinde bir şey değildi. Sadece, beceremiyordum işte. Daha sonra bu kazan içerisinde kaynadım. Düşünüyorum da, kimi zamanlar öyle kaskatı kesilmiştim ki, aklımın içinde bir Hotel Califoria var gibiydi. Zaten sonları da aynı oldu. Aklımın odalarında beni bekleyen bir ben vardım. Yazıktır ki kendim için geç kaldım. Sonrası? biliyorsunuz. Yangın, kül ve yıkıntı. Bunu idrak ettiğimde kendimi tekrar 85'in Aralık ayında hissettim. Zihnim Louisiana kadar sıcak, kalbim ise Cincinnati'ye doğduğum o sokak kadar soğuktu fakat öyle ya, sonunda anladım. En başında söylemiştim.
"oldu gibi, ha?"
"Toplayabildiğim kadar tuğla, örebildiğim kadar duvar, edebileceğim kadar inşa. Benim de cam kırıklarım var. Hala zarlarım cebimde. Sadece...artık nasıl ve nerede atmam gerektiğini çok iyi biliyorum. Sen, beni görüyor musun? Artık aynaları kırmıyorum. Beni tekrardan görebilmek için yeniden inşa ediyorum. "
Moxley'nin parça parça yapıştırdığı şeyin bir ayna olduğunu görüyoruz bu sırada. Ellerini cebine atıyor...
"iki katı, ya da hiç."
"Kendimi bildim bileli hayatın kendisiyle zar atışıp duruyorum. 85'in kışında gözlerimi bir yıkıntının içerisine açtığımda öyle sanıyorum ki bir misyonla beraber doğmuştum. Misyon...bunun yerine istersen "savaş" demeyi de tercih edebilirsin. Sen bilirsin.. İlk zarlarımı düşeş olarak tanımlardım. En azından gözlerimi açabilmiştim, ki bu da bir şeydi. Dahasında yapmam gereken tek şey bulabildiğim kadar tuğla bulmak ve bir duvar örmek, bir şey...inşa etmekti. Güven bana, ismimi duyduğun ilk andan itibaren yapmaya çalıştığım tek şey bu. Pekala, kabul ediyorum. Kendimi kontrol etmeyi öğrenmek konusunda biraz gecikmiş olabilirim. Bu..benim tercihim dahilinde bir şey değildi. Sadece, beceremiyordum işte. Daha sonra bu kazan içerisinde kaynadım. Düşünüyorum da, kimi zamanlar öyle kaskatı kesilmiştim ki, aklımın içinde bir Hotel Califoria var gibiydi. Zaten sonları da aynı oldu. Aklımın odalarında beni bekleyen bir ben vardım. Yazıktır ki kendim için geç kaldım. Sonrası? biliyorsunuz. Yangın, kül ve yıkıntı. Bunu idrak ettiğimde kendimi tekrar 85'in Aralık ayında hissettim. Zihnim Louisiana kadar sıcak, kalbim ise Cincinnati'ye doğduğum o sokak kadar soğuktu fakat öyle ya, sonunda anladım. En başında söylemiştim.
"oldu gibi, ha?"
"Toplayabildiğim kadar tuğla, örebildiğim kadar duvar, edebileceğim kadar inşa. Benim de cam kırıklarım var. Hala zarlarım cebimde. Sadece...artık nasıl ve nerede atmam gerektiğini çok iyi biliyorum. Sen, beni görüyor musun? Artık aynaları kırmıyorum. Beni tekrardan görebilmek için yeniden inşa ediyorum. "
Moxley'nin parça parça yapıştırdığı şeyin bir ayna olduğunu görüyoruz bu sırada. Ellerini cebine atıyor...
"iki katı, ya da hiç."