Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, deve tellal iken pire berber iken çok çok uzak bir köyde bir çoban yaşarmış. Bu çobanın yapacak başka işi gücü yokmuş.
Sabah yatağından kalkar köyün bütün koyunlarını topladığı gibi ormana yakın bir yere götürür otlatırmış.
Dedik ya başka işi gücü yok. Arada sırada da canı sıkılırmış. Yine bir gün çoban dağda koyunları otlatırken aklına bir fikir gelmiş.
“Madem benim canım sıkılıyor, dur biraz ben şu köylülere bir oyun yapayayım.”
Düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş. Ne yağacağına karar vermiş ve sonra koyunları oldukları yerde bırakıp, köye doğru koşmaya başlamış.
Köye yaklaşınca var gücüyle koşuyor. Bir taraftan da bağırıyormuş: “İmdat! İmdat kurt geldi. Koyunları parçalayacak, imdat yetişin. “
Köye koşarak girmişti. Köy Kahvesinde oturan herkes, şaşkınlıkla çobanın başında toplanmıştı.
Çoban “Kurt geldi kurt, koyunlara saldırıyor. Koşun!” demiş.
Köylüler korkuyla sopaları alarak koyunların otlandığı yere doğru koşmuşlar. Oraya vardıklarında, koyunların otlandığını, etrafta ise kurt olmadığını görünce, çobanın suratına bakmışlar. Çobanda onlara bakmış ve kendini tutamayıp, gülmeye başlamış. O kadar çok gülmüş ki, en sonunda kendini tutamayıp, yere atmış ve göbeğini hoplata hoplata gülmüş.
İyice bir güldükten sonra köylüye bakarak, “Size oyun yapmıştım ben” demiş.
Köylüler çobana çok kızmışlar. Ama yapacak bir şey olmadığından köye dönmüşler.
Aradan biraz zaman geçmişti. Bizim çoban bu, yine canı sıkılmış. Tekrar koyunları olduğu yerde bırakarak köye doğru koşmaya başlamış. Bir taraftan koşuyor, bir taraftan da bağırıyormuş.
“İmdat! İmdat koşun, kurt geldi kurt, koyunlara saldırıyor. Koşun!” diye var gücüyle bağırıyormuş.
Köye girince, yine kahvedeki herkesi başına toplamış. “Kurt geldi kurt, koşun. Tabi kimse inanmamış önce, “ hayır, biz inanmıyoruz sana, sen yine bizi aldatıyorsun, yine yalan söylüyorsun.” demişler.
Çoban: “Hayır, vallahi bu sefer yalan söylemiyorum. Gelin kendi gözlerinizle görün. Kurt geldi bütün koyunları parçalayacak eğer yetişmezseniz.” demiş.
“Eh” demiş köylüler. “Tamam, bir kere daha gidip bakalım, kurt gelmiş mi gelmemiş mi?”
Tekrar toplanmışlar, koyunların olduğu yere gelmişler. Birde ne görsünler ortada yine kurt murt yok. Çoban yine hepsini aldatmış. Bu sefer bir temiz dövmüşler bizim çobanı “sen bizi nasıl aldatırsın?” diye.
Çobanı iyice hırpaladıktan sonra köylerine dönmüşler. Unutmuşlar bizim çobanı ve yaptığını da unutmaya başlamışlar.
Aradan epey bir zaman geçmişti. Bizim çoban yine her zamanki gibi koyunlarını otlatmaya devam ediyormuş, dağda bayırda.
Bir gün gerçekten kurt gelmiş, sürüye dalmış. Önüne geçirdiği bütün kuzuları yemeye başlamış.
Çoban bu sefer gerçekten korku halinde, gerçekten telaşla koşmaya başlamış köye doğru:
“Koşun koşun, yardım edin kimse yok mu? Sürüye kurt dadandı, bütün koyunları parçalıyor koşun yalvara, yalvara canhıraş bir şekilde köye doğru koşmuş.
Ama bu sefer yüzüne bakan kimse olmamış. “Hadi canım sende” demiş köylüler “hadi yine bizi aldatıyorsun sen, sürüye kurdun murdun dadandığı yok.” İnanmamışlar.
Yalancı çobana ve koyunların yanına gidip, bakmaya bile gerek görmemişler.
Çoban yalnız başına koyunlarının olduğu yere gelince onları bulamamış.
Çocuklar yalancının dediğine bir inanılır, iki inanılır. Üçüncüde inanmazlar. O yüzden siz hiçbir zaman
yalancı çobana benzemeyin, hiçbir zaman eğlenmek için dahi olsa yalan söylemeyin.