- Katılım
- 3 Tem 2023
- Konular
- 647
- Mesajlar
- 5,551
- Beğeni sayısı
- 1,985
- PG Nakit
- 825
- RPG Karakteri
- Liv Morgan / Roman Reigns
- Favori Güreşçi
- Malakai Black
"Herkese merhaba dostlar yine ben. Malakai Black. Bugün sizlere burada belki de hiç rastlamadığınız bir şeyle geleceğim. Size ders vereceğim. Dersimizin konusu acı nedir, çeşitleri nelerdir ve en çok kimler acı çekmiştir... Bunu bilmeniz gerekiyor çünkü bu kavramla ben buranın bir parçası olduğum sürece çok karşılaşacaksınız. Bunu sadece ringdeyken rakiplerime yaşatacaklarım olarak algılamayın. Her neyse dersimizde öğreneceksiniz nasıl olsa. Başlayalım değil mi?
Acı, genellikle hoş olmayan, rahatsız edici veya zarar verici bir duygu veya deneyimdir.
İnsan yaşamının karmaşıklığında, duygusal ve zihinsel spektrum oldukça geniştir. Bu geniş yelpazede, acı çekmek, yaşamın vazgeçilmez bir parçası olarak karşımıza çıkar. Acı, insan varoluşunun evrensel bir gerçeği olarak tarihin derinliklerinden günümüze kadar şekillenmiş ve insan deneyimini derinden etkilemiştir.
Acının Çeşitleri:
Fiziksel Acı: Fiziksel acı, bedenin zarar gördüğü durumlarda ortaya çıkar. Bu, kaza, yaralanma, hastalık veya ameliyat gibi durumları içerebilir. Sinir uçlarının bu tür uyarılara verdiği tepki, insanın yaşadığı yoğun bir duygu durumunu tetikler. Yani ben birini Black Mass ile sopsoğuk hale getiriyorsam bu bir fiziksel acıdır. Ya da ona türlü nesnelerle işkence uyguluyorsam da... Fiziksel acılar benim o anki hislerime göre değişecektir.
Duygusal Acı: Duygusal acı, insan ilişkilerindeki zorluklar, kayıplar, ayrılıklar ve hayal kırıklıkları gibi durumlarla ilişkilidir. Bu tür acılar genellikle içsel bir boşluk ve hüzün yaratır, bireyin duygusal dengesini sarsar. Kemerini yeni kaybetmiş bir adam buna örnek olarak gösterilebilir. Alberto'ya iyi bakın. Onu hiçbir zaman eskisi kadar güçlü göremeyeceksiniz. Bu halinden dolayı ondan faydalanmak isteyenler de olacaktır. Dünya düşenleri nefesi tükeninceye kadar tekmelemek isteyenlerle dolu bir gezegendir.
Zihinsel Acı: Zihinsel acı, stres, kaygı, depresyon gibi zihinsel sağlık sorunlarından kaynaklanabilir. Zihinsel acılar genellikle düşünce süreçlerindeki bozulmalar ve duygusal çalkantılarla birlikte ortaya çıkar, bireyin zihinsel sağlığını etkiler. Evet burada da eğer bu platformda ben varsam mentalinizin çok sağlam olması gerektiğini vurguluyoruz. Çünkü ben insan satrancını herkesten iyi oynarım.
Acı Çekmenin İnsan Deneyimindeki Rolü:
Öğrenme Araçlarından Birisi: Acı, yaşamın bir öğrenme aracı olarak işlev görebilir. Fiziksel acı, tehlikeli durumlardan kaçınma konusunda bir uyarı olabilir. Duygusal acılar, ilişkilerde sınırlar oluşturma ve kişisel gelişim için birer fırsat sunabilir. Benim de burada yok edeceğim herkes bunu bir ders olarak algılayabilir. Eğer zihninizi buna açarsanız aslında bir bakıma karlı da çıkacaksınız.
Empati Oluşturucu: Acı çekmek, başkalarının yaşadığı zorlukları anlama ve empati kurma yeteneğini geliştirebilir. İnsanlar acıyı paylaştıklarında, topluluklar arasında güçlü bir bağ ve anlayış ortamı oluşabilir. Ben nasıl kendimi buranın ilk şovunda aciz hissettiysem diğerlerinin de bunu yaşamasını istiyorum. Çünkü empati olmadan insanlara bunu anlatmak bir zulüm gibi geliyor. Bazı şeyler anlatılmaz, yaşatılır.
Bağlantı ve Dayanışma: Acı, insanları bir araya getirebilir. Ortak acı deneyimleri, insanları anlama ve destekleme konusunda bir platform sağlayabilir. Bu, topluluklar arasında dayanışma ve güçlü bağlar oluşturabilir. Bu demek oluyor ki ben birilerine acı çektiriyorsam onlar intikam için birliktelik sağlayabilir. Üzücü ki ben buna da hazırlıklıyım. Sıradan bir insanın en fazla b planı varken benim planlarım alfabenin son harfine kadar mevcut. Deneyebilirsiniz, ama başaramazsınız.
Dönüşüm ve Olumlu Değişim: Acı çekmek, bireyleri güçlendirme ve dönüştürme potansiyeline sahiptir. Bu deneyim, insanların yaşamlarını değerlendirmelerine ve olumlu değişimlere yönelmelerine olanak tanır. Seni öldürmeyen şey seni güçlendirir sözü tam olarak buradan geliyor. Bu madde benim için pek bir anlam ifade etmiyor ama yine de öğrenmenizi istedim. Çünkü ben direkt öldürüyorum.
Sonuç:
Acı çekmek, insan yaşamının bir gerçeği olarak kabul edilmelidir. Bu deneyimler, bireylerin yaşamla başa çıkma yeteneklerini güçlendirebilir, empatiyi artırabilir ve kişisel gelişimi teşvik edebilir. Ancak, acının etkileri her zaman olumlu olmayabilir ve bu nedenle, bireylerin destek aramaları ve bu zorlu süreçlerle başa çıkma konusunda sağlıklı mekanizmalar geliştirmeleri önemlidir. Acı, birçok yönden derinlik ve anlam katarken, aynı zamanda insanın içsel gücünü keşfetmesine ve yaşamın karmaşıklığıyla baş etmesine olanak sağlayan bir öğretmen olabilir. Bundan sonra PGW'in polisi de hırsızı da benim. Eğer size karşı bir hareketim olduysa çözümü yine bende arayacaksınız. Çünkü zihinlerinizde yaşayacağım.
Sevgili dostlar tanımlardan çok biraz da tarihle devam etmek istiyorum. Bu kısım dersimizin son kısmı olacak ve bu kısmın sonuna nokta değil virgül bırakacağım. Çünkü yenileri de eklenecek;
Tarih boyunca birçok millet, çeşitli nedenlerle büyük acılar çekmiş ve zorlu süreçlerden geçmiştir. Ancak, acının miktarını nesnel bir şekilde ölçmek zordur ve acı, farklı kültürlerde farklı biçimlerde yaşanabilir. Ayrıca, tarihsel acıları sıralamak, insanın acı deneyimini sadece sayısal verilere indirgemek anlamına gelir ki bu oldukça hassas bir konudur.
Bazı milletler tarihsel süreçler içinde yaşadıkları trajediler ve acılar nedeniyle önemli derecede etkilenmişlerdir. Ancak, bu acıların kıyaslaması, acıyı sadece nicel bir ölçüyle değerlendirmenin karmaşıklığını gösterir. Her milletin tarihindeki acılar, onların kültürel, sosyal, politik ve ekonomik bağlamına bağlı olarak farklılık gösterir.
Bazı örnekler şunları içerebilir:
Holokost (Yahudiler): Holokost, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın Yahudi soykırımı olarak bilinen dehşet verici bir dönemi ifade eder. Adolf Hitler liderliğindeki Nazi rejimi, 1933-1945 yılları arasında, Yahudi soyundan olduğuna inanılan insanlara yönelik sistematik bir yok etme politikası uyguladı. Ancak, Holokost sadece Yahudilere değil, aynı zamanda Romanlara, engellilere, Slav halklarına ve diğer gruplara karşı da acımasız bir şekilde gerçekleştirildi.Holokost'un temelini, Nazi ideolojisinin ırkçı ve antisemitist görüşleri oluşturdu. Hitler ve onun ideologları, "saf aryan ırkı"nın üstünlüğüne inanıyor ve Yahudilere karşı aşırı düşmanlık besliyordu. 1933'te iktidara geldikten sonra, Nazi rejimi Yahudilere yönelik ayrımcı yasaları uygulamaya başladı. Bu yasalar, Yahudilerin toplumdan dışlanmasını, mal varlıklarına el konulmasını ve mesleklerinden uzaklaştırılmalarını içeriyordu.1938'de, Kristallnacht (Cam Kırma Gecesi) olarak bilinen saldırılarda Yahudi işyerleri ve sinagoglarına kitlesel vandalizm uygulandı. Bu olaylar, Yahudilere yönelik fiziksel şiddetin başlamasını işaret ediyordu. Daha sonra, Nazi hükümeti, Yahudi nüfusunu toplama kamplarına sürmeye ve kitlesel imha yöntemlerini uygulamaya karar verdi. Toplama kampları, Auschwitz, Treblinka, Sobibor ve Belzec gibi yerlerde kuruldu. Bu kamplarda, gaz odaları ve toplu mezarlar kullanılarak milyonlarca insan öldürüldü. Soykırımın yanı sıra, toplama kamplarında çalışma ve işkence gibi dehşet verici koşullar altında yaşayanlar da vardı. Birçok insan, açlık, hastalık ve kötü muamele sonucu yaşamını yitirdi.Holokost, insanlığın tarihindeki en karanlık ve utanç verici dönemlerden biridir. Bu olaylar, savaş suçları ve insan hakları ihlalleri olarak kabul edilmiş ve dünya genelinde insanlığın ortak vicdanını etkilemiştir. Holokost, aynı zamanda soykırımlara karşı uluslararası hukukun güçlenmesine, insan hakları savunuculuğunun artmasına ve "asla unutma" ilkesine olan bağlılığın pekişmesine katkıda bulunmuştur.
Amerika Yerlileri: Amerika yerlileri, Kuzey Amerika, Orta Amerika ve Güney Amerika'da binlerce yıl boyunca çeşitli kültürlere ve topluluklara ev sahipliği yapmış olan yerli halklardır. Bu topluluklar, kıtanın farklı bölgelerinde çeşitli iklim ve coğrafi koşullara adapte olmuşlardır. Amerika yerlileri, zengin kültürel geçmişleri, gelenekleri ve derin bağları ile bilinirler. Amerika yerlilerinin tarihi, Avrupalıların Kuzey Amerika'ya varmasıyla büyük bir dönüşüme uğradı. Christopher Columbus'un 1492'de Amerika'ya ulaşmasının ardından, Avrupalı yerleşimcilerle yerli halklar arasında karşılıklı etkileşimler başladı. Ancak, bu etkileşimlerin bir sonucu olarak Amerika yerlileri, toprak kaybı, hastalıklar, zorla göç ettirme ve çatışmalar gibi zorlu koşullarla karşı karşıya kaldılar. Avrupalı yerleşimcilerin gelişiyle birlikte, yerli halklar arasında kültürel bozulmalar ve nüfus azalmaları yaşandı. Avrupa'dan getirilen yeni hastalıklar, yerli topluluklarda büyük ölümlere neden oldu ve bu durum, bazı bölgelerde nüfusların dramatik bir şekilde azalmasına yol açtı. Amerika yerlileri, kendi aralarında farklı dilleri, gelenekleri, sanat formlarını ve toplumsal yapıları içeren çok çeşitli kültürlere sahiptir. Bazıları avcı-toplayıcı yaşam tarzını sürdürürken, diğerleri tarım ve yerleşik yaşam tarzına geçmiştir. Totemler, kumaşlar, müzik ve hikayeler gibi sanat ve kültürel ifadeler, Amerika yerlilerinin zengin mirasını yansıtan önemli öğelerdir. Amerika yerlilerinin tarihindeki zorluklara rağmen, birçok topluluk kendi kültürlerini ve geleneklerini sürdürmeye çalışmıştır. Bugün, Amerika yerlileri, kendi topraklarında özerk yönetimlerini sürdürmeye, kültürel miraslarını yaşatmaya ve yerel ekonomilerini güçlendirmeye çalışan birçok kabile ve topluluktan oluşan bir topluluk olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Ancak, tarihsel travmaların izleri hala birçok Amerika yerlisi topluluğunu etkilemektedir ve bu topluluklar, tarihleri ve kültürleri üzerindeki etkilerle başa çıkmak için çeşitli mücadelelerle karşılaşmaktadırlar.
Ermeni Soykırımı: Ermeni Soykırımı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu tarafından Ermeni nüfusuna yönelik sistematik ve kitlesel bir soykırım olarak bilinir. Bu olaylar, 1915-1923 yılları arasında gerçekleşti ve birçok tarihçi ve ülke tarafından soykırım olarak tanımlanmaktadır. Soykırımın arka planında, Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu zor durum ve savaşın etkileri vardı. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu, İttifak Devletleri tarafında savaşa katıldı ve imparatorluk sınırları içindeki Hristiyan nüfusun sadakatinden şüphe duyuyordu. Bu dönemde Osmanlı hükümeti, Ermeni nüfusunu potansiyel bir iç tehdit olarak gördü. 24 Nisan 1915 tarihinde, Osmanlı hükümeti Ermeni entelektüellerini tutuklamaya başladı. Bu tutuklamalar, Ermeni nüfusunun topluca sürgün edilmesi ve öldürülmesi sürecinin başlangıcını oluşturdu. Ermenilere ait köyler tahrip edildi, Ermeni nüfus trenlerle uzak yerlere sürüldü ve bu süreç sırasında birçok kişi açlık, hastalık ve şiddet sonucu yaşamını yitirdi. Soykırım sırasında, birçok Ermeni, toplama kamplarında zorla çalıştırıldı, kitlesel tecavüze uğradı ve açlıktan öldü. Ayrıca, birçok Ermeni de çöldeki Deir ez-Zor bölgesine sürgün edildi, bu süreçte binlerce insan yaşamını yitirdi. Ermeni Soykırımı, tarihsel olarak inkar edilen bir olay olmuştur. Osmanlı hükümeti ve ardılı Türkiye Cumhuriyeti, soykırımı resmen tanımayarak, olayların bir tehcir politikası çerçevesinde gerçekleştiğini savunmuştur. Ancak, birçok ülke ve bilim insanı, bu olayları soykırım olarak tanımakta ve bu durumu bir insanlık suçu olarak değerlendirmektedir. Ermeni Soykırımı, uluslararası alanda hala büyük bir tartışma konusudur ve tanıma veya inkar konusundaki duruşlar, Türkiye'nin ilişkilerini etkileyen bir faktör olarak kalmaktadır. Bu trajik olaylar, Ermeni diasporası ve diğer topluluklar arasında hala derin duygusal ve tarihi bir yara olarak hissedilmektedir.
Apartheid (Güney Afrika): Apartheid, Güney Afrika'da resmi devlet politikası olarak uygulanan ayrımcı ırk politikasıdır. Bu sistemi savunanlar, ırklar arasındaki sosyal, ekonomik ve politik ayrılığı destekleyerek, beyaz azınlığın siyahi çoğunluğu kontrol etmesini sağlamaya çalıştılar. Apartheid politikası, 1948-1994 yılları arasında Güney Afrika'da resmi bir ideoloji olarak benimsendi ve uygulandı. Apartheid, ayrı ırk bölgeleri oluşturarak ve farklı ırklara ayrı ayrı yasal statüler tanıyarak yaşam alanlarını düzenleme amacını güdüyordu. Bu sistem, "beyaz üstünlüğü"nü koruma amacı taşıyarak siyah nüfusu sınırlamayı ve onları siyah yerleşim bölgelerine hapsederek sosyal, ekonomik ve politik olarak izole etmeyi amaçladı. Apartheid politikası, bir dizi yasal düzenleme ile desteklendi. Bu düzenlemeler arasında "Ayrı Yaşama Yasası" (Group Areas Act), farklı ırklardan insanların yaşam alanlarını belirleyen bir yasa; "Temas Yasası" (Immorality Act), farklı ırklardan kişiler arasındaki cinsel ilişkileri yasaklayan bir düzenleme; ve "Haklar Yasası" (Bantu Education Act), siyah öğrencilere ayrı eğitim standartları uygulayan bir yasa bulunuyordu. Apartheid, siyahların politik katılımını sınırlayarak, sadece beyazların oy kullanmasına izin veren bir seçim sistemini de içeriyordu. Bu durum, siyah nüfusun politik olarak temsilini ve etkisini büyük ölçüde kısıtladı. Bu politika, siyah nüfus üzerinde ciddi insan hakları ihlallerine yol açtı. Siyahlar, toplumsal, ekonomik ve politik olarak ayrımcılığa uğradılar. Toplama kampları, işkence ve cinayetler gibi insan hakları ihlalleri de apartheid döneminin acı gerçeklerindendi. Apartheid, uluslararası alanda büyük bir tepkiye neden oldu ve birçok ülke, Güney Afrika ile diplomatik ilişkilerini keserek ve ekonomik yaptırımlar uygulayarak bu sistemi kınamaya çalıştı. Apartheid politikasının sona erdiği 1994 yılında, Güney Afrika, siyahların da katılımına izin veren demokratik bir sistemle yönetilen, çok ırklı bir devlet haline geldi. Nelson Mandela'nın liderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi'nin zaferi, ülkede ırksal eşitliğin simgesi oldu ve Güney Afrika'nın tarihsel bir dönüşümüne işaret etti.
Evet arkadaşlar dersimiz bu kadardı. Sizlere beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Unutmayın ben biraz sancılı da olsa öğretmeyi seven bir insanım. Daha sizlere çok öğretiler sunup aklınızda kalacak izler bırakacağım.
Esenlikler...