- Katılım
- 3 Tem 2023
- Konular
- 28
- Mesajlar
- 5,498
- Beğeni sayısı
- 772
- PG Nakit
- 165
- RPG Karakteri
- ''The Fallen Angel'' Christopher Daniels
Tarih: ??.11.2023
Yer: ??
Zaman: Superstars #9'un Çekimlerinden Sonrası
Kameralarımız akşam saatlerinde, oldukça kalabalık bir caddenin orta yerinde açılıyor. Yaşamanın telaşında insanlar oldukça hızlı hareket ederken, yanından geçen herkesin ona baktığı ve ağır davranan birisi kameramızın dikkatini çekiyor. Kadraj ona yakınlaştırılınca kim olduğunu anlıyoruz:
Bu Christopher Daniels! İnsanların arasında onlara göre sakin bir biçimde yoluna devam eden Christopher Daniels'ı görüyoruz, ve bir anda görüntümüz dış çekimden onun bakış açısına geçiyor. Gözlüklerinin camından ötürü daha kırmızımsı bir ton alıyor her yer, bu görüntüyle beraber Daniels'ın kendi sesinden bir konuşmayı duymaya başlıyoruz:
''Elli üç senede öğrendiğim ve kalıcılığını koruyan tek bir şey varsa, o da insanların geçiciliği kendilerine yediremeyişleri. Bence sadece bu yüzden fiziki olarak gücümü kaybetmem gereken yaşlarda hala aralarında en iyisi benim. Television kemeriyle geçirdiğim dönem, galibiyet ''serisi'' (İronik bir vurgulama söz konusu.) süreci bunların bir göstergesi. Elimdeki her şeyi gururum onuruna bırakmayı göze aldıktan sonra bunları bir gün terk edeceğimin bilincinde bulunmak beni rahatsız etmiyordu. Bu rahatlığım beni, insanların sinir ve stresinizden uzak tutan şeylerden en temeli. Hırslarıyla yaşamak hakkında bir fikirleri yok. Patlamaya hazır bir bombaya dönüşmüş olan gerilim, en ufak tetiklemede pimi çekilmiş duruma geçiyor. Beni yukarı kata taşıyan asansör düşmeye, ve ben onun boşluğunda süzülmeye başladığımdan beri uzak durduğum her şey bu dönemde beni bulmaya çalışıyor. Benim için sıradan galibiyetlerin sürekliliğine şaşırıp adına seri dediler, belki de Velveteen'e kaybetmemin sebeplerinden biri buydu. İçten içe bu yükten kurtulmak istiyordum, taşıyamayacağım için değil; sadece istemediğim için. İstemiyor olmamın spesifik bir sebebi var mıydı, zannetmiyorum. Sadece insanlardan ayrı olmam bile bunun için bir etken zaten. Omuzlarımdaki bu yükü bıraktım, önüme yeni birisi çıktı. ''PGW'nin Prensi!'' (Yine aynı ironik vurgulama.) Sonuncu ilk tur maçını seyrettim biraz önce. Diğerleri gibi bunda da beni etkileyecek bir şeye rastlamadım. Hatta gülünç bulduğumu söyleyebilirim. Biri rakibini alt etmek için onun hayalarına ihtiyaç duyuyor, biri galip gelmemesi gereken bir maçı hakemin beceriksizliği sayesinde kazanıyor, şimdi ki de kaybedeceği maçı ringe dışarıdan yapılan müdahaleler yüzünden kurtarıyor. Dört ilk tur maçının arasında sadece tek bir finalist, hak ettiği bir galibiyeti hanesine yazdırdı. Kim olduğunu diğer detayları vermesem bile herkes tahmin ederdi. Koşullar böyleyken böyle dört ismin maçının bu denli sükse yaratmasını gülünç buluyorum aslında. Çünkü basit bir barizlik söz konusu. Hangisinin diğerlerinden ayrıldığı ile alakalı, ironik ki bende bu unvanı taşırsam muhtemelen bundan utanacağım. Lakaplar ile işim yok, sadece getireceklerine ihtiyacım var. Çünkü lakaplar sadece illüzyondur. Tıpkı kavramlar gibi. Bu insanlar inandıkları, inanmadıkları, destekledikleri, destemedikleri, oldukları ve olmadıkları her şey için isim aldıkları bir yerde yaşıyor. En temel insani ihtiyaçlara kadar da böyle, nefes alıyorsan canlı ve almıyorsan ölüsün. Yemek yiyorsan aç, yemiyorsan toksun. Durum böyleyken kemerlere, unvanlara bu kadar ihtiyaç duymalarını garipseyemem. Ancak onların bu başarılardan alacakları sadece dünyevi ego tatmini, düşünüyorum da belki sadece bundan ibaret oldukları için bu garip değildir. Gözünüzü hırsa boyarsınız, ve kapatmadığınız sürece de gözünüz ondan başka hiçbir şeyi görmez. Benim için bile geçerli bu, amaçlar olmasa araçlar da olmazdı. Araç yaşamak ve amaç ölmek. Elbette kendim için konuşuyorum, çünkü sizin inandıklarınız için araç ölmekken amaç yaşamak. Belki öyle olduğu için, belki bunu istediğiniz için. Cevabını benim vereceğim sorunlar değil bunlar. Sadece, bütün bu kavramsal illüzyonların arasında gözlerim biraz daha açık olduğu için bu cümleleri söylüyorum. Geldiğim yerden gözüm biraz daha açık olduğu için kovuldum, ama burada gözüm biraz daha açık olduğum için ''Prens'' olacağım. İnsanlar onlardan olana ilgi duyup olmayandan açık ya da gizliden hoşlandığı için beni orada görmek benden en çok nefret edeninin bile hoşuna gidecek. Abartırsam sadece ben hoşnut olmayacağım bu durumdan, çünkü onun görmek istediği görüntü bu. Ondan uzaklaşıp insanlara yakınlaşmamı istiyor, bilmiyor ki ben insanlara yakınlaştıkça onu daha fazla düşünüyorum. Gündüz düşü. İnsanlara bakınca aklımda canlandırdıklarım. Eski. Yaşadığım her bir an ile uzaklaştıklarım, aslında hiçbir yere gitmiyorlar. Ancak ben de duramıyorum. Tek yapamadığım şey bu olsa gerek, ölmemek.''
Son cümlenin ardından tekrardan hafif ironik bir gülme sesi duyuyoruz, bunun ardından da kırmızımsı görüntü yavaşça siyaha bürünüyor ve kamera tamamen kapanıyor...
Yer: ??
Zaman: Superstars #9'un Çekimlerinden Sonrası
Kameralarımız akşam saatlerinde, oldukça kalabalık bir caddenin orta yerinde açılıyor. Yaşamanın telaşında insanlar oldukça hızlı hareket ederken, yanından geçen herkesin ona baktığı ve ağır davranan birisi kameramızın dikkatini çekiyor. Kadraj ona yakınlaştırılınca kim olduğunu anlıyoruz:
Bu Christopher Daniels! İnsanların arasında onlara göre sakin bir biçimde yoluna devam eden Christopher Daniels'ı görüyoruz, ve bir anda görüntümüz dış çekimden onun bakış açısına geçiyor. Gözlüklerinin camından ötürü daha kırmızımsı bir ton alıyor her yer, bu görüntüyle beraber Daniels'ın kendi sesinden bir konuşmayı duymaya başlıyoruz:
''Elli üç senede öğrendiğim ve kalıcılığını koruyan tek bir şey varsa, o da insanların geçiciliği kendilerine yediremeyişleri. Bence sadece bu yüzden fiziki olarak gücümü kaybetmem gereken yaşlarda hala aralarında en iyisi benim. Television kemeriyle geçirdiğim dönem, galibiyet ''serisi'' (İronik bir vurgulama söz konusu.) süreci bunların bir göstergesi. Elimdeki her şeyi gururum onuruna bırakmayı göze aldıktan sonra bunları bir gün terk edeceğimin bilincinde bulunmak beni rahatsız etmiyordu. Bu rahatlığım beni, insanların sinir ve stresinizden uzak tutan şeylerden en temeli. Hırslarıyla yaşamak hakkında bir fikirleri yok. Patlamaya hazır bir bombaya dönüşmüş olan gerilim, en ufak tetiklemede pimi çekilmiş duruma geçiyor. Beni yukarı kata taşıyan asansör düşmeye, ve ben onun boşluğunda süzülmeye başladığımdan beri uzak durduğum her şey bu dönemde beni bulmaya çalışıyor. Benim için sıradan galibiyetlerin sürekliliğine şaşırıp adına seri dediler, belki de Velveteen'e kaybetmemin sebeplerinden biri buydu. İçten içe bu yükten kurtulmak istiyordum, taşıyamayacağım için değil; sadece istemediğim için. İstemiyor olmamın spesifik bir sebebi var mıydı, zannetmiyorum. Sadece insanlardan ayrı olmam bile bunun için bir etken zaten. Omuzlarımdaki bu yükü bıraktım, önüme yeni birisi çıktı. ''PGW'nin Prensi!'' (Yine aynı ironik vurgulama.) Sonuncu ilk tur maçını seyrettim biraz önce. Diğerleri gibi bunda da beni etkileyecek bir şeye rastlamadım. Hatta gülünç bulduğumu söyleyebilirim. Biri rakibini alt etmek için onun hayalarına ihtiyaç duyuyor, biri galip gelmemesi gereken bir maçı hakemin beceriksizliği sayesinde kazanıyor, şimdi ki de kaybedeceği maçı ringe dışarıdan yapılan müdahaleler yüzünden kurtarıyor. Dört ilk tur maçının arasında sadece tek bir finalist, hak ettiği bir galibiyeti hanesine yazdırdı. Kim olduğunu diğer detayları vermesem bile herkes tahmin ederdi. Koşullar böyleyken böyle dört ismin maçının bu denli sükse yaratmasını gülünç buluyorum aslında. Çünkü basit bir barizlik söz konusu. Hangisinin diğerlerinden ayrıldığı ile alakalı, ironik ki bende bu unvanı taşırsam muhtemelen bundan utanacağım. Lakaplar ile işim yok, sadece getireceklerine ihtiyacım var. Çünkü lakaplar sadece illüzyondur. Tıpkı kavramlar gibi. Bu insanlar inandıkları, inanmadıkları, destekledikleri, destemedikleri, oldukları ve olmadıkları her şey için isim aldıkları bir yerde yaşıyor. En temel insani ihtiyaçlara kadar da böyle, nefes alıyorsan canlı ve almıyorsan ölüsün. Yemek yiyorsan aç, yemiyorsan toksun. Durum böyleyken kemerlere, unvanlara bu kadar ihtiyaç duymalarını garipseyemem. Ancak onların bu başarılardan alacakları sadece dünyevi ego tatmini, düşünüyorum da belki sadece bundan ibaret oldukları için bu garip değildir. Gözünüzü hırsa boyarsınız, ve kapatmadığınız sürece de gözünüz ondan başka hiçbir şeyi görmez. Benim için bile geçerli bu, amaçlar olmasa araçlar da olmazdı. Araç yaşamak ve amaç ölmek. Elbette kendim için konuşuyorum, çünkü sizin inandıklarınız için araç ölmekken amaç yaşamak. Belki öyle olduğu için, belki bunu istediğiniz için. Cevabını benim vereceğim sorunlar değil bunlar. Sadece, bütün bu kavramsal illüzyonların arasında gözlerim biraz daha açık olduğu için bu cümleleri söylüyorum. Geldiğim yerden gözüm biraz daha açık olduğu için kovuldum, ama burada gözüm biraz daha açık olduğum için ''Prens'' olacağım. İnsanlar onlardan olana ilgi duyup olmayandan açık ya da gizliden hoşlandığı için beni orada görmek benden en çok nefret edeninin bile hoşuna gidecek. Abartırsam sadece ben hoşnut olmayacağım bu durumdan, çünkü onun görmek istediği görüntü bu. Ondan uzaklaşıp insanlara yakınlaşmamı istiyor, bilmiyor ki ben insanlara yakınlaştıkça onu daha fazla düşünüyorum. Gündüz düşü. İnsanlara bakınca aklımda canlandırdıklarım. Eski. Yaşadığım her bir an ile uzaklaştıklarım, aslında hiçbir yere gitmiyorlar. Ancak ben de duramıyorum. Tek yapamadığım şey bu olsa gerek, ölmemek.''
Son cümlenin ardından tekrardan hafif ironik bir gülme sesi duyuyoruz, bunun ardından da kırmızımsı görüntü yavaşça siyaha bürünüyor ve kamera tamamen kapanıyor...
Son düzenleme: